Makaleler

Turnusol Kağıdı Ve Demirtaş’ın Açıklamaları

”Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Ancak devrimci mücadeleden etkilenen, mücadelenin yarattığı imkan ve değerler ortamında büyüyen ve yetişen, siyasi olarak da orta sınıf çizgisini temsil eden bir kişidir. Bu açıdan bu mücadelenin öyle veya böyle bir tarafında yer almış, demokratik siyaset alanında bazı görevler üstlenmiş ve sırf bu nedenle tutsak edilmiş biridir.”

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Alişer Piran’ın yazısının tamamını şöyle:

Cezaevlerinin bir ülkenin, bir devletin turnusol kağıdı olduğu söylenir. Cezaevlerindeki durum bir ülkedeki insan hak ve özgürlüklerinin düzeyini, hukuk ve adalet sisteminin var olup olmadığını; kısacası ülkeyi yöneten rejim ve iktidarların karakterini ortaya koyar, demokratik olup olmadığını gösterir. Bugün Türkiye’deki cezaevlerinde işkence, kötü muamele, adaletsizlik 12 Eylül askeri darbe sürecindeki Diyarbakır ve Mamak, Metris gibi cezaevlerindeki işkence ve kötü muameleleri aşmış durumda. Hasta tutsaklar tedavi edilmemekte, bu nedenle cezaevlerinden cenazeler çıkmakta, siyasi tutsaklar intihar adı altında katledilmekte, işkence ve hak ihlalleri yaşanmaktadır.

Cezaları bitmesine rağmen 30 yılı aşkındır cezaevinde esir tutulan tutsakların infazları yakılarak tahliye olmaları engellenmekte, siyasi kimliklerinden dolayı tutsaklardan intikam alınmakta ve pişmanlık dayatılmaktadır. Tüm bunlarla birlikte Önder APO 24 yıldır İmralı cezaevi gibi bir soykırım sistemi altında ağır tecride maruz bırakılmakta, hiç bir insani ve hukuki hakkını kullanmasına izin verilmemektedir. Türk devleti cezaevlerinde uyguladığı bu politikalarla soykırımcı, sömürgeci ve faşist karakterini gizleme gereği bile duymadan hoyratça sergilemekte, dışarıda da her türlü faşist terörü uygulamaktadır. Bu açıdan kapkara faşist bir sistemi hem cezaevlerinde hem de topluma yönelik giderek artan oranda kurumsallaştırmaktadır.

Kuşkusuz cezaevlerinin turnusol kağıdı olma özelliği sadece devlet ve iktidarlar için değil, aynı zamanda cezaevlerine alınan devrimciler ve muhalifler için de geçerlidir. Bu gerçeklik halkların devrimci mücadele tarihinde hep böyle olmuştur. Baskıcı faşist rejimler kendileri için tehlike olarak gördüğü muhaliflerini cezaevlerine alarak terbiye edip ehlileştirerek teslim almaya çalışmaktadır. Deyim yerindeyse cezaevlerini devşirme merkezleri olarak kullanarak devrimcileri, inanç ve davalarına ters düşer, ihanet eder hale getirmek istemektedir. Buna karşı tutum, kişinin gerçeğini açığa çıkaran bir turnusol kağıdı görevi görmektedir. 12 Eylül 1980 darbesine karşı Diyarbakır 5 Nolu askeri zindanında dayatılan bu teslimiyetçi ve ihanetçi çizgiye karşı direnen Mazlum Doğan, Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Sakine Cansız, Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve daha onlarca PKK militanı her koşul altında bir halkın özgürlük mücadelesine bağlılığın sarsılmaz iradesini dosta ve düşmana göstererek, zindanlardaki direniş çizgisini yaratmışlardır. Bu çizgi şu anda Türkiye cezaevlerinde tutsak edilen binlerce PKK-PAJK militanı ve on binlerce Kürt yurtseveri tarafından temsil edilmekte, yürütülmektedir.

Bu direniş çizgisinin tam karşısında yer alan ve Diyarbakır 5 Nolu askeri cezaevinde Şahin Dönmez şahsında gelişen ihanetçi, işbirlikçi çizgi vardır. Bu ihanetçi çizgi, halkın ve mücadelenin tüm değerlerine sırtlarını döndükleri yetmezmiş gibi soykırımcı sömürgeci Türk devletinin hizmetine girerek direnen devrimcilere işkence yapmıştır. Kendilerine Genç Kemalistler adını vererek bir halkın varlık-yokluk savaşına, özgürlük mücadelesine saldırmış, düşkünlüğün en dip noktasını temsil etmişlerdir. Bu her iki çizginin dışında bir de soykırımcı sömürgeci faşist Türk devletinin çeşitli biçimlerde (ister yumuşak isterse de sert yöntemlerle olsun) uyguladığı teslim alma ve kendi gerçekliğine ihanet ettirme yaklaşım ve politikalarına karşı gereken direnişçi tutumu sergilemeyen, devletin çizdiği sınırlar içerisinde hareket ederek teslimiyeti kabul eden tutumlar vardır. Bu tutum sahipleri Şahin Dönmez gibi özgürlük mücadelesine karşı cepheden saldırmamış olsa da içine girdikleri ve sergiledikleri teslimiyetçi tutum ve yaklaşım nedeniyle her ne kadar mücadele saflarında görünüyor olsalar da düşmanın teslimiyeti ve ihaneti dayatan politikalarına hizmet etmektedirler.

Son dönemlerde Edirne Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş’in bazı açıklama ve değerlendirmeleri basına yansımaktadır. CHP’ye yakın basın-medya organlarında yer alan bu açıklama ve değerlendirmeler yukarıda ortaya konulan çerçevede değerlendirilmeye muhtaç açıklama ve değerlendirmelerdir. Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Ancak devrimci mücadeleden etkilenen, mücadelenin yarattığı imkan ve değerler ortamında büyüyen ve yetişen, siyasi olarak da orta sınıf çizgisini temsil eden bir kişidir. Bu açıdan bu mücadelenin öyle veya böyle bir tarafında yer almış, demokratik siyaset alanında bazı görevler üstlenmiş ve sırf bu nedenle tutsak edilmiş biridir. Elbette Selahattin Demirtaş’tan devrimci bir tutum beklemek çok naif bir yaklaşım olur, ancak içine girdiği tutum ve yaklaşımlara söyleyeceğimiz birkaç söz vardır.

Özgürlük Hareketimiz tasfiye, Kürt halkı da soykırıma uğratılmaya çalışılırken, Önderliğimiz üzerinde tarihin hiç bir döneminde hiç bir önderliğe uygulanmayan bir işkence ve soykırım uygulaması yürütülürken, gençlere, kadınlara, emekçilere ve toplumun tüm kesimlerine yönelik faşist terör saldırıları yapılırken Selahattin Demirtaş’ın direniş cephesinde gedikler açmaya, zayıflatmaya çalışan tutum ve anlayışları en hafif tabiriyle münafıklıktır. Geçmişte “Önder APO’nun heykelini dikeceğiz” dediği için pişman olduğunu söylemiş. Kime söylüyor? CHP’nin kanalına, yani en rafine Kemalistlere: Kürt soykırım politikalarının mimarlarına ve uygulayıcılarına; Önder APO’nun heykelini dikmekten vazgeçtim, pişmanım diyor.

Kuşkusuz Önder APO’nun heykele ihtiyacı yoktur ve Selahattin Demirtaş istese de bunu gerçekleştirebilecek bir konumda ve güçte değildir; hiç de olmamıştır. Bir devrimcinin, hele hele Önder APO gibi tüm halklara umut olmuş devrimci bir önderin heykelini ancak devrimciler ve devrimciler öncülüğünde mücadele eden halklar dikebilir. Çünkü heykel dikme konusu sembolik bir şeydir ve bir devrimcinin heykeli gerçekleştirilen devrimin büyüklüğünü ve görkemini sembolize etmek için dikilir. Devrimi yapacak olanlar da devrimciler ile özgürlük ve sosyalizm savaşı yürüten halk kitleleridir. Bu açıdan Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu açıklama devrimciler ve halk için bir anlam ifade etmez, ama pişmanlık belirtileri göstererek düşmana teslim olma yaklaşımı bakımından tarihe not düşürülmesi gereken önemli bir noktadır.

Selahattin Demirtaş, Mersin Mezitli’deki iki kadın gerillanın gerçekleştirdiği eylemi de ilk kınayanlar listesine girmiş. Peki kimdir bu kadın gerillalar ve ne için bu eylemi gerçekleştirmiştir? Bu kadın gerillalar Kürt halkının fedaileridir, özgürlük tanrıçamız Zilan’ın ardılları, Andok ve Eriş’in yoldaşları, ihanet çizgisine teslim olmak yerine dağların uçurumlarından özgürlük sloganları atarak kendisini bırakan Beritan öncülüğünde gelişen kutsal kadın ordulaşmamızın birer neferleridir. Önder APO’nun öğrencileri ve yoldaşı olmaya çalışan, Önderliksiz bir yaşamı kabul etmeyen, böyle bir dünyada yaşamayı ret eden ve düşmanı da yaşatmamaya and içen iki kadın devrimcidirler.  Peki Selahattin Demirtaş tüm bunları bilmiyor mu? Elbette ki biliyor. Peki buna rağmen niye son hızla, daha durumu bile anlamadan kınama açıklaması yapıyor; çünkü soykırımcı sömürgeci faşist rejime karşı içine girdiği pişmanlık tutumunda samimiyetini göstermeye çalışmaktadır. Yazık!

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu