Makaleler

PKK’nın etki alanı dışında güçlü bir legal Kürt siyaseti mümkün mü?

Serbestiyet’te Alper Görmüş bugünkü yazısında Demirtaş’ın koyduğu ölçüyle ve bu ölçüyü mantıki sonucuna götürüldüğünde: ‘Devlet, PKK’nın etkisinden sıyrılmış ‘demokratik Kürt siyaset’ini yalnız Kürtlerin “dağa çıkıp silah almalarından” değil, PKK’nın gölgesi altında oluşturdukları geleneksel legal siyasetten de “daha tehlikeli” görür. Yani devletin birinci tercihi Kürtlerle dağda hesaplaşmak ise ikinci tercihi onların PKK’nın etkisi altındaki partileriyle hesaplaşmaktır.’ ifadelerine yer verdi.

Görmüş’ün yazısı şöyle devam ediyor:

21 Mayıs tarihli, “Kürtler, Demirtaş’ın PKK’nın rağmına oluşturacağı ‘demokratik siyaset’i destekler mi?” başlıklı yazımın çıkış noktasını Selahattin Demirtaş’ın T24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği söyleşideki şu cümle oluşturuyordu: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlerin demokratik siyasette mücadele etmelerini ve bu yolla güçlenmelerini, dağa çıkıp silah almalarından daha tehlikeli görüyor.”

Bu tespit, Türkiye’nin şiddet dolu son kırk yılında defalarca doğrulandı; arada yalpalasa da devletin ‘son kararı’ hep kendi ‘doğrusuna’ itiraz edenleri dinlememek ve onları şiddetle sindirmek oldu.

Peki Demirtaş, devletin korktuğu ‘demokratik siyaset’ten tam olarak ne anlıyor? Mesela bir dönem birine kendisinin de başkanlık ettiği geleneksel legal Kürt partilerinin sergilediği ‘reel’ siyaset kafasındaki ‘demokratik siyaset’le uyum içinde mi yoksa Demirtaş bu ‘reel’ siyasetin ‘sorunlu’ olduğunu mu düşünüyor?

Kolayca anlaşılabileceği gibi bu partilerin PKK ile ilişkisinin yarattığı demokrasi sorunlarından söz ediyorum.

Sosyolojik gerçekler ölçüsüyle ele aldığımızda kaçınılmaz ve ‘doğal’ görünse de, bu ilişki Kürt meselesini çözümsüz bırakmak isteyen iktidarların tepe tepe kullandığı bir propaganda malzemesi. (AK Parti’nin devletin etki alanının dışına çıkar gibi olduğu o tarihsel momentte bu ‘sosyolojik gerçeklik’ ara ara iktidarın da sessizce kabullendiği bir tespit olabilmişti. Mesela AK Parti milletvekili Resul Tosun 2007’de Yeni Şafak’ta kaleme aldığı bir makalede Kürtlerin o zamanki partisi olan Demokratik Toplum Partisi’ni PKK’ya ‘terörist’ demeye zorlayanlara karşı şöyle yazabilmişti: “Önce soralım. DTP böyle bir açıklama yapabilir mi? Ya da yapmasının ne faydası olur? DTP’liler, kalkıp bir basın toplantısı yapsalar ve PKK’yı terör örgütü olarak ilan etseler. Buna hangimiz inanacağız? Bence onlardan bu talepte bulunmak onları takıyye yapmaya zorlamakla eş anlamlıdır. DTP karşısında yapılacak iki şey var. Ya PKK yanlısı diye doksanlı yıllarda olduğu gibi partilerini kapatıp vekillerini kodese tıkmak. Ya da terörü bitirmede ve sorunu çözmede DTP’den istifade etmek. Aklın yolu ikinci şıktan yana. Birinci şık denendi ve bir sonuç alınamadı.”)

İşaret ettiğim sosyolojik gerçekliğe rağmen şurası açık: İktidarlar için kullanışlı bir malzeme olmasının ötesinde, legal Kürt partilerinin PKK ile ilişkisi kendi başına demokrasi sorunları yaratıyor ve bu partilerin meşruiyetini zedeliyor. İşte bu nedenle geçen yazıda, Demirtaş’ın sözlerini mevhum-ı muhalifi ile birlikte okuduğumuzda, bu sözlerin serencamının PKK’nın etki alanının dışında, ondan tamamen bağımsız bir siyasi partiye çıkacağını söyledim: “Öyle ya, Kürtlerin haklı taleplerinin hayata geçirilmesinin yolu silahlı mücadeleden değil ‘demokratik siyaset’ten geçiyorsa, şimdiye kadarki Kürt partilerinin demokratik meşruiyetini zedeleyen PKK’nın etki alanı içinde olma görünümünden kurtulmak, başta gelen bir zaruret haline gelir.”

Yani Demirtaş’ın koyduğu ölçüyle konuşursak ve bu ölçüyü mantıki sonucuna götürürsek şöyle demeliyiz: Devlet, PKK’nın etkisinden sıyrılmış ‘demokratik Kürt siyaset’ini yalnız Kürtlerin “dağa çıkıp silah almalarından” değil, PKK’nın gölgesi altında oluşturdukları geleneksel legal siyasetten de “daha tehlikeli” görür. Yani devletin birinci tercihi Kürtlerle dağda hesaplaşmak ise ikinci tercihi onların PKK’nın etkisi altındaki partileriyle hesaplaşmaktır.

Geçen yazıda da söylediğim gibi Kürt siyasetinin realiteleri göz önüne alındığında, Selahattin Demirtaş’ın devlet-demokratik siyaset-silahlı mücadele bağlamında kurduğu denklemin çözümü, bizzat kendisinin oluşturacağı, daha doğrusu sadece onun önderliği durumunda başarıya ulaşabilecek yeni bir parti sonucunu veriyor. Ne var ki, böyle bir siyasi hareketin-partinin önünde neredeyse aşılamaz gibi görünen çok sayıda engel var.

Yazının tamamı:

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu