Makaleler

“Çözüm süreci” siyasetin turnusol kağıdı gibi kullanılıyor…

Independent Türkçe’de, Abdulhakim Günaydın bugünkü yazısında çözüm sürecine dair bir yazı ele aldı bu yazıda gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren “Kürtlerin insani hakları pazarlık konusu yapılmamalı” açıklamasında şu sözlere yer verildi.

Ancak bazı yanlışlar yapıldı, ben o zamanda ifade etmiştim. Şöyle ki; sanki Kürt vatandaşlarımıza verilecek haklar terör örgütü ile pazarlık yapılıyormuş gibi bir görüntü arz etti. Yani ‘devlet şu adımı atsın, örgüt şu adımı atsın’ gibi. Ben bu yöntemin yanlış olduğunun o zaman da ifade etmiştim.”

Örgütün dağdan indirilmesi ayrı bir hadise, Kürt vatandaşlara anayasal ve insani haklar anlamında hak verilmesinin ayrı meseleler olduğunu dile getiren Taşgetiren, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu noktada denge sağlanamadığı için örgüt ‘şunlar verilmedi biz de dağdan inmiyoruz’ tarzında bir yaklaşımın içine girdi ve süreç başarısız oldu. Bu noktada çözüm sürecine karşı çıkmak, yani Kürt vatandaşlarımızın hakları ile ilgili ülkede bir mesele olmadığı yaklaşımından kaynaklanıyorsa bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Terörü bitirmek evet, ama bunun yanında Kürt vatandaşlarımızın insani haklarının onlara örgüt ile herhangi bir pazarlığa girmeden verilmesi ayrı bir durum diye düşünüyorum. Bu denge sağlanamadığı için de süreç başarısız oldu. Şimdi sadece güvenlik siyasetinin devrede olduğu süreçler başladı.”

Yazının tamamı şöyle:

Bitireli neredeyse 7 yıl oldu ama “çözüm süreci” tartışması hala devam ediyor. Birçok siyasi parti sürece karşı tavrını sürdürüyor. DEVA lideri Babacan, “Desteği yüzde 70’leri geçmiş bir süreci bugün kriminalize etmek toplumla kavga etmektir” dedi.

Kürt sorunu veya diğer adıyla Kürt meselesi yüzyılı aşkın bir süredir Türkiye’nin gündeminde.

Kangrenleşmiş sorunların başında geldiğini söylemek zorlama bir tespit olmasa gerek.

Çünkü sorunun varlığına dair şimdiye kadar yüzlerce, belki de binlerce kitap ve makale yazıldı, raporlar hazırlandı ve film çevrildi.

Ancak çözüm için Türkiye Cumhuriyeti devleti birçok defa girişimlerde bulundu.

Son girişim ise AK Parti’nin adım atmasıyla 2010’un başında “çözüm süreci”, “demokratik açılım” ve “milli birlik ve kardeşlik projesi” başladı.

Çözüme katkı sunmak için aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçilerden oluşan 63 üyeden oluşan “Akil İnsanlar Heyeti (AİH)” adında bir grup bile oluşturuldu.

Süreç, 16 Temmuz 2014’te Resmi Gazete’de “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla bir kanun da çıkarıldı.

Ne var ki Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde gerçekleşen ve 2 polisin ölümüyle sonuçlanan saldırıdan sonra süreç sonlandırıldı.

“Çözüm sürecinin” rafa kaldırıldığının üzerinden neredeyse 7 yıl geçmesine rağmen süreç hala tartışılmaya devam ediliyor.

Ta başından beri sürece destek verenler gibi karşı çıkanlar da oldu.

Kimler sürece karşı çıktı?

Çözüm sürecini yerden yere vuran Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), başından itibaren karşısında yer aldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Vatan Partisi gibi partiler de sert eleştirilerde bulunarak sürece karşı çıktı.

Çözüm süreci

Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti de sürecin yanlış olduğunu savunan partilerden.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 14 Ocak 2022’de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı ziyaretinde “PKK’yla masaya oturanların her biri” hakkında Meclis’te fezleke düzenlenmesi gerektiğini ileri sürdü.

Babacan çözüm sürece sahip çıktı

20 Ocak’ta partisinin haftalık değerlendirme toplantısında konuşan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, sürece sahip çıktı. 

“Geçmişteki demokratikleşme çabalarına yapılan bazı haksız yakıştırmalar bizi derinden üzüyor” diyen Babacan, “Hele toplumsal desteği yüzde 70’leri geçmiş bir süreci bugün kriminalize etmek toplumla kavga etmektir. Her fırsatta siyaseti mahkum etmeye çalışmak toplumu reddetmektir. Siyaset, kadim sorunlar dahil olmak üzere milletimizin tüm sorunlarına çözüm aramaktır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve diğer Kürt partilerini saymazsak, DEVA Partisi dışında sürece sahip çıkan parti yok denecek kadar az.

Önümüzde dönemde yeni bir süreç başlar mı bilinmez ancak sürecin ülkeyi geçmişin kamburlarından kurtarıp geleceğe taşıma hamlesini temsil ettiği açı bir gerçek.

Peki, çözüm süreci doğru mu, yoksa hata mıydı?

Neden bir kısım siyasi oluşumlar sürece karşı çıktı / çıkıyor?

Konu hakkında Independent Türkçe’ye konuşan Akil İnsanlar Heyeti üyesi isimler, sürecin doğru ve olumlu olduğu görüşünde.

“Şimdi büyük bir karanlığın içerisindeyiz”

Akdeniz Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti üyesi sanatçı Lale Mansur da sürecin doğru olduğunu savunanlardan biri.

Lale Mansur

Çözüm sürecini savunan Mansur, “Süreç devam ettirilseydi bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Bunu hepimiz biliyoruz” dedi.

Sürecin başlaması ve bitişini siyah ve beyaz kadar birbirinden farklı olduğunu kaydeden Mansur, “Bir şu anki hayatımıza bakın bir de o zaman barış olsaydı gerçekten nasıl bir ülkede yaşıyor olacaktık. Çok farklı, siyah beyaz kadar farklı birbirinden. Şimdi büyük bir karanlığın içerisindeyiz” diye konuştu.

Sanatçı Mansur, “Bir kısım siyasi oluşumların sürece karşı çıkmasını neye bağlıyorsunuz?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Çok normal, çünkü ülkede ırkçı çok. Bir tane değil ki, neredeyse bütün partilerin içinde var. Açıkçası şu an hiçbir şey için umudum yok. Bir tek umudum var o da şu içinde bulunduğumuz karanlığın bitmesi. Gerçekten maddi, manevi her açıdan nereye baksanız korkunç bir durum söz konusu.”

“40 yıllık akan kana çare bulma amacına matuftu”

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti üyesi hukukçu Mehmet Emin Ekmen de çözüm sürecinin şeytanlaştırılmasının doğru bulmadığını söyledi.

Sıklıkla çözüm süreci arayışını mahkum eden yorum ve eleştirilerin yapıldığını hatırlatan Ekmen, “Oysa süreç, 40 yıllık akan kana bir çare bulmak ve terörü bitirmek amacına matuftu. Bugünden baktığımızda temel hak ve özgürlüklerin çözüm sürecinin içinde sürecin bir parçası olarak konuşuluyor olmasını doğru bulmuyoruz” ifadelerini kullandı.

Doğru olanın insanın insan olmak ve doğmakla kazandığı bütün hak ve özgürlüklerin devlet tarafından tanınması ve garanti altına alınması olduğunu kaydeden Ekmen, bunlar için bir süreç yürütmeye ve pazarlık yapmaya gerek olmadığını belirtti.

Mehmet Emin Ekmen

Mehmet Emin Ekmen / Fotoğraf: Twitter

“Samimiyetle sahiplenilen sürece destek yüzde 70’i bulmuştu”

Elinde silah bulunan unsurların silahsızlandırılması için bir çalışma yapılacaksa bunun için bir süreç yürütülebileceğine değinen Ekmen, “Bunun için Türkiye’nin ve dünyanın önemli tecrübeleri var. Bir tespite göre 11, bir diğerine göre de 16 kez devlet çözüm süreci ve benzeri girişimlerde bulunmuş ama başarılı olamamış. Türkiye’nin kendi tecrübelerinden ders çıkarması ve dünyadaki tecrübeleri de inceleyerek bir şey yapıp yapmayacağına karar vermesi gerekir” değerlendirmesinde bulundu.

“Dünya örnekleri göstermektedir ki meselenin siyasi ve sosyolojik kısmı çözüldükten sonra silahlı terör kısmının özel bir uzmanlıkla ele alınarak birçok enstrümanı kullanılarak çözülmesi gerekir” diyen Ekmen, sözlerine şöyle devam etti:

Çatışma çözümü denilen bu süreçlere dünyada sıkça rastlanmaktadır. Bizim örneğimizde çözüm süreci çalışıldığında muhalefet çok sert bir şekilde karşı çıkmıştı ama toplumsal destek yüzde 70’i bulmuştu. Akil İnsanlar Heyeti olarak Türkiye’nin dört bir yanına dağıldığımızda, herkesin bu süreci büyük bir samimiyetle sahiplendiğini görmüştük. Hatta çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasına dair benim en büyük eleştirilerimden biri toplumdaki bu umudun ve güvenin tüketilmiş olmasıydı.”

“AİH barış sürecine katkı sunmak gibi bir misyon üstlendi”

İç Anadolu Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti (AİH) üyesi gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren de çözüm sürecinin olumlu olduğunu düşündüğünü söyledi.

Ortada bir terör olayı olduğuna değinen Taşgetiren, “Terör olayına karşıtlık tabii bir durum ancak hem terör olayını ortadan kaldırmak hem de Kürt vatandaşlarımızın problemlerini görmek ve çözmek noktasında ikili bir durum söz konusu” dedi.

Ahmet Taşgetiren

Taşgetiren, “Teröre karşı çıkmakla bu ikisinin bir arada yürümeyeceği gibi bir değerlendirmeden yola çıkıyorlar. O dönemin siyasi iradesi bir yandan Kürt vatandaşlarımızın açılım süreciyle sorunlarını çözülmesi, bir yandan da terörün sonlandırılması gibi bir denklemi hayata geçirebileceğini düşündü” dedi ve ekledi:

“Akil İnsanlar Heyeti de buna katkı çerçevesinde oluştu. O heyetler sadece Kürt vatandaşlar ile değil toplumun her kesimi ile iletişim sağlayarak projenin hem halkta nasıl algılandığını gözlemlemek ve beklentilerini tespit etmek hem de barış sürecine katkı sunmak gibi bir misyon üstlendi.”

“Kürtlerin insani hakları pazarlık konusu yapılmamalı”

Ancak bazı yanlışlar yapıldı, ben o zamanda ifade etmiştim. Şöyle ki; sanki Kürt vatandaşlarımıza verilecek haklar terör örgütü ile pazarlık yapılıyormuş gibi bir görüntü arz etti. Yani ‘devlet şu adımı atsın, örgüt şu adımı atsın’ gibi. Ben bu yöntemin yanlış olduğunun o zaman da ifade etmiştim.”

Örgütün dağdan indirilmesi ayrı bir hadise, Kürt vatandaşlara anayasal ve insani haklar anlamında hak verilmesinin ayrı meseleler olduğunu dile getiren Taşgetiren, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu noktada denge sağlanamadığı için örgüt ‘şunlar verilmedi biz de dağdan inmiyoruz’ tarzında bir yaklaşımın içine girdi ve süreç başarısız oldu. Bu noktada çözüm sürecine karşı çıkmak, yani Kürt vatandaşlarımızın hakları ile ilgili ülkede bir mesele olmadığı yaklaşımından kaynaklanıyorsa bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Terörü bitirmek evet, ama bunun yanında Kürt vatandaşlarımızın insani haklarının onlara örgüt ile herhangi bir pazarlığa girmeden verilmesi ayrı bir durum diye düşünüyorum. Bu denge sağlanamadığı için de süreç başarısız oldu. Şimdi sadece güvenlik siyasetinin devrede olduğu süreçler başladı.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu