Irak Kürdistan Bölgesi ve bir arada yaşamanın zorlukları!
Irak, el- Rafideyn (İki nehir) ülkesi ve özellikle de Kürdistan bölgesi, dünyanın bu bölgesinin tarihi boyunca en eski krallıklarından olan Medlere ve Asurlulara ev sahipliği yaptı. Daha sonra halk ve kavimlerin Kuzey Mezopotamya’dan güneye ilk göçlerinin katmanlarını içinde saklayan Ur medeniyeti tarih sahnesine çıktı. Orada medeniyetin ilk parmak izleri, sözün anahtarı olan ilk Sümer harfleri görüldü.
Bu bölge ilkel insanın medenileştiği ilk yerdi. Buradan Akad ve Babil arasındaki o tepelere çıkıldığında, medeniyete, güzelliğe, kanunların mührüne, hukuk ve anayasalar çağının başlangıcına tanık olunur. Tüm bu bölge ve tarih boyunca, psikolojilerini bu ülkenin topoğrafyasının, farklı şekil ve renklerinin, dağlarının ve vadilerinin şekillendirdiği halklar, ırklar ve dinler arasındaki en büyük zorluk bir arada yaşamaktı. Irk ve inanç açısından insanların aidiyetleri ve eğilimleri Kürtler, Araplar, Keldaniler, Asuriler, Süryaniler ve Türkmenler şeklinde dağıldı. Bu ırklar, Nevruz’daki gibi tüm renklerin birbirine karıştığı bir toprak üzerinde bir araya gelerek insanoğlunun en güzel mozaiğini oluşturdular.
Bu bileşenler için, Şarkul Avsat’tan Mahmud Kerim’in yazısında liderleri veya rejimleri ve emirlikleri arasındaki tüm çatışmalara ve savaşlara rağmen bir arada yaşamak kaçınılmazdı diyor.Sakinlerinin kalbinde yer etmiş anavatan Kürdistan’da bu bileşenler her köyde ve şehirde, dağların doruklarında, vadilerin kenarlarında bir arada yaşadılar. Onlar, tarih ve coğrafyadan savaşlara, bilim ve edebiyata kadar onları bir araya getiren her şeyle birbirlerine en yakın halklardı. Öyle ki duygular ve hisler iç içe geçti, hayatta kalmak için birbirleriyle ya da birbirlerine karşı giriştikleri savaşlarda akan kanları birbirine karıştı. Ama aynı zamanda birbirleri ile akraba da oldular. Kökleri, renkleri ve yüz hatları öyle birbiri ile kaynaştı ki, artık Arap ile Kürt, Keldani ile Asuri arasında bir ayrım kalmadı.
Bütün bu unsurlar ve ırklar arasında, özellikle de Araplar ve Kürtler arasında yatay bir çatışma yoktu. Dahası Kürtlerin bu unsurlar arasındaki Araplardan ve diğer din ve ırklardan başka hiçbir kardeş ve yoldaşları yoktur. Mücadele dikeydi, herkesi yöneten, gerek insanlar gerekse dinler olsun başkalarının haklarını küçümseyen siyasi rejimlerleydi. Herkes bu diktatör rejimlerin ve onların baskıcı ve zorba yöntemlerinin kurbanıydı. Kürt ulusal uyanışının öncüsü olan büyük Kürt lider Molla Mustafa Barzani, Abdülkerim Kasım diktatörlüğüne karşı devriminin daha ilk günlerinde şunu söylemişti: “Biz Araplara karşı savaşmıyoruz, aksine hepimizi ezen bu baskıcı ve zalim diktatörlüklere, siyasi rejimlere ve otoritelere direniyoruz.” Bu nedenle, erkanına ve savaşçılarına, halk ile bu zalim rejimlerin eylemlerini birbirine karıştırmamalarını tavsiye etmişti. Dahası onlardan bu savaşların tutsaklarını çaresizce bu çatışmalara dahil olmuş, eli kolu bağlı kişiler olarak görmelerini ve buna göre davranmalarını istemişti. Onları vatandaş olarak görmelerini, iyi davranmalarını, teslim olduklarında ya da esir alındıklarında hemen serbest bırakmalarını istemişti. Bu temelde, 1992’den bu yana bölgedeki siyasi söylem, Arapların bu rejimlerin suçlarının sorumluluğunu ve yükünü taşımadıklarını, çünkü onların da bu rejimlerin mağduru olduklarını vurguluyordu.
Tarih boyunca yaşanan olaylar, Arap ve Kürt halklarının tarih, coğrafya, gelenek, görenek ve inanç bakımından birbirine en yakın halklar olduğunu kanıtlamıştır. Musul eyaleti (şimdiki Kürdistan bölgesinin tamamını kapsayan) sorunu kapsamında, bağımsızlık fikirleri zorla rafa kaldırıldıktan sonra Kürtler, Irak Haşimi Krallığı’ndaki Araplarla birleşmekle, Türkiye’ye ait olmak arasında seçimle karşı karşıya kaldıklarında, Haşimi Krallığı ve Araplarla birleşmeyi seçmişlerdi. O dönemde Türk varlığının bir parçası olmayı reddetmelerinin tek bir nedeni vardı, o da kalplerine, akıllarına ve tarihlerine en yakın olanı yani Arapları seçmek istemeleriydi. Böylece Musul Iraklı oldu ve Irak Haşimi Krallığı’nın temelleri, Basra, Bağdat ve Musul olmak üzere 3 eyalete dayandı.
Tarih, Kürdistanlı isimlerden ve onların Arapların tarihine ve yaşamına büyük katkılarından bahsederken, Kürt davasını benimseyen ve destekleyen, bu dava için büyük tehlikelere, diktatör ve şovenist siyasi rejimlerin zorbalıklarına göğüs geren Arap kadın ve erkekleri de gururla hatırlıyor. Irak’ta sabık rejimin Kürt halkına karşı yürüttüğü haksız savaş sırasında, tarih, rejimin ve kurumlarının Kürdistan halkına karşı vahşi ve barbar davranışlarını reddeden birçok asker ve subayın onlarca yaratıcı ve asil tavrını iki halkın hafızasına kaydetti.
Iraklı vatansever çeşitli örgüt ve partilerden yüzlerce Arap, Keldani ve Asuri birçok Peşmerge’yi hatırlıyordur. Kürt devrimi ile aralarındaki fikri ve siyasi ihtilafa rağmen Kürdistan ve Kürtlerin kucağı, kendileri ve aileleri için güvenli ve onurlu bir sığınak, baskı ve diktatörlüğe karşı direnişlerini başlattıkları bir arena olmuştu.
Öte yandan yüzlercesi de Kürtlerin davasına ve haklarına inandılar, halkın özgürlük ve kurtuluş hedeflerine ulaşmak için kardeşleriyle birlikte silahlı mücadele verdiler. Düşünür ve aydınların oluşturduğu bir diğer grup ise, Beyrut’tan Kahire’ye Arap başkentlerinde kalemlerini güçlü bir silah gibi kullandılar. Arapların ve Kürtlerin hafızasında, Kürt davası, Kürt halkının özgürlüğü ve acıları için mücadele eden belki de onlarca özgür kalem saklıdır. İstisnasız yeryüzündeki tüm halklar arasında var olan pek çok şovenist ve karşıt güçlerin tutumları bir yana, Araplar ile Kürtler ve bölgenin tüm bileşenleri arasındaki bağ, Irak’ın siyasi tarihi boyunca iktidarların, otoritelerin ve yandaşlarının şovenist tutum ve uygulamalarından daha güçlü ve sağlam kalmıştır. Onlar -yani Araplar ve Kürtler- Mart 1991’deki bahar ayaklanmasının ilk saatlerinden itibaren muhteşem, yüksek ve asil bir insanlık seviyesi gösterdiler. Bu ayaklanma sırasında Kürdistan’ın evleri ve camileri, Saddam Hüseyin’in kaderlerine terk ettiği ve devrimcilerin esir aldığı binlerce asker, subay ve memur için sıcak bir kucağa dönüşmüştü. Ardından devrimciler çok geçmeden onları onurlu ve şerefli bir şekilde serbest bıraktılar.
Bu sahne Mart 2003’te Irak’ın işgali, rejimin ve ordunun çöküşü sırasında da tekrarlandı. Irak ordusunun iki birliği Peşmerge güçleri tarafından esir alındığında, eski kinler, savaşın yaraları ve acıları aşılarak onlara kardeşlik ve insanlık duygularıyla davranılmıştı. Bu asil halkın soyluluğu, hoşgörüsü ve saflığı yansıtılmıştı. Bu tutsaklar özgür ve Kürdistan’daki ailelerinin misafiri olmuşlardı.
Kürdistan bölgesinin kalkınmasının ve refahının, güvenliği ve esenliği ile öne çıkmasının, 1991 yılının Mart ayındaki bağımsızlığından bugüne kadar tüm Iraklılar ve çatışma bölgelerinden komşuları için bir ada ve sığınak haline gelmesinin temel nedenlerinden biri, bu yaratıcı bir arada yaşama kültürüdür. Etnik veya dini açıdan ırkçı aşırılık yanlılarının bu dokuyu parçalama girişimlerine rağmen, dinler, mezhepler ve ırklar arasındaki yüksek ve asil bir hoşgörü vardır. Aşırılık yanlılarının tüm girişimlerine rağmen, bu bölgenin sakinlerinin sosyal, psikolojik ve ahlaki yapısının doğası, bu tür eğilimlerin veya fikirlerin ortaya çıkmasına izin vermez.
Bunun kanıtı, bu bölgenin Irak’ın diğer tüm bölgelerinden mezhep, din, hatta etnik açıdan zulme uğrayan yüz binlerce insan için güvenli bir sığınak haline gelmesidir. Kürdistan bölgesinin bugün tüm bileşenleriyle tanık olduğu hoşgörüsüzlük ve izolasyondan uzak, tüm karakteristik özelliklere ve kimliklere saygılı kültürel ve uygar kalkınma; bu modelin Irak, Suriye ve Yemen’de örnek alınması gereken model olduğunu kanıtlamaktadır.