Timur Soykan: Devletin Kürt politikası mafyayı palazlandırıyor
Gazeteci Timur Soykan’ın İrfan Aktan ile yaptığı röportajda” Devletin Kürt politikası mafyayı palazlandırıyor. Buna hiçbir şüphemiz yok. Sedat Peker’in ifşaatları içinde, Kürt işadamlarının öldürülmesi bahsinde önümüze konan gerçeklerden biri de buydu.”açıklamalarıyla oldukça dikkat çekici.Röportaj şöyle:
Mafya, devlet, siyaset ilişkilerine dair haber ve kitaplarıyla tanınan gazeteci Soykan’a göre Falyalı cinayeti dâhil son dönemde yaşanan olaylar, devlet içindeki çürümenin yansımaları.
Son bir yıldır, özellikle Sedat Peker’in itiraflarıyla birlikte Türkiye’de mafya, devlet, siyaset ilişkisine dair akla hayale gelmeyecek bilgiler ortaya saçıldığı gibi, 8 Şubat günü Kıbrıs’ta kumarhane ve yasadışı bahis siteleri kralı Halil Falyalı’nın öldürülmesi gibi sayısız olay yaşanıyor.
Mafya grupları arasında kanlı bir savaş yaşanırken, bunun siyasetteki izdüşümleri, iktidarın yoğun baskı ve sansür politikaları nedeniyle tartışılamıyor, “kravatlı mafyanın” izi sürülemiyor. Dahası tüm bu suçlar yumağı ne siyasi ne de yargısal takibata alınıyor.
Peki Halil Falyalı cinayeti bize ne anlatıyor? Devlet, siyaset, mafya ilişkilerini konuşmaya nereden başlamalıyız? Mafyayı besleyen, palazlandıran zemin ne? Bu konuda en önemli haber ve kitaplara imza atan, BirGün gazetesi yazarı, gazeteci Timur Soykan’a bağlanıyoruz.
Türkiye’yi bilmeyen birine mafya, devlet, siyaset ilişkisini anlatmaya nereden başlarsınız?
3 Kasım 1996’da Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir otomobil kaza yaptı ve bir polis müdürü, bir milletvekili ve katliamlarla, cinayetlerle anılan bir suçlu aynı araçtaydı. Araçtaki bu suçlunun üzerindeki sahte kimlik, dönemin içişleri bakanının imzasını taşıyordu. Bagajda ise devletin envanterinden kaybolmuş, içişleri bakanının izlerinin olduğu suikast silahları bulunuyordu. Aynı süreçte dönemin başbakanının “devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir” sözünü, araçtaki milletvekilinin de başbakanın partisinden olduğunu ilave edince, devlet, siyaset, mafya ilişkilerine dair Türkiye’yi bilmeyen herhangi birinin zihninde tablo netleşir zaten.
Fakat aradan 26 yıl geçti. Dolayısıyla bu anlatı, bugünkü girift ilişkileri anlatmaya yeter mi?
Değişen dinamikler oldu, hatta resimde de değişiklikler yaşandı ama çerçevenin kendisi değişmedi.
Nasıl?
Susurluk Kazası 1990’larla kısmî bir yüzleşmenin kapısını araladı, bu doğru. Susurluk sonrasında toplum, anti-komünist sloganlarla oluşturulan Gladio yapısının, Soğuk Savaş sonrasında bu sefer Kürt sorunu üzerinden nasıl bir çeteleşmeye dönüştüğünü görmeye başladı. Kürt sorununun devlet, siyaset, mafya içindeki bazı odaklar tarafından uyuşturucu ve silah kaçakçılığından başlamak üzere bol akçeli, kirli işler için nasıl bir paravan yapıldığını Susurluk olayı bize en somut haliyle gösterdi. Tabii bu devasa bir bataklıkla yüzleşme süreciydi.
HEM SİYASET HEM SERMAYE MAFYAYI BİR ORGAN OLARAK ÇOK SIK KULLANIYOR
Peki yüzleşme neden hesaplaşmaya dönüşmedi?
Aslında o süreçte onlarca suç ve suçluya, sayısız cinayet, faili meçhul, işkence ve katliamların perde arkasına dair Türkiye’de ciddi bir bilgi havuzu oluştu. Göstermelik de olsa açılan soruşturmalar, yapılan yargılamalar ve bu kapsamda alınan ifadeler bu havuzu epey doldurdu. Dolayısıyla Susurluk’tan sonra her şeyin tamamen karanlıkta bırakıldığını söyleyemeyiz. Tablo bütünüyle aydınlatılamadı ama temel aktörlere, onların suçlarına, mafya, devlet, siyaset üçgeninin nasıl tesis edildiğine dair çok büyük bir arşiv var.
1996’da ortaya çıkan aktörlerle bugünkü aktörler arasında bir süreğenlik, devamlılık var mı? Bugünkü üçgenin temel aktörleri aynı mı?
TürkBank’ın özelleştirilmesi sürecinden de biliyoruz ki, neoliberal politikaların uygulanmasında da mafya önemli bir organ oldu. Sermaye her zaman mafyaya ihtiyaç duyar ve bunu Türkiye çok iyi bilir. Türkiye’de hem siyaset hem sermaye, mafyayı bir organ olarak çok sık kullanıyor. Ama mafya ne zaman palazlanıp artık sermayeyi de tehdit etmeye başlarsa, müdahale yapılır. Susurluk sonrasından AKP’nin iktidara geldiği döneme kadar, devletle ilişkili mafyaya karşı müdahaleye tanıklık ettik. Çakıcı az daha Amerika’da yakalanıp Türkiye’ye getiriliyordu, daha sonra 1998’de Fransa’da yakalandı. Kürşat Yılmaz hakeza, yurtdışından yakalanıp getirildi. Sedat Peker bir anlaşma çerçevesinde, yine 1998’de Bulgaristan’dan dönüp teslim oldu. O dönemde pek çok mafya lideri yakalandı, yargılandı ve hapse de atıldı. Ama o dönemki müdahalenin en önemli ayağı eksik bırakıldı.