Irak’ta hükümet çıkmazı
Sadr halkın değişim isteğinin farkında ve siyasal süreçten çekilerek sorumluluğu karşı tarafa yüklüyor.
Bilgay Duman, AA’da yazdığı yazıda Irak’ta yedi ay önce yapılan seçimlerin ardından hükümetin hala kurulamamasının perde arkasını ve iç siyasetteki güncel dinamikleri anlatıyor. Yazının tamamı şöyle:
Irak’ta 10 Ekim 2021’de yapılan parlamento seçimlerinin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen hükümetin kurulamamış olması ülkeyi ciddi bir krizin eşiğine getirdi. Zira “kaos” ve “kriz” gibi ifadelerle özdeşleşen ülkede 2003’ten bu yana hükümet kurmada “klasikleşen” bir süreç yaşanıyor. Ancak mevcut durum itibarıyla siyasetin dengesi daha önceki dönemlere nazaran oldukça farklı. Nitekim bundan önceki dönemlerde de en erken hükümet kurma süresi yaklaşık beş ay sürmüştü. Fakat tüm anayasal süreçlerin aşılmasına rağmen yeni kurulacak hükümet için siyasi gruplar arasındaki krizin kolay aşılabileceğini söylemek pek mümkün değil.
Hükümetin kurulamaması halinde Irak erken seçime gidebilir. Sadr bu seçimden daha güçlü çıkma planları yapıyor.
Irak’ta siyasetin dengesi
Aslında Irak Anayasası hükümet kurma sürecine ilişkin oldukça açık bir takvim öngörüyor. Çok basit haliyle nihai seçim sonuçlarının Irak Federal Yüksek Mahkemesi (IFYM) tarafından onaylanmasının ardından mevcut cumhurbaşkanı parlamentoyu toplayarak 15 gün içerisinde parlamentonun yeni başkanı ve iki yardımcısının seçimini yapmak durumunda. Ardından 30 gün içerisinde parlamento tarafından yeni cumhurbaşkanının seçilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanının, yemin ederek göreve başlamasını müteakiben 15 gün içerisinde parlamentodaki en büyük grup/koalisyon başkanına hükümeti kurma görevini vermesi gerekiyor. Hükümet kurma görevi verilen başbakan adayı da 30 gün içerisinde hükümeti kurmakla görevli. Bu sürede hükümetin kurulamaması ya da parlamentodan güvenoyu alamaması halinde cumhurbaşkanı başka bir kişiyi hükümet kurmakla görevlendiriyor. Bu süreç, hükümet kurulana kadar tekrar ediyor. Daha önceki dönemde de ancak üçüncü başbakan adayı hükümeti kurabilmişti.
Ancak Irak’ta hükümet kurma süreçleri “siyasal teamüller” üzerinden yürüyor. Daha açık ifadeyle; siyasi gruplar arasında cumhurbaşkanı, parlamento başkanı ve başbakanlık görevini yürütecek “isimler” üzerinde tam uzlaşı, belki de “siyasi pazarlık” demek daha doğru, sağlanmadan hükümeti kurma süreçleri başlatılmıyor. Zira Irak’ta, cumhurbaşkanlığını, başbakanlığı ve parlamento başkanlığı görevlerini, etnik ve mezhepsel paylaşıma hatta hangi parti ya da grubun alacağına kadar siyasi teamül olarak belirlenmiş durumda. Buna göre cumhurbaşkanlığını Kürtler (KYB), başbakanlığı Şiiler (daha çok Dava Partisi üyesi kişiler), parlamento başkanlığını ise Sünniler alıyor. Bu pozisyonlara sahip olanların yardımcıları da kendi etnik ya da mezhebi aidiyetinden olmayan diğer iki kimlikten seçiliyor. Böylece siyasal dengenin sağlanması düşünülüyor. Bu paylaşım sadece siyasi temsile değil, devlet bürokrasisine de sirayet etmiş durumda. Bu nedenle ülkede etnik ve mezhepsel kimliğe dayalı polarizasyon söz konusu. İşte bu işleyişi farklılaştıracak gelişmeler yaşandığında ise hem siyasal sistem hem de devlet yönetiminde tıkanma yaşanıyor. Bu noktada 2003 sonrası ABD tarafından kurulan sistemin Irak için olumlu sonuçları olduğu algısı oluşmamalı. Tam tersine etnik ve mezhepsel kimliğe dayalı bir sistematiğin oluşturulması, Irak’ın doğasını ve sosyal yapının uyumunu bozmuş durumda. Bu durum ülkenin ve siyasetin normalleşmesinin de önüne geçiyor.
Irak’ta seçim sonrası süreç ve değişim
Nitekim 10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerin ardından Irak siyasetinde yeni bir denge oluşmuş durumda. Bu denge etnik ve mezhepsel temele dayalı siyasi yapıların birbirleriyle ilişkilerinin farklılaşmasıyla da ilgili. Zira 2003 sonrası yönetimsel yapıyı tanımlamak kolaydı. Özellikle 2018’de yapılan seçimlere kadar Şii, Sünni ve Kürt kimlikler üzerinden kurulan yapıda söz konusu grupların ortak hareket ettiği görülmüştü. Ancak önce 2019’daki protesto gösterileriyle başlayan süreçte Irak’taki siyasal yönelimin de farklılaştığı ve tüm etnik ve dini gruplara ait siyasal yapıların içerisinde yeni bir dinamizm ve konsolidasyonun ortaya çıktığı görüldü. Tabi bu süreçte Irak siyaseti üzerindeki baskın dış müdahalenin (özellikle ABD ve İran) de farklılaştığı hissediliyor. Joe Biden’ın ABD Başkanı olarak göreve başlamasıyla değişen ve “küresel dış politika” konseptini önceleyen ABD dış politikasının yanı sıra, Orta Doğu’daki bölgesel normalleşme çabalarının da Irak üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca 2020’de İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrası da İran’ın Irak’taki etkisinde bir sınırlanma söz konusu.
Bu noktada seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloya bakıldığında Irak’taki siyasal ve sosyal algı değişiminin seçim sonuçlarına da yansıdığı görülüyor. Her ne kadar söz konusu seçimlerde ilk kez kullanılan ve her vilayetin kendi içerisinde farklı seçim bölgelerine bölündüğü “daraltılmış seçim bölgesi” sisteminin seçim sonuçları üzerindeki etkisini görmezden gelmek mümkün olmasa da Iraklı seçmenin oy tercihlerindeki değişim de seçimlere yansıyor.
Özellikle hükümetin kurulmasında “başrol” konumundaki Şiiler için bu değişimin çok daha hakim olduğunu söylemek mümkün. Nitekim 2018 seçimlerinde İran’a yakın Şii milis grupların bir araya gelerek oluşturduğu Fetih Koalisyonu 50’ye yakın milletvekili ile ikinci siyasi grup olurken, 2021 seçimlerinde sandalyelerinin üçte ikisini kaybetti. Yine aynı şekilde DEAŞ ile savaş döneminin başbakanı Haydar el-Abadi’nin öncülüğündeki Zafer Koalisyonu 2018 seçimlerinde 42 milletvekili alırken, 2021 seçimlerinde başka gruplarla ittifaka rağmen ancak 4 sandalye elde edebildi. Mukteda es-Sadr’ın öncülüğünde daha çok milli söylemle ön plana çıkan Sadr Hareketi ise sandalye sayısını yaklaşık yüzde 50 artırarak 73 milletvekili ile seçimlerden birinci olarak çıktı. Bununla birlikte 40’a yakın bağımsız milletvekilinin parlamentoya girmesi dikkat çekici oldu.
Sadr’ın siyasi manevraları
Seçim tercihlerindeki bu değişim Sadr’la birlikte hükümet kurma sürecine de yansıdı. Irak’ta bugüne kadar kurulan bütün hükümetler Şii grupların bir araya gelerek oluşturduğu koalisyonların öncülüğünde, parlamentoya girmeye hak kazanan bütün kesimlerin yer aldığı, çok partili “ulusal birlik hükümetleri” oldu. Ancak Sadr, seçimi kazanmasıyla “ulusal çoğunluk hükümetini” tercih edeceğine yönelik açıklamalar yaptı ve siyasi adımlarını buna göre attı. Nitekim Sadr’ın öncülüğünde Sadr Hareketi, Egemenlik Bloku (Sünni ittifak) ve Mesut Barzani liderliğinde Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) tarafından “Vatanı Kurtarma İttifakı” adı altında bir oluşuma gidildi. Bunun karşılığında İran’a yakın Şii gruplar bir araya gelerek “Şii Koordinasyon Çerçevesi” adıyla bir ittifak oluşturdu. Bu ittifaka sınırlı bir Sünni desteğinin yanında, KYB de destek verdi. Vatanı Kurtarma İttifakı üç kez cumhurbaşkanı seçme girişiminde bulunmasına rağmen başarı sağlayamadı. Vatanı Kurtarma İttifakı’nın liderliğini yapan Mukteda es-Sadr, ramazan ayının ilk günü itibarıyla siyasi görüşmelerden çekildiğini ve hükümeti kurmak için İran’a yakın grupların oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne 40 günlük süre tanıdığını açıkladı. Bunun üzerine Şii Koordinasyon Çerçevesi, Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri önderliğinde siyasi görüşmelere başladı. Ancak büyük bir yol kat ettiğini söylemek güç.
Bu noktada Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin, hükümet görüşmelerine başlasa bile cumhurbaşkanını seçmek ve hükümeti kurmak için yeterli sayıya ulaşması zor. Zira cumhurbaşkanı seçimi için yapılan ilk parlamento oturumuna bakıldığında, Vatanı Kurtarma İttifakı’nı destekleyen en az 200 milletvekili var. Bu durum Irak’ta yeni hükümeti kurma çalışmalarını çıkmaza sürüklüyor.
Bu noktada Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin daha önce de birlikte hükümet kurdukları, diğer gruplara nazaran daha kolay anlaşabileceği Sadr Hareketi’ni önceleyeceğini söylemek mümkün. Zira Irak parlamentosunda 73 sandalyeye sahip Sadr’ın ikna edilmesi durumunda yeter sayıya ulaşmak daha kolay olabileceği gibi, Vatanı Kurtarma İttifakı’nın direnç noktası da kırılmış olacak. Böylece hükümet kurmanın yolu açılabilir. Ancak Sadr şimdilik böyle bir birlikteliğe yanaşmıyor. Burada Sadr açısından iki durum ortaya çıkıyor. Ya karşı tarafı kendi şartlarında hükümet kurmaya ikna etmek istiyor ya da olası bir erken seçimi zorluyor. Zira Sadr, halkın değişim isteğinin farkında ve siyasal süreçten çekilerek sorumluluğu karşı tarafa yüklüyor. Hükümet kurulamaması halinde Irak erken seçime gidebilir. Bu ihtimal göz önüne alındığında Sadr’ın yeni seçimlerden daha güçlü çıkma planları yaptığını söylemek yanlış olmaz.