Hasan Cemal: ‘Yeni çözüm sürecinde rol alabiliriz’
Yeşil Sol Parti’nin İstanbul milletvekili adayı Hasan Cemal “yeni bir çözüm süreci” ve “yetmez ama evet” kampanyası hakkında açıklamalarda bulundu.
Kısa Dalga’dan Kemal Göktaş’a konuşan Hasan Cemal “Türkiye’de, hukuku, adaleti düzeltmek istiyorsak, demokrasiyi yerli yerinde inşa etmek istiyorsak, bunların hepsi için Kürt sorununun çözümü lazım” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir inandırıcılığı, hiçbir güvenilirliği kalmadığını” ifade eden Cemal “Son dönemde çözüm süreci ile birlikte bu şansını kaybetti” dedi.
“Yetmez ama evet” kampanyasına da değinen Cemal “Sen yetmez ama evetçilere karşı çıkıp küfür edeceğine bu enerjini Erdoğan’a karşı mücadeleye ver. Demokrasi için mücadeleye ver” diye konuştu.
“Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü olacaksa Kürt sorununu çözmemiz lazım”
Cemal’in açıklamalarından bir kısmı şöyle:
Sizin ve Cengiz Çandar’ın adaylığı gündeme geldiğinde Kürt sorununda yeni bir çözüm sürecinde rol alabileceğiniz, bu yüzden HDP’li yetkililerin sizi tercih ettiği yorumları yapıldı.
Bu değerlendirmede sanırım gerçek payı var. Hayatımın son 30 yılı 1990’lardan itibaren Kürt sorunu ile iç içe geçti. Kürtlerin acılarına dokunarak, acılarını hissetmeye çalışarak, Kandil’e de giderek, Bekaa’da Öcalan’la da görüşerek, devlette, siyasette bu konuyla ilgili olanlarla da konuşarak… Ve sadece konusu Kürt sorunu olan 4 kitap yazdım. Her kitabımda da Kürt sorununun bir yönü vardır. Kürt sorunu Türkiye’nin en yakıcı sorunudur. Ne yapmak istiyorsak Türkiye’de, hukuku, adaleti düzeltmek istiyorsak, demokrasiyi yerli yerinde inşa etmek istiyorsak, bunların hepsi için Kürt sorununun çözümü lazım. Kürt sorunu böyle kaldığı için Türkiye demokraside, hukuk devletinde geri kaldı, ikinci sınıf, üçüncü sınıf oldu. Son dönemde ise tek adamlık rejimi geldi Türkiye’nin tepesine oturdu. Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü olacaksa Kürt sorununu çözmemiz lazım.
Kemal Kılıçdaroğlu Kürt sorununun çözüm yeri olarak Meclis’i gösterdi. Sizce Millet İttifakı’nın ortaklarından İyi Parti’nin yaklaşımı sorun çıkarır mı bu yeni dönemde?
Hiçbir şeyi geçmişe bakarak değerlendirmemek gerekir. Millet İttifakı’nın kuruluşu bir uzlaşma ruhunu yakalayarak uzlaşma ruhunun ürünü olarak meydana geldi. Yakın tarihimizin en önemli eksiğini giderdi Millet İttifakı. Ilk kez 6 farklı parti bir demokrasi çağrısı yaptılar. Bu çok önemli. Bunun içine giren İyi Parti de demokrasi ve hukuk devleti sözünü verdi.
Bunların yapılması için Kürt sorununun çözüm yoluna girmesinden başka çare olmadığını gördüklerini sanıyorum İyi Parti liderlerinin. Eskiye bakıp çok katı olacaklarını sanmıyorum.
Bundan sonra Türkiye’nin çok ağır sorunlarının uzlaşma ruhuyla, bu çatı altında çözüleceğine inanıyorum. Onlar da bunu gördükleri için bu işe girdiler. Uzlaşmadan, diyalog kurmadan Türkiye’nin ağır sorunlarını nasıl çözeceksiniz? Bu ekonomi için de geçerli, Türk sorunu için de geçerli. Bugün biz ekonomiyi çözemediysek hukuk düzenini yerli yerine oturtamadıysak bunda Kürt sorununun çözümsüz kalmasının çok büyük bir rolü var.
Erdoğan’ın yeni bir çözüm süreci başlatma olasılığı var mı sizce?
Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir inandırıcılığı, hiçbir güvenilirliği kalmamıştır. Son dönemde çözüm süreci ile birlikte bu şansını kaybetti. Ve Türkiye’yi yeniden savaş yoluna soktu. Kürtlere söyleyeceği hiçbir şey kalmamıştır Erdoğan’ın.
İşin başında, başlarken Erdoğan çok desteklendi bu konuda. Ben de destekledim ama Erdoğan’ın bu konuda çok dar görüşlü olduğu ortaya çıktı. Kürt sorununa sadece bir af sorunu gibi baktı. Bu konuda bir donanımı da yoktu. Sonunda bu süreç başladığı vakit oy kaybettiğini de görünce masaya tekmeyi vurdu ve devletin güvenlik ve savaş politikalarına döndü. Ama bundan sonra Kürt sorununa çözüm yolu açılacaksa bir tarafta siyasi liderlerinin kararlı olması, diğer tarafta dağın, PKK’nın, İmralı’nın da tavrı önemlidir.
Selahattin Demirtaş, ‘Erdoğan gittikten sonra PKK’nın silah bırakması için elimizden geleni yapacağız’ dedi. Çok doğru bir çıkıştı bu. PKK’nın silah bırakması gerekir. Bu konuda yol alması gerekir.
Yetmez ama evet sorularından sıkılmışsınızdır ama sormadan geçemeyeceğim. Şu yönünü sormak istiyorum: Siz o dönem AKP’ye kuşkuları dile getiren herkesi bir kategoriye sokup görmezden gelmediniz mi? Çünkü o itirazları dile getirenler salt AKP’yi anti demokratik yollarla bertaraf etmeliyiz diyenler değildi. Kürt hareketinden de solculardan da geliyordu bu eleştiriler. Toptancı yaklaştığınızı düşünüyor musunuz?
AKP’ye kuşkuyla bakanlar içinde de ayrımlar vardı. Bir kısmı tümden yok edilsin ediyordu. Bu Müslümanlar’dan iyi bir şey bekleyemezsiniz deyip tümüyle reddediyorlardı.
Müslüman değil de İslamcı diyenler olmuştu…
İslamcı ya da Müslümanlar… Bu İslamcılardan bir şey çıkmaz deyip tümden reddedenler vardı. Bir kısmı kuşkuyla yaklaşıyordu. Ben AKP’ye hiçbir zaman böyle siyah-beyaz, kategorik destek vermedim. Doğru bulduklarımı destekledim, doğru bulmadıklarımı eleştirdim. Benim değerlerime yakın oldukları zaman destekledim, benim değerlerime aykırı davrandıklarında eleştirdim. Bu süreçte AKP’yi eleştiren çok yazım vardır. Kitaplarımda da var. Bu siyah-beyaz destek değildi. Ama somut adımlar attıkları vakit, AB, Kıbrıs, Kürt sorunu, ekonomi… Bu konularda attıkları adımları desteklediğim oldu. Ama e-muhtıraya, kapatma davasına karşı çıktım. Bir demokrat isen yüzde 47 almış bir partinin kapatılmasına karşı çıkmak zorundasın. Darbe tertipleri olduğu zaman, Özden Örnek günlükleri, Mustafa Balbay günlüklerini saydığın vakit görüyorsun. Gözlerimizin önünde cereyan etti. Türkiye’de yüzde 47 oy almış bir partiyi kapatmak için Cumhuriyet mitingleri yapıldı, çok masum şeyler değildi.
AKP hakkında 10 küsur yıldır olumlu tek satır yazmadım. Benim kadar sert eleştiren de az kişi vardır.
Anayasa değişikliği teklifi Avrupa Konseyi Venedik Komisyonuna götürüldü. Komisyon ‘evet AB’nin demokratik değerlerine uygun bir Anayasa değişikliği teklifidir’ dedi.
Ayrıntıya girmiyorum ama en önemli şey de HSYK’nın seçim tabanını genişletti. Fakat ne oldu? Bu yasa çıktı. Ben de yetmez ama evet diyerek oyumu verdim. O yasa çıktıktan sonra AYM’ye götürüldü. En kritik madde bozuldu. En kritik madde bozulmasa o HSYK’nın yapısını olduğu gibi değiştiren, iktidara ve Fethullahçılara oraya hâkim kılan zihniyetin başarısı yoktu. Bu ince noktaları unutarak ‘yetmez ama evet’ diyebilirsin. Ama insaf!
15 Temmuz burada Fethullahçıların bu korkunç darbe girişiminde payı büyüktür. Sadece Fethullahçıların değil başkalarının da payı var ama onları bilmiyoruz. Peki, bunun yanı sıra şunu düşünmemiz lazım: Ne yapacağız burada şimdi?
Erdoğan Allah’ın bir lütfu dedi darbe teşebbüsü için. Çünkü muhalefeti temizlemeye başladı, sadece Fethullahçıları değil. Bir yerde tek adam rejimini oturttu. Askeri darbeyi engellerken kendi sivil darbesini gerçekleştirmeye başladı.
Darbe girişimi gecesi ben darbeye karşıyım diye yazımı yazdım, tweetlerimi attım. Sabaha karşı ikinci bir yazı yazdım, ‘dikkat edin Erdoğan kendi sivil darbesi için düğmeye bastı’ dedim. Demokratsanız, Fethullahçıların darbe teşebbüsüne karşı iseniz, Erdoğan’ın sivil darbesine de karşı çıkmanız gerekir dedim. Birine karşı çıkıp öbürüne susarsanız bunun demokrasiyle ilgisi yoktur dedim. Zaman içinde bu ayrıntılar unutuluyor. Erdoğan’ın sivil darbe girişimi unutulup gidiyor.
Fethullahçılar sayesinde Türkiye’de yaşanmış olan darbeler de unutuldu. Türkiye’de askeri darbe geleneği neredeyse yok oldu. Sanki ne Balyoz vardı ne Ergenekon vardı, hepsi unutuldu. Doğrudur, Fethullahçıların bu işi sulandıran, tamamen kendi şeylerine sokan birtakım tertipleri vardı, bunları görmek lazım. Ama Ergenekon olsun Balyoz olsun sadece bir Fethullahçı komplosundan ibaret değildi. Böyle düşünürsek sanki 28 Şubat olmamış, 28 Şubat komutanları sivil hükümete karşı darbe tertipleri yapmamışlar, pir-û pak tertemiz her şey… Her şeyi Fethullahçılara yık… Fethullahçılar suçsuz mu, hayır, sonuna kadar suç işlediler. Ama bu öbür tarafın pir-û pak olduğunu göstermez. Bu ikisini birlikte görmemiz lazım.
Bir avuç yetmez ama evetçi idik. Bir avuç insan mı getirdi Erdoğan’ı iktidara? Seçimi bir avuç insan mı yaptı? Bunun bir defa herhangi bir dayanağı yok, sakin düşündüğün vakit. Öbür tarafta belli bir kesim var. Bu kesimi ulusalcı, milliyetçi filan diye de tarif etmek de istemiyorum. Ama bu kesim demokrasiden hazzetmiyor. Liberal sözcüğünü küfür olarak görüyor. Batıdaki kadar özgürlük düzenini, demokrasi düzenini istemiyorlar. Sen yetmez ama evetçilere karşı çıkıp küfür edeceğine bu enerjini Erdoğan’a karşı mücadeleye ver. Demokrasi için mücadeleye ver. Kürt meselesinin çözümü için mücadeleye ver. Bunu iyi görmek lazım. Gayet serinkanlı düşünmek lazım. O zaman gel konuşalım; ben sana anayasa değişikliği içinde çok ince bir noktayı anlattım. Bunu çok az insan biliyor.
Yetmez ama evet dedim ama ne güzel oldu iddiasında değilim, ama benim gibi düşünenlere küfür edenler öyle bir zihniyette ki… Son tahlilde ortaya bir sandık koyacağız kim çıkarsa o olacak. AKP çıkarsa olmayacak, yüzde 47 alsa bile kapatma davası açacağım… Seçime gidiliyor, hayır orduya muhtıra ver diyeceksin, muhtıra verilince de çok mutlu olacaksın. Ordu göreve diye meydanlara çıkacaksın. Böyle demokrasi olur mu? Şunu yapalım; oyumuzu koruyalım.