Makaleler

Savunmanın kutsallığı Kürtler için geçerli değil!

İnsan haklarının başında gelen düşünce açıklaması ya da bir başka deyişle ifade özgürlüğü, düşüncenin korunmasını amaçlamaktadır.
Düşünce ise “bir şey, kimse, olay veya sorun hakkında zihinsel olarak hüküm kurmak, görüş sahibi olmak, vaziyet olmak, değerlendirmede veya mütalaada bulunmak ve bunları dış dünyaya söz, yazı, resim vb. gibi araçlarla yansıtmaktır.”
Düşünce insanın iç dünyasıyla ilgilidir, açıklanmadığı sürece başkaları tarafından bilinmesi mümkün değildir. Bu nedenle özgür anlam ifade edebilmesi için bireyin düşüncesini açıklama özgürlüğüne de sahip olması gerekir.

Evrensel’in bugünkü yazısında tam da bu konuya değinilmiş. Size yazının tamamını aktaralım:

İnsan hakları savunucuları, mahkemede “Zaten Türkçe biliyorsun” denilerek, Kürtçe savunma yapmanın engellenmeye çalışıldığını, savunmanın kutsallığının Kürtler için geçerli olmadığını ifade etti.

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı yaklaşırken, insan hakları savunucularıyla mahkemelerde ana dilde savunmada yaşanan sorunları konuştuk.

Mahkemelerin kendilerinin hazır etmesi gereken tercümanı hazır etmediğini söyleyen Özgürlükçü Hukukçular Derneği Eş Başkanı Avukat Bünyamin Şeker, savunmanın kutsallığının Kürtler için geçerli olmadığını ifade etti. Diyarbakır Barosu Kürtçe Dil Komisyonu Başkanı Avukat Elif Birkili de, kişiye “Zaten Türkçe biliyorsunuz” denilerek, Kürtçe savunma yapmasının engellenmeye çalışıldığını söyledi. Demokrasi İçin Hukukçular Grubundan Avukat Songül Argünağa ise, zincirleme mağduriyetlerin yaşandığını dile getirdi.

YILLARCA TUTUKLU KALANLAR VAR

Özgürlükçü Hukukçular Derneği Eş Başkanı Avukat Bünyamin Şeker, bir devlet politikası olarak 1980’lere kadar Kürtçenin yanı sıra diğer tüm azınlık dillerinin yok sayıldığına dikkat çekerek, 1991 yılında bu kanun kaldırılmış olsa da fiili uygulamasını günümüze kadar devam ettiğini söyledi. Şeker, “Kamusal alanlarda Kürtçenin kullanımının engellenmesi, Kürtçe yayınların yayılmasının önünün olabildiğince kapatılması, devlet kurumlarına Kürtçe yayınların girmesine izin verilmemesi hâlâ bu politikaların devam ettiğini göstermektedir. Yıllarca Meclis tutanaklarına ve mahkeme zabıtlarına Kürtçe ‘bilinmeyen dil’ ya da ‘X’ şeklinde geçti. Bu politikaların değişimi için binlerce kişi ağır bedeller ödedi ve ödüyor. Hafızalarımızda taptaze olarak duruyor. 2009 KCK adı ile yapılan siyasi operasyonlarda yargılanan yüzlerce Kürt siyasetçi ana dilleri ile yani Kürtçe savunma yapabilmek için onlarca yıl tutuklu kaldılar. Yine Apê Musa ve bu uğurda katledilen onlarca Kürt dilin yani Kürt’ün varlığı için çalıştıkları için katledildiler” dedi.

MAHKEME TERCÜMANI HAZIRLAMIYOR

Kanunların herkes için eşit işlemediğine dikkat çeken Şeker, “Bugün mahkemelerde Kürtçe savunma yapmak isteyen bir Kürt’e mahkemeler rahatlıkla şunu diyebiliyor, ‘Tercüman hazır ettiniz mi?’ yani Ceza Muhakemeleri Kanunu, “Türkçe dışında bir dille savunma yapacak bireyler için tercüman hazır edilir” der. Ancak söz konusu Kürtçe savunma ise, ‘Tercümanınızı hazır ettiniz mi?’ diyor mahkemeler. Oysaki tercümana ihtiyacı olan kendileri. Yani hazır etmeleri gerekenler onlar. Ama öyle olmuyor maalesef. Ya da CMK’ye göre hazır edilen tercümanın masrafını devlet öder. Ancak Kürtçe tercüman isteyen Kürtlere deniyor ki öncelikle tercümanın masrafını mahkeme veznesine yatırın ya da sonrasında yargılanan kişiden bu ücret talep ediliyor. Yani Tüm ulusal ve uluslararası metinlerde savunma hakkının kutsallığından bahsedilirken bu kutsallık Kürtler için geçerli olmuyor. Kanunlar önünde herkes eşittir; ama bazıları daha eşittir “ dedi.Reklamhttps://28f98d52dca34691a02fe24e4358b66c.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html

KÜRTÇENİN ÖNÜ AÇILMALI

Kamusal alanda Kürtlerin hak arama haklarını etkin kullanamadıklarını belirten Şeker, “Düşünsenize tek kelime Türkçe bilmeden Türkiye adliyelerinde hakkınızı aramaya çalışıyorsunuz. Bunu bilmediğiniz bir dilde yapmaya zorlanıyorsunuz. Ne kadar etkin ve sonuç alıcı olarak bu yolu kullanabilirsiniz ki? Tabii ki eksik yarım yamalak ya da hiç bir şekilde kullanmayacaksınız. Bu sadece sizin dili bilmemeniz ile ilgili bir sorun da değil, kamuda çalışanların da Kürtçe dilini bilmemesi ile alakalı bir sorun. Ancak dilin yaygın kullanımı ve Kürtlerin eşit yurttaşlık temelinde tüm haklardan faydalanabilmesi için Kürtçenin kamusal alanda kullanımının önü açılmalıdır. Ancak bu şekilde hak arama özgürlüğünde eşitlikten bahsedilebilinir” dedi.

KENDİNİ İFADE EDEMEYEN ÇOK İNSAN VAR

Demokrasi İçin Hukukçular Grubundan Avukat Songül Argünağa, ana dili Kürtçe olan insanlar açısından adalete erişimin her mekanizmasında dilin bir bariyer olarak karşılarına çıktığını dile getiriyor. Argünağa, “Bölgede ana dili Kürtçe olan ve gerçekten Kürtçe dışında bir dille kendini rahat ifade edemeyecek olan bir sürü insan var. Kaldı ki Kürtçe dışında Türkçe konuşabilen ama yine kendini Kürtçe daha iyi ifade eden bir sürü insan var. Bu insanlar açısından adalete erişimin her mekanizmasında dil bir bariyer olarak gözüküyor ne yazık ki. Her ne kadar CMK 202’de tercüman olması bulundurulacak haller yer alıyor olsa da bazı durumlarda bu sadece kağıt üzerinde kalabiliyor. Bir kadın kolluğa gidip bir başvuru yaptığı zaman bir şikayet mekanizmasını işletmek istediği zaman eğer Türkçe bilmiyorsa çok fazla zorlanabiliyor kaldı ki bunun Fatma Altınmakas gibi bir örneği de gözler önünde. Bizim bilmediğimiz basına yansımayan birçok böyle örnek olmakla birlikte illa sonuçlarının bu kadar kötü olmasına da gerek olmayan yine bir sürü sorunla karşılaşıyor bu kişiler” dedi.

ZİNCİRLEME MAĞDURİYETLER YAŞANABİLİYOR

Kişilere hakları olanların sağlanmasını söyleyen Argünağa, “Adalete erişimin sağlanabileceği her kurumda her kollukta, adliyede, savcılıkta, kadın sığınmaevlerinde sayamadığımız birçok yerde Kürtçe bilen tercümanların görevlendirilmesi Türkçe bilmeyen ya da kendini Türkçe ifade edemeyen kişilere karşı bu güvencenin her kurumda sağlanması gerekmektedir. Bu gerçekleşmediği zaman ne yazık ki birçok mağduriyet yaşanabiliyor kişinin yaşam hakkına dahi uzanabilecek zincirleme mağduriyetler yaşanabiliyor bu yüzden son derece önemli bir mesele. Sonuç itibariyle tüm bu problemlere karşı en kalıcı ve gerçek çözüm Kürtçenin bir ana dil olarak kamusal alanlarda tanınması, okullarda okutulması ve yaygınlaştırılması olacaktır” dedi.

KÜRTÇE YOK SAYILAN DİL STATÜSÜNDE

Diyarbakır Barosu Kürtçe Dil Komisyonu Başkanı Avukat Elif Birkili, Kürtçenin ‘Yok sayılan bir dil’ statüsüne getirilmeye çalışılmasını kayyum politikalarıyla değerlendiriyor: “Kamusal alanda çok fazla dilin kullanımının kısıtlandığını görüyoruz. Kayyum belediyesinden önce her yerde iki dilli afişler vardı, sosyal hayatta daha fazla ana dil kullanımı vardı. Sağlık alanında, eğitim alanında hukuki anlamda da öyleydi fakat son yıllarda daha çok gördüğümüz şey insanların biraz daha sindirilmeye çalışılması, bu politikalarla yok sayılan bir dil statüsüne getiriliyor Kürtçe.


İlgili Makaleler

Başa dön tuşu