Halepçe, İslam Dünyası ve Ortadoğu’da Batı Dünyası
16 Mart 1988 tarihinde çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 5 bini aşkın kişi, Irak’ın devrik diktatörü Saddam Hüseyin’in emriyle Halepçe’ye savaş uçakları ile düzenlenen bombardımanda kullanılan kimyasal silahlarla yaşamını yitirdi.
Tarihe “Halepçe Katliamı” olarak geçen bu insanlık dışı saldırı, Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas rejiminin Kürt halkına karşı 1986-1989 yılları arasında sistematik olarak sürdürdüğü Enfal Soykırımı’nın en acı ve en son etabıydı.
35 yıl önce çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 5 bini aşkın kişi yaşamını yitirdiği, 10 binden fazla kişinin de yaralandığı katliamı Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu’nun yazısından aktaralım:
2014 yılı sonbaharında, hayatımın en acı ve en mutlu üç gününü Halepçe’de geçirdim. Bunun başlıca sebebi ise sakince akan bir derenin kenarında, nar bahçeleri arasında bir TV Kanalına canlı bağlanıp bölgedeki gelişmeleri kamuoyuna aktarırken kendimi, zalim Saddam’ın kimyasal bombalarına karşı kalkan, Zağros Dağlarının böldüğü Batı ve Doğu Dünyası’nın şeytani sessizliğine karşı bir çığlık olarak görmemdi.
Gerçi Halepçe’nin ilk çığlığını duyuran Siverekli hemşehrim Ramazan Öztürk’tü ve ben ondan yıllar sonra Halepçe’ye gitmiştim. Ama benim amacım belgesel çekimi yapmak ve bölge hakkında saha çalışması yapmak iken asıl niyetim Halepçe sokaklarında manevi havayı teneffüs etmek ve zulmü dünyaya hatırlatmaktı.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin ve belki de tüm Irak’ın en dindar halkı olan Halepçe halkı neden hedef seçilmişti. Gerçi bu olay mazlum Kürd halkının ikinci kimyasal saldırıya maruz kalışıydı. İlkini İngilizlere karşı “Jı bıra xu yu Turka ra hawar bıke”, “Türk kardeşlerinden yardım istediği”, Dünya tarihinde ilk kez bir sivil halkın üzerine uçaklarla kimyasal atıldığı saldırının, Avrupa malı Rus uçağı ve yine Batı ruhlu bir ölüm uşağı yapmıştı. Hem de Allah’ın “Enfal” ayetiyle. Sanki Beyazların tanrısı Kızılderililere saldırıyordu. Şeyh Mahmud Berzenci de “Berde Kahraman” da İngilizlere esir düşmüştü.
İmdadına Türkmen Pilot Nureddin yetişti ve Saddam’ı dinlemeyip Halepçe’ye kimyasal atmaktansa idam olmayı kabul etti. Son sözleri şöyle olmuştu: Kürtler benim onlar için idam olduğumu biliyorlar mı?” Evet biliyorlar ve kardeşlik kanı olmuştu. Berzenci İslam ve Abdülhamid evladıydı. Hainlere “hayır” derdi.
Saddam Hüseyin ve Mecid, ‘Kürt sorunundan sonsuza kadar kurtulmak’ için ‘Enfal’ ismini verdiği ülke tarihinin en kanlı operasyonuna girişti. Kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşim yerlerinin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal saldırılar Enfal operasyonunun başlıca yöntemleriydi. Kimyasal bombalar ilk olarak Balisan Vadisi’nde kullanıldı. Bu saldırıda kaç kişinin öldüğü hâlâ tam bilinmiyor. Balisan’ı, Şanexşê köyü takip etti. Rejim güçleri burada toplanan Talabani’ye bağlı güçlere ve ailelerine saldırdı. 28 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. Kimyasal saldırıların üçüncü ve en büyüğü ise Halepçe’de yapıldı.
1639 Osmanlı-İran sınırı da olan dağlar Kasrışirin’den İran sınırına çok yakın kasabası Halepçe’de yaklaşık 76 bin kişi yaşıyordu. Hemen yukarısında, İran sınırına oldukça yakın Hurmal kasabası vardı. Her iki yerleşim merkezi de Irak için stratejik öneme sahipti.
Mecid’in komuta ettiği Irak birlikleri 16 Mart’ta Enfal’in en acımasız saldırısı için düğmeye bastı. Önce hava bombardımanı, ardından topçu atışı başladı. Ancak Halepçe sakinleri çok korkmadı. Saldırıyı, yıllardır süren savaş nedeniyle, artık yaşamlarının bir parçası olarak algıladı. Evlerine ve sığınaklara girdiler. Ancak Irak Ordusunun taktiğinden haberdar değillerdi. Irak ordusu önce bölgeyi konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağladı. Bununla ikinci harekâtın önünü açtı. Sonra da kimyasal bombalar devreye girdi. Camlar kırıldığı için içeri kaçanlar da zehirli gazlardan kurtulmadı.
İkinci bombardıman başladığında ortaya kesif bir koku yayıldı. Hayatta kalanların çoğunun “elma kokusu” dediği kokuya kimse anlam veremedi. Verecek zaman da kalmadı zaten. Kokuyu genizlerinde hissedenler birer birer ölmeye başladı. Hem insanlar, hem hayvanlar…
Her cam bir kişiyi (200.000) her yıldız bir köyü (5000) temsil ediyor. Bunlar yok edildi.
Bombardımanda hardal, sarin ve VX gibi gazlar içeren bombalar kullanılmıştı. Gazı soluyanların derisi yanmaya başladı, solunum sistemleri çöktü. Kimisi evinin kapısının eşiğinde, kimisi bahçesinde, kimisi duvar dibinde, kimisi ise ‘kurtulurum’ umuduyla kaçtığı dağ yolundu ölüme yakalandı.
17 Mart’a kadar aralıklarla süren saldırılarda ölenlerin sayısı hâlâ bile net değil. Birçok kesiminin kabul ettiği ortak sonuç, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14 bin 765 kişinin yaralandığı.
Peki o gün İslam dünyası (İİT) ne yapıyordu. Kuveyt ve Amman küresel ısınma karşısında azalan penguen neslini tartışıyorlardı. Başlarında da Ekmeleddin İhsanoğlu vardı… Bugün bile özürlü oranı Hiroşima ve Nagazaki’den 5 kat fazladır.