Filistin’i devlet olarak tanımanın gündeme getirdiği soru: Bu devleti kim yönetecek?

Dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğu (yaklaşık 150 tanesi) Filistin devletini tanıyor ve Batı Şeria’da sınırlı bir yönetim yetkisi olan Filistin Yönetimi, bu ülkelerin çoğunda diplomatik misyonlara sahip. Yine de Filistin halkı, kelimenin tam anlamıyla kendilerine ait bir devlete sahip değil. Son açıklamalar, Filistinliler için sembolik değer taşıyor ve Filistin devletine karşı çıkan İsrail hükümetini diplomatik olarak izole etmeye hizmet ediyor.
Uluslararası hukukta devletin geleneksel tanımını belirleyen 1933 tarihli Montevideo Sözleşmesi’ne göre böyle bir yapı dört niteliği karşılamalıdır. Batı Şeria ve Gazze Şeridi, ilk koşul olan kalıcı bir nüfusu karşılıyor ancak diğer üç koşul olan hükümet, tanımlanmış sınırlar ve anlaşmalar yapabilme yetisi açısından eksiklikleri var.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, tanıma adımını sosyal medyada yayımladığı bir videoyla duyurdu.
Videoda “Ortadoğu’da büyüyen dehşet karşısında, barış ve iki devletli çözüm ihtimalini canlı tutmak için harekete geçiyoruz. Bu yaşayabilir bir Filistin devletinin yanında güvenli bir İsrail demek ve şu an ikisine de sahip değiliz” dedi.
Daha önce 150’den fazla ülke Filistin devletini tanıdı ancak İngiltere ve diğer ülkelerin de katılması çok kişi tarafından önemli bir an olarak görülüyor.
Eski Filistinli yetkili Xavier Ebu Eid “Filistin dünyada hiç şu andakinden daha güçlü olmamıştı. Dünya Filistin için seferber oldu” diyor.
Ancak yanıtlanması gereken karmaşık sorular da var.
Bunlara Filistin’in ne olduğu ve ortada tanınacak bir devletin olup olmadığı soruları da dahil.
1933 Montevideo Sözleşmesine göre devlet olabilmek için dört kriter gerekiyor. Filistin iki kriteri meşru bir şekilde karşılıyor: daimi bir nüfus (ancak Gazze’deki savaş bunu büyük bir risk altına soktu) ve uluslararası ilişkilere girebilme kabiliyeti.
Dr. Zomlot da bunun bir kanıtı.
Fakat hala “belirli toprak” kriterini karşılayamıyor.
Nihai sınırlar konusunda bir anlaşma ve gerçek bir barış süreci olmadan, Filistin’in ne olduğunu net bir şekilde bilmek zor.
Filistinliler içinse, uzun süredir bekledikleri devlet üç kısımdan oluşuyor. Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi. He üçü ede 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail tarafından ele geçirildi.
Haritaya şöyle bir bakmak bile sorunların nerede başladığını gösteriyor.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi, bağımsızlığını ilan ettiği 1948’den bu yana İsrail tarafından coğrafi olarak birbirinden ayrı tutuluyor.
Batı Şeria’da ise İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimcilerin varlığı, 1990’lardaki Oslo Anlaşmaları’yla kurulan Filistin Yönetimi’nin bölgenin sadece %40’ını yönetmesi anlamına geliyor.
1967’den bu yana yerleşimlerin genişlemesi Batı Şeria’dan toprak koparttı ve giderek daha parçalı bir siyasi ve ekonomik yapı haline getirdi.
Bu arada, Filistinlilerin başkentleri olarak gördüğü Doğu Küdüs, Yahudi yerleşimleriyle çevrelendi ve aşama aşama kentin Batı Şeria’yla bağlantısı kesildi.
Gazze’nin akıbeti ise çok daha kötü oldu. Hamas’ın Ekim 2023’teki saldırısıyla tetiklenen ve neredeyse iki yıl süren savaş bölgeyi yerle bir etti.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Montevideo Anlaşması, devlet olmak için dördüncü bir kriter belirliyor: İşler durumda bir hükümet.
Ve bu da Filistinliler için büyük bir zorluk demek.
‘Yeni bir lider kadrosu gerek’
1994’te İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalanan anlaşmayla Filistin Ulusal Yönetimi ya da kısa adıyla Filistin Yönetimi kuruldu. Gazze ve Filistinliler üzerinde kısmi kontrolü vardı.
Fakat 2007’de Hamas ve FKÖ’nün ana örgütü El Fetih arasında yaşanan kanlı çatışmalardan sonra Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler iki rakip hükümet tarafından yönetilmeye başlandı: Gazze’de Hamas ve başkanlığını Mahmud Abbas’ın yaptığı Batı Şeria’da uluslararası alanda tanınan Filistin yönetimi.
Bütün bunlar 77 yıllık coğrafi, 18 yıllık da siyasi bölünme demek: Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin ayrılması için uzun bir süre.
Bu arada Filistin siyaseti de kemikleşti ve birçok Filistinli, devlet olmak bir yana, hem lider kadrolarına hem de içeride yapılacak bir uzlaşmaya inançlarını kaybetti.
Son başkanlık ve parlamento seçimleri 2006’da yapıldı. Bu da 36 yaşın altındaki hiçbir Filistinli’nin Gazze ve Batı Şeria’da oy kullanmadığı anlamına geliyor.
Filistinli avukat Diana Suttu da “Bu kadar uzun süre seçim yapmamış olmamız akla ziyan. Yen bir lider kadrosuna ihtiyacımız var” diyor.
Gazze’de Ekim 2023’te başlayan savaşın ardından, bu sorun çok daha zorlayıcı bir hale geldi.
On binlerce vatandaşının ölümünü Abbas’ın Filistin Yönetimi, Batı Şeria’dan çaresiz bir tanık rolüyle izledi.
Yıllar süren iç uzlaşmazlık
Lider kadrosu arasındaki görüş ayrılıkları uzun yıllara dayanıyor.
FKÖ lideri Yaser Arafat yıllardır yaşadığı sürgünden Filistin Yönetimi’nin başına geçtiğinde, yerli Filistinli siyasetçiler kendilerini büyük ölçüde devre dışı bırakılmış hissettiler.
“İçeridekiler” Arafat’ın “dışarıdan getirdiklerinin” hükmeden tarzından sıkılmıştı. Arafat’ın yakın çevresindeki yolsuzluk dedikoduları da Filistin Yönetimi’nin şöhretine pek katkı yapmadı.
Daha önemlisi, yeni kurulan Filistin Yönetimi İsrail’in Batı Şeria’yı aşama aşama sömürgeleştirmesini durdurma gücünden yoksundu.
Arafat’ın eski İsrali Başbakanı İzak Rabin ile 1993’te Beyaz Saray’ın bahçesindeki tarihi el sıkışmasının ardından verilen bağımsızlık ve egemenlik sözleri de yerine gelmedi.
İlerleyen yıllar da başarısız barış girişimleri, Yahudi yerleşimlerinin yayılması, her iki taraftaki aşırılık yanlılarının şiddeti, İsrail’in siyaseten sağa kayışı ve 2007’de Hamas ve El Fetih arasındaki çatışmayla yumuşak bir siyasi evrime izin vermedi.
Filistinli tarihçi Yezid Sayighh “Olayların normal seyrinde, yeni isimler, yeni nesiller ortaya çıkardı” diyor.
“Fakat bu mümkün olmadı. İşgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler büyük oranda kendi küçük alanlarına bölündüler. Bu da yeni isimlerin ortaya çıkışını ve birleşmesini engelledi” diye devam ediyor.
Ancak bir isim öne çımıştı: Mervan Barguti
Batı Şeria’da doğup büyüyen Barguti 15 yaşında, Arafat’ın önderliğindeki FKÖ’de aktif olmaya başladı.
Barguti ikinci Filistin İntifadası’nda gözde bir lider olarak öne çıktı ama daha sonra tutuklandı ve beş İsraillinin öldüğü bir saldırıyı planlamakla suçlandı.
Suçlamaları hep reddetti ama 2002’den bu yana bir İsrail hapishanesinde yatıyor.
Fakat yine de Filistinliler geleceğin liderlerinden bahsederken, en sonunda hep neredeyse 25 yıldır hapiste olan Barguti’den bahsediyorlar.
Filistin Politika ve Anket Araştırma Merkezi’nin Batı Şeria’da yaptığı bir ankete göre Filistinlilerin %50’si Barguti’yi başkan olarak görmek istiyor. 2005’ten bu yana lider olan Abbas’ın çok önünde.
Hamas ile uzun süredir sorun yaşayan El Fetih’in üst düzey bir üyesi olmasına karşın, Barguti’nin adı Hamas’ın İsrailli rehineler karşısında serbest bırakılmasını istediği siyasi mahkumların en başında yer alıyor.
Ancak İsrail henüz Barguti’nin salıverilmesine yönelik bir işaret vermedi.
Ağustos ortasında, İsrail Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in 66 yaşındaki zayıf ve kırılgan haldeki Barguti’yle alay ettiği bir video ortaya çıktı.
Barguti yıllardır ilk kez kamuoyu önünde görülüyordu.
Netanyahu ve Filistin devleti
Gazze Savaşı’ndan önce bile, Binyamin Netanyahu’nun Filistin devletine karşıtlığı netti.
Şubat 2024’te “Herkes on yıllardır varlığımızı tehlikeye atacak bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyenin ben olduğumu biliyor” demişti.
Filistin Yönetimi’nin Gazze’de kontrolü ele alması için yapılan uluslararası çağrılara karşın, Netanyahu Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin gelecek yönetiminde rolü olmayacağında ısrarlı. Gerekçesi de Abbas’ın 7 Ekim’deki Hamas saldırısını kınamamış olması.
Ağustos’ta İsrail Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’dan tam anlamıya koparacak yerleşim projesine onay verdi. 3400 evin inşa edilmesi planları onaylandı. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich planın Filistin devleti fikrini gömeceğini, çünkü “tanıyacak ve tanınacak hiç kimse olmayacağını” söyledi.
Sayigh bu tutumun hiç de yeni olmadığı görüşünde.
“Gökyüzünden Mikail meleği çağırabilir ve onu Filistin Yönetimi’nin başına getirebilirsiniz ama bu bile bir fark yaratmaz. Çünkü herhangi bir başarıyı imkansız kılan koşullar altında çalışmak zorundasınız. Uzun zamandır da bu durum böyle” diyor.
Bir şey ise net. Bir Filistin devleti ortaya çıkarsa, Hamas tarafından yönetilmeyecek.
Fransa ve Suudi Arabistan’ın sponsorluğunda temmuz ayında yapılan üç günlük konferansın sonunda yayımlanan deklarasyonda “Hamas Gazze’deki yönetimine son vermeli ve silahlarını Filistin Yönetimine teslim etmeli” denildi.
“New York Deklarasyonu” sonunda tüm Arap ülkeleri tarafından onaylandı ve BM Genel Kurulu’nun 142 üyesi tarafından da kabul edildi.
Hamas ise Gazze’deki yönetimi bağımsız bir teknokratlar yönetimine devretmeye hazır olduğunu duyurdu.
Tanınmanın sembolizmi yeterli mi?
Barguti hapisteyken, Abbas 90 yaşına yaklaşırken, Hamas yok edilmiş ve Batı Şeria parçalanmışken, Filistin’de lider kadrosu ve ahenk olmadığı net. Fakat bu uluslararası tanınmanın anlamsız olduğu anlamına da gelmiyor.
Dina Buttu “Aslında gerçekten çok değerli olabilir” diyor ama “Bu ülkelerin neden bunu yaptığı ve niyetlerinin ne olduğuna bağlı” diye de uyarıyor.
Adının açıklanmasını istemeyen bir İngiltere hükümeti yetkilisi, sadece tanımanın sembolizminin yeterli olmayacağını söyledi.
“Sorun, BM Genel Kurulu’nun sadece Filistin’i tanıma etkinliği olmasının ötesinde bir gelişme sağlayıp sağlayamayacağımız” diyor.
New York Deklarasyonu’ndaki aralarında İngiltere’nin de bulunduğu imzacılar “Filistin sorununda barışçıl anlaşma için somut, süreli ve geri çevrilemez adımlar atmayı” taahhüt etti.
Londra’daki yetkililer deklarasyondaki Gazze ve Batı Şeria’nın birleşmesi, Filistin yönetimi ve seçimlerine destek ve Gazze’nin Araplarca inşa edilmesi planlarına destek gibi, tanınmayı izleyecebilecek adımlara dikkat çekiyor.
Ancak onlar da engellerin çok büyük olduğunu biliyorlar.
İsrail bütün bu adımlara şiddetle karşı ve Batı Şeria’yı kısmen ya da tamamen ilhak ederek misilleme tehdidinde bulundular.
Bu arada, ABD Başkanı Donald Trump da tanınmaya karşı olduğunu net bir şekilde ifade etti ve “Başbakanla bu konuda görüş ayrılığımız var” dedi.
Ağustos’ta ABD alışılmadık bir adım daha atmış ve BM’nin kendi kurallarının olası bir ihlaliyle onlarca Filistinli yetkilinin vizelerini iptal etmiş ya da vize vermeyi reddetmişti.
ABD Filistin devletinin tanınmasına dair herhangi bir BM kararında veto kartını elinde tutuyor. Trump da hala “ABD’nin uzun süreli sahiplik rolü oynayacağı” sözde “Riviera Planı”na bağlı.
Daha da önemlisi planda Filistin Yönetimi’nden hiç bahsedilmiyor ve sadece “reformdan geçmiş Filistin öz yönetimi” ifadesi yer alıyor. Gazze ve Batı Şeria arasında gelecekte kurulabilecek bağlantıdan da söz edilmiyor.
Gazze’nin uzun vadedeki geleceği New York Deklarasyonu, Trump’ın planı ve Arap yeniden inşa planı arasında bir yerlerde yatıyor olabilir.
Tüm planlar, kendi çok farklı yöntemleriyle Gazze’nin son iki senedir yaşadığı dehşetten bir şeyleri kurtarmayı amaçlıyor. Ortaya ne çıkarsa çıksın, Filistin ve Filistin lider kadrosunun neye benzeyeceği sorusu yanıt bulmalı.
Fakat Diana Buttu gibi Filistinliler için daha acil bir konu var. Bu ülkelerin daha fazla insanın ölmesini engellemesini istiyor.
“Devlet meselesine odaklanmak yerine, ölümleri durdurmak için bir şeyler yapın.”