Analiz

Türkiye ve Suriye Kürtleri Barzani’nin örneği tekrarlanıyor mu?

Türkiye ile Suriyeli Kürtler arasındaki anlaşmaların akıbeti nedir?

Hurşid Dali

ABD’nin Suriye elçisi Tom Barak’ın Mazlum Abdi ile Hakan Fidan ve İbrahim Kalın arasındaki temas ve görüşmeleri duyurması, Türkiye ile Suriyeli Kürtler arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcına işaret edebilir, çünkü bu duyuru, ortak ve örtüşen çıkarların büyüklüğü nedeniyle aralarında yeni bir siyasi yol oluşturabilir.

Belki de bu yolu destekleyen şey, İmralı’da Abdullah Öcalan ile Türk devleti arasında devam eden barış sürecidir, çünkü orada olup bitenler, Gazze, Lübnan, Suriye ve İran’da olup bitenler ışığında Türkiye’nin Şam ve Kamışlı’ya ve hatta tüm bölgeye yönelik dış politikasının bir parçası haline gelmiştir.

Aslında Barak’ın ortaya çıkardığı şey, Amerika’nın tarihsel müttefiki Türkiye ile yeni müttefiki Suriyeli Kürtler arasında olumlu bir ilişki kurma arzusunun bir ifadesiyse, bu açıklaması merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kurduğu bir Türk akımından, bölgedeki Kürtlerin tarihini, haklarını ve kimliğini gerçekçi bir şekilde gören, önce çıkarlardan yola çıkan bir siyasi pragmatizme dayanan bir akımdan çok da uzak değil. Erdoğan’ın eski danışmanı Elnur Çevik’in yıllar önce Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt oluşumunun kurulmasına izin verilmesi ihtimaline atıfta bulunmasının ve Hürriyet muhabiri Feru Özer’in PYD’nin Barzani’nin ideallerine dönüşüyor mu? Yıllar önce gündeme getirilmiş olmasına rağmen bir soru, Türkiye ile Suriyeli Kürtler ve SDG arasındaki ilişkilerde içinde bulunduğumuz anın, arzu edilen çıkarların büyüklüğü karşısında Türkiye’nin büyük bir dönüşüne açık görünen bir anın ve Suriye’deki Türk ve İsrail projeleri arasındaki rol, nüfuz ve hegemonya konusundaki çatışmanın yoğunlaşmasının özünü özetliyor.

Stratejik Faydalar

Arap Körfezi ülkeleri ve Mısır ile olumlu bir ilişki umuduyla Müslüman Kardeşler gruplarını destekleme politikasından yumuşak bir şekilde vazgeçilmesinden, Suriye’de SDG ile Şeriat-Abdi anlaşmasının başarılı olma şansı verilmesi kapısından habersiz bir ateşkese kadar, Türkiye’nin Suriyeli Kürtler ve SDG ile ilişkilerinde aşağıdakilere dayalı siyasi sonuçlar ve stratejik çıkarlarla karşı karşıya olduğu görülüyor:

  1. Türkiye, Washington’a SDG’yi terk etmesi için yaptığı sürekli çağrıların çıkmaza girdiğine ve Washington’un SDG’ye bağlılığı karşısında, SDG’ye daha büyük çıkarlar arayışı içinde onunla farklılıkların köşelerini çevirerek SDG’yi karşılaması gerektiğine inandı.
  2. Yukarıdaki noktadan hareketle, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi ile ilişki deneyimi, çıkarlar karşısında siyasi pozisyonların değiştiği Suriyeli Kürtlerle tekrarlanabilecek ekonomik, güvenlik ve siyasi açıdan seçkin bir ilişki inşa etmede başarılı bir model sunmaktadır. 2003 yılına kadar Kürt lider Mesud Barzani’yi aşiret lideri olarak tanımlayan Türkiye, şimdi onu Ankara’da kırmızı halıyla karşılıyor. Türkiye’nin terörist olarak tanımladığı Mazlum Abdi ile aynı deneyim tekrarlanabilirken, Türk medyası şimdi Abdi’nin olası bir Ankara ziyaretine ilişkin haberleri sızdırıyor. Böyle bir sızıntı anlamsız değil, belki de Fidan ve Qin ile iletişim doğrudan ve hatta ABD’nin aracılığı altında olduğu sürece gerçek bir ziyaretin başlangıcıdır ki bu da Erdoğan’ın bilgisi, onayı ve desteği olmadan yapılamaz.
  3. İsrail’in sürekli Ortadoğu haritasını değiştirmekten bahsetmesi ve Barak’ın Sykes-Picot anlaşmasının artık değerli olmadığını söylemesi nedeniyle Türkiye, İsrail’in bölgedeki Kürtlerle ittifak kurma yolunda gitmesinden içten içe korkuyor. Bu nedenle, Kürtlere açılmayı, bu ittifakı ve bunun Türk iç üzerindeki yansımalarını engellemek için önleyici bir önleyici adım olarak görüyor ve belki de bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin iç kesimlerinin İsrail’in hedefi haline geldiğine dair defalarca konuşmasını açıklıyor.
  4. Yukarıdaki noktadan hareketle İmralı’da Öcalan ile Türk devleti arasında devam eden barış sürecine bakmak gerekir. Türkiye, bölgedeki mevcut gelişmelerin kendisini Kürtlere açılmaya zorladığına ve bu açıklığın anahtarının SDG ve Suriye Kürtleri içinde büyük bir konuma sahip olan Abdullah Öcalan’dan geçtiğine inanmaya başladı. Bu sürecin Kürtleri yurt içinde ve yurt dışında bir müttefik haline getireceğine, Suriye ve bölgedeki bölgesel rollerini güçlendireceğine inanabilir.
  5. Türkiye, özellikle Amerika ve Avrupa’nın, özellikle de Fransa’nın desteği konusunun, Türkiye’yi kötüleşen mali krizden kurtarmak için ekonomik bir pencere oluşturan bu ülkelerle bir çekişme noktası haline gelmesinden sonra, önceki yolun tamamının ABD ve Avrupa ile ilişkilerinde mevcut sorunların çoğunu çözeceğine inanıyor.
  6. Türkiye’yi SDG’ye yakınlaşmaya itebilecek bir diğer önemli nokta ise Esad rejiminin devrilmesinden sonra Rusya’nın SDG’ye ve Suriyeli Kürtlere elini uzatabileceğinden korkması, özellikle de Türkiye’nin Rusya’nın Kırım’ı ilhakını defalarca reddetmesiyle Ukrayna krizine ilişkin hesaplamalara dayanarak Kamışlı havaalanında bir Rus üssünün varlığı göz önüne alındığında.

Türkiye’nin bu stratejik çıkarları karşılığında SDG, Ankara ile diyaloğa ve çözülmemiş tüm sorunları çözmeye hazır olduğunu defalarca beyan ettiği sürece Ankara’yla olumlu ilişkiler kurmakta sorun yaşamıyor. Aslında Suriyeli Kürtler, bu çabayı siyasi bir talep olarak görebilirler, çünkü bu sadece üzerlerindeki Türk baskısını hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda Suriye’de kimliklerini ve ulusal haklarını elde eden ve Suriye’de demokratik bir süreç kuracak şekilde ademi merkeziyetçi bir hükümet kurma projelerini destekleyen bölgesel bir gerçeklik oluşturur.

Bu gerçeklik karşısında, düşmanlığın ağır mirası nedeniyle olayları geçmişte olduğu gibi göstermenin Türkiye’nin Suriyeli Kürtlere yönelik geleneksel politikasının bağlamından uzak görünebileceğini söylemek gerekir, ancak Irak Kürdistanı’yla ilişkilerin deneyimi, bölgede devam eden gelişmeler ve SDG ile yeni bir sayfa açmanın beklenen faydaları, siyasette imkânsızlık olmadığını gösteriyor. İki taraf arasında yeni bir sayfa açmak, siyasi çalışmaların birikmesini ve bölgedeki güncel gelişmeler ışığında beklenen çıkarların netleşmesini gerektirdiği sürece, bunu mevzilerde darbe şeklinde başarmanın zor olduğunu belirtmek gerekir.

Kaynak: 963 media

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu