Kerkük’ten İran muhalifi Kürt gruplarına Irak’ta neler oluyor?
Irak , 2003 müdahalesi sonrası İran’ın arka bahçesi bir ülke haline geldi diyebiliriz.
Bu ABD’nin ayağı yere basmayan, fantastik ve basiretsiz politikaları sonucu oldu.
Belki de biz fazla yüzeysel bakıyoruz, aslında ABD ile İran arasında derin bir anlaşma yapılmıştır…
İran diğer ülkelere göre Irak’ta ayrıcalıklı
Irak’ta artık meydana gelen her olay ve atılan her adım bir şekilde İran’ı ilgilendiriyor.
İran da bunlarla ilgili ve müdahale araçlarına sahip. Bizim de konumuz tam olarak bu.
Olaylar aslında Türkiye, Suudi Arabistan ve diğer komşular ile bölgesel güçleri de ilgilendiriyor ancak onların müdahale araçlarına sahip olmaması İran’ı bu anlamda ayrıcalıklı bir pozisyona yükseltiyor.
İran, artık Irak’ın en etkili aktörüdür ve tüm olaylar bir şekilde onun bölgesel ve küresel politikalarıyla ve çıkar hesaplarıyla bağlantılı.
Hemen örnek verelim ve somutlaştıralım; Kerkük olayı ve muhalif Kürt gruplarının silahsızlandırılması baskısı.
Bunlar birbirinden bağımsız görünebilir fakat değil, bir bütünün parçaları. O yüzden birlikte zikrediyorum.
Buna biz Erbil ile Bağdat arasındaki bütçe krizini de ekleyelim. Hatta KYB’nin temaslarını, PKK’nın Peşmerge’ye saldırılarını ve Türkiye’deki PKK partilerinin KDP karşıtı eylemlerini de sayalım. Hiçbiri kendiliğinden gelişmiyor bunların.
Hepsi bir bütünün parçası. Birini eksik bırakırsanız puzzle tamamlanmaz.
İran kazan-kazan politikası yürütürken Türkiye kaybet-kaybet siyasetine sahip
İran, Irak’ta kendi çıkarlarını önceleyen bir stratejiye sahip. Yıllardır bu böyle. Şah döneminde Kürtlere bu amaçla silah veriyorlardı.
Saddam’a karşı o yüzden Peşmerge ile birlikte savaşıyorlardı. İran bu konuda kartlarını açık oynar.
2003 sonrası da Saddam’ın devrilmesinde ikircikli davranması be ABD’ye açık destek verdi. Sahadaki müttefikleri de ona göre pozisyon aldı.
Çünkü İran kendi çıkarını önceliyor ve hedeflerine doğru ilerliyor.
Türkiye ise kendi çıkarlarını tali mesele olarak görüp Kürtlerin elde edeceği kazanımlara odaklı bir politika yürütüyor, bunun için de Türkmen kartını öne sürüyor.
Oysa Türkmen kartı Irak’ta geçersiz bir karttır hiçbir işlevi yoktur. Ancak mesele oynanan kartın işlevselliği değil diğer aktörün kartını zayıflatmak.
Kerkük buna çok iyi örnektir. 2017’de Türkiye’nin müttefiki olarak görülen KDP’nin etkili olduğu bir yönetim vardı Kerkük’te ve Kürtlerde kalması halinde Türkmenler en kazançlı kesimlerden biri olacaktı.
Türkiye bunu bilmesine rağmen Kerkük’ün İran’ın eline geçmesi için elinden geleni yaptı, Kürtleri karşısına aldı.
O dönem birlikte yol yürüdüğü Erşad Salihi gibilerin kendisine yar olmayacağını anladığında ise iş işten geçmişti.
Salihi’yi apar topar partinin başından kovup Hasan Turan’ı getirdiler. Türkiye devlet aklı Kerkük’te olup biteni anladı ve eski hatasını tekrarlamamak için temmuzdaki olaylarda itidalli bir dil kullandı fakat Salihi ve grubu Türkiye ile değil İran ile paralel gitti.
İran kendi çıkarlarını öncelediği için kazanıyor, Türkiye ise başkalarının kaybını öncelediği için önce kendi kaybediyor.
İran’ın yumuşak karnı yok o yüzden rahat hareket ediyor. Kazan-Kazan politikası yürütüyor, yanında duranın ne kazandığına değil kendi kazanımlarına bakıyor.
Türkiye ise kaybet-kaybet mantığıyla hareket ettiği için kendi kaybediyor ve kaybettiriyor.
Nasıl mı?
İran müttefiği görünen KYB, 16 Ekim 2017’den sonra tüm binalarını elinde tuttu ve halen de orada. KDP ise tamamen çekildi.
KDP Türkiye müttefiği görünüyordu (öyle değil ama algı böyle). Şimdi PKK da sabah akşam KDP’yi Türkiye işbirlikçisi olmakla suçluyor.
Öyle mi gerçekten?
Hükümet olarak Kürdistan Bölgesinin Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olması tabii ki arzu edilen bir şeydir ve iyi ilişkilere de sahiptir.
Fakat bunun sahadaki karşılığı da böyle mi gerçekten?
Çok da öyle olduğu söylenemez. Türkiye yeri geldiğinde KDP’nin elini kolunu bağlayacak ve üzerinde baskı oluşmasını sağlayacak politikaları bizzat yürütüyor.
Marttan bu yana durdurulan petrol sevkiyatı en açık göstergesidir bunun.
Kerkük’te KDP’nin dönüşüne destek vermeyerek ve konuyu Türkmenlere bağlayarak KDP’nin KYB-Haşdi Şabi-PKK ihtilafına karşı yalnız bırakan da Türkiye’dir.
Koparılan fırtına suni, hedefler farklı
Fazla dağıtmadan ve dallandırıp budaklandırmadan asıl mevzumuza dönelim.
Irak’ta olup bitenler İran’ın Irak’taki çıkarlarının riske girmesiyle alakalı.
İran bu yüzden KDP’ye karşı önce Kerkük kartını öne sürdü, sonra İranlı Kürt partilerinin varlığını kriz haline getirdi, öncesinde de bütçe silahını doğrultmuştu.
KBY ama aslında onun başında bulunan KDP, mart ayından bu yana petrol sevkiyatının durması ve nisanda Bağdat ile yapılan enerji anlaşmasının ardından Irak hükümetine bağımlı hale gelmişken memur maaşlarını ödemekte sorun yaşıyor.
İran ise Irak hükümeti üzerinden bunu bir baskı kartı olarak kullanıyor.
İran’ın burada KDP’den istediği şey Irak’taki varlığına ses çıkarmaması ve İran-Irak-Suriye güzergahına razı olması.
Bu bağlamda Şengal anlaşmasını İran istemiyor, KDP’nin de gündemleştirmemesini istiyor.
Sadece o mu? Tabi ki değil. Haşdi Şabi gruplarının da faaliyetlerine rıza göstermesini bekliyor.
İran’ın bu talepleri neden önemli?
Çünkü ABD, İran’ın Suriye ile bağlantısını kesmek için 2-3 aydır sınıra yoğun bir tahkimat yapıyor. İran da buna karşı tedbir almak istiyor.
KYB, İran’ın politikalarına karşı olmadığı için KBY’deki politikalara çok taraf olmuyor. O nedenle hedefe KDP oturtuluyor.
İran, Kerkük ve Kürt grupları kartını kullandı
KDP’nin Kerkük’e dönmesi aslında hiçbir siyasi parti ya da grup için sorun değil. KDP oraya geçen yıl döndü zaten.
Mesele bir bina üzerinden büyütülüyor. O bina da aslında KDP’nin, 2012’de IŞİD’ten önce inşa ettiği bir bina.
Irak Başbakanı Sudani de KDP’ye verilmesine karar verdi. Fakat İran bunu krize dönüştürmek istedi ve kendisine bağlı Asayip ehli-Hak grubuna eylem talimatı verdi.
Bir diğer önemli olay ise İranlı Kürt partilerin sınırdan uzaklaştırılması. Bu partiler silahlı olsa da yıllardır eylem yapmıyorlar.
Sadece var olmaya çalışıyorlar. İran, Jîna Emînî yıl dönümü öncesi kamuoyunun dikkatini başka şeylere yöneltmek ve gündemi değiştirmek için böyle bir tehdide başvurdu.
Burada yine KDP hedefe oturdu, çünkü daha çok KDP’nin ilgi alanıydı bunlar. Olmaması halinde KDP bölgesine füzeler düşecekti ve üzerinde baskı olacaktı.
Şu hususa da dikkat çekmeden geçemeyeğim. PKK ve siyasi uzantılarının son bir iki haftadır Türkiye ve dünyanın değişik bölgelerinde yaptığı KDP karşıtı protestolar yine bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Çünkü bu PKK’nin yeni alan kapma mücadelesi ve İran’ın ona alan açma siyasetidir.
Bu gelişmelerin sonucunda KDP Kerkük’e dönecek ve o binası da geri verilecek. İran, bölgeye herhangi bir saldırı düzenlemeyecek.
Erbil ile Bağdat bütçe ve memur maaşları konusunda uzlaşacak ve yeni bir kriz şimdilik çıkmayacak.
Neden mi?
Çünkü, tüm bu hamleler zaman kazanmak ve kamuoyunu biraz oyalamak içindi.
Suriye sınırı ve İran’ın Suriye ile bağlantısı konusundaki olay ise KDP ile İran değil İran ile ABD arasındaki bir meseledir ve o kolay kolay bitmeyecek.