İttifaklar Türk siyasetinde kalıcı olacaklar mı?
Bu süreç sonunda Millet İttifakı ortada seçim kararı bile yokken seçmenlerin önüne sağlam bir koalisyon protokolü ve öncelikler listesi koyabilecek. Gazete Duvar’dan Sedat Bozkurt’un bugünkü yazısında ”İktidarı elinden gitmiş bir AKP ve MHP’nin, 20 yıllık bir iktidar deneyiminden sonra yapacağı muhalefetin ne kadar karşılığı olur, Türkiye bir de buna tanıklık yapacak. Seçimlerden sonra göründüğü kadarıyla, Türkiye farklı kimlikteki partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetleriyle uzun süre yönetilecek.”diyerek kaleme aldığı yazısının devamı şöyle:
Bu memleketin en önemli özelliklerinden birisi de politik ayrışma yeteneğidir. Bunu siyasetçilerin keşfetmesi hiç de zor ve geç değil.Çok partili hayata geçer geçmez, kahvehaneler, berberler, bakkallar hatta hayvan otlatılan meralar ayrıldı. Babalar oğullarıyla, kardeşler birbirleriyle daha mesele mirasa bile gelmeden küstüler, kavga etmeye başladılar. Ve bu ayrışma kalıcı da oldu.
Siyasi partilerde de durum aynı. İçinden birkaç tane yeni parti çıkmamış parti hemen hemen yoktur. Sadece aldığı yüksek oy oranı itibarıyla söylemiyorum bunu, yeni kurulanlarda hatta kurulma aşamasında olan bütün partilerde bile durum budur. Bu politik bölünme meselesinde birincilik, tarihsel deneyimlere bakıldığında açık ara sol örgütlerdedir. Aslında, solun içinde ayrışmaya neden olan tarihsel tartışmalar çok zengin bir içerik de barındırır. Bunu hafife almadan teknik olarak ayrışmalardan söz ediyorum.
Politikanın en kolay ayrıştırdığı kesimlerin başında da basın gelir. Basın dememin nedeni; tek parti dönemi ve çok partili hayata geçiş döneminden örnek verecek olmam. O dönemlerde köşe yazarlarının tamamı edebiyatçı. Yani cümleleri kurşun gibi ağır içerik barındırıyor. Önce iktidara, İnönü’ye karşı ayrışmalar yaşanmış. Daha sonra bir kısmı İnönü’ye, bir kısmı Menderes’e bir kısmı da birbirlerine karşı. Gerçekten ağır eleştirilerin, ağır baskıların, cezaevlerinin gündemden düşmediği dönemler.
Bu ayrışma meselesine iyi bir örnek olması için hatırlatalım; 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar da daha sonra kendi aralarında ayrıştılar. Mutlak iktidar anında bile bu ayrışmaya engel olunamıyor.
Bu ayrışmalara rağmen kritik zamanlarda bir araya gelme yeteneği de var Türk siyasetinin. Örneğin gırtlak gırtlağa mücadele ettikleri bir dönemde Demirel’in Adalet Partisi (AP) ile Ecevit’in Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) biraya geldi, Fahri Korutürk’ü cumhurbaşkanı seçebildi. Türk siyasi hayatının belki de en sıkıntılı döneminde yaşanan bu birliktelik, demokrasinin işlemesini de sağlamıştır demek abartı olmaz. Bu birlikteliğin hangi koşullarda sağlandığının detayları önemli. Çünkü bu deneyimin ardından 1980 yılında, çok kritik bir dönem olmasına karşın bu iki parti bir araya gelmeyi reddetti, direndi ve darbe oldu. Darbeye gösterilen en önemli gerekçelerden birisi “TBMM’nin cumhurbaşkanı seçememesi”ydi. Şartların oluşmasını bekleyen darbeci kadronun bu gerekçesi ne kadar dikkate alınır tartışmalıdır, ama en azından gerekçe olarak kullanıldı. Belki de darbe olmayabilirdi. Ahmet Necdet Sezer’in 5 partinin ortak adayı olarak seçilmesi de bir araya gelişin ender örneklerindendir. Aday gösterilmesi de seçilmesi de kolay olmadı ama parlamento, içinde çok ciddi kriz barındıran bir cumhurbaşkanlığı seçimini başarmış oldu.
Hükümeti kurmak için partiler bir araya gelebiliyor, bunun çok örneği var. Koalisyonlar başka bir yazı konusu. 12 Eylül darbesinden sonra, “temsilde adalet, yönetimde istikrar” gerekçesiyle seçimlerde yüzde 10 oy alma koşulu yani seçim barajı getirildi. Bu düzenleme yönetimde istikrarı getirmediği gibi temsilde de tam bir adaletsizlik sağladı. AKP iktidara geldiği zaman seçim barajını 2 parti aşmıştı ve TBMM’nin temsil oranı yüzde 52 idi. Yani her iki seçmenden yalnızca birini temsil etme yeteneği bulunan bir parlamento idi.
1991 yılındaki seçimlere 2 ittifak katıldı. Adı MHP olmadan önce Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP), kapatılan Refah Partisi (RP) ve adı daha sonra Millet Partisi olan Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ittifak kurdu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) de Halkın Emek Partisi (HEP) ile ittifak yaptı. Yasal mevzuat gereği Kutsal İttifak olarak adlandırılan 3 parti RP listelerinden, HEP’liler de SHP listelerinden seçimlere katıldılar. Seçimlerden sonra, seçilen milletvekilleri kendi partilerine dönebildi. Kutsal İttifak modeli yüzde 16 oy aldı ve MHP ile RP’nin önünü açtı. HEP ile ittifak SHP için başarısızlıkla sonuçlandı. RP bu ittifak sayesinde parlamentoda elde ettiği 40 milletvekili ile çok etkili bir muhalefet yaparak genel başkanı Necmettin Erbakan’ı bir sonraki genel seçimlerde başbakanlık koltuğuna kadar taşıdı. MÇP adını MHP olarak değiştirdi, Muhsin Yazıcıoğlu MHP’den ayrıldı Büyük Birlik Partisi’ni (BBP) kurdu. BBP de 1995 seçimlerinde Anavatan Partisi (ANAP) ile ittifak yaptı, Refahyol hükümeti ve 28 Şubat dönemlerinde kilit rol oynadı. 2002 seçimlerinde Doğru Yol Partisi (DYP), 28 Şubat sürecinde kendisinden ayrılan Demokratik Türkiye Partisi (DTP) ve MHP’den ayrılan Tuğrul Türkeş’in kurduğu Aydınlık Türkiye Partisi (ATP) ile ittifak yaptı ama barajı geçemedi. 2015 seçimlerinde Saadet Partisi (SP) ile BBP ittifak yaptı yüzde 2 oy aldı. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilene kadar gerçekleşen seçim ittifaklarının ortaya çok somut sonuçlar koyduklarını söyleyemeyiz. Deneyim olarak değerlendirilebilirler.
MHP, Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun yaptığı her şeye muhalefet ederken ve halkın seçeceği ilk cumhurbaşkanı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına ortay aday çıkarmak için CHP ile ittifak oluştururken, aniden fikir değiştirdi. “Anayasayı fiili duruma uydurma” projesiyle cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesini sağladı. Bu sistemde cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50+1 oy gerekiyordu. Bu da en azından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifakı zorunlu hale getiriyordu. MHP ile AKP bunun için bir ittifak oluşturunca karşı blokda CHP, İyi Parti, SP ve DP de Millet İttifakını kurdu. Gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştı ve ittifak yapan partiler kendi amblemleriyle ittifak halinde seçime girebiliyorlardı. 2018 seçimleri öncesi kurulan Cumhur İttifakı koalisyon hükümeti olarak, Millet İttifakı da katılan parti sayısı artarak varlıklarını devam ettiriyorlar. 2019’da yerel seçimlerde de aynı ittifaklar birkaç istisnai örnek dışında devam etti. Örneğin SP kendi adaylarını çıkardı ki bu da Millet İttifakı için stratejik hamleydi. HDP de bazı yerlerde aday çıkarmayarak dolaylı Millet İttifakı adaylarına destek verdi. Aslında bu bloklaşma, 2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin oylandığı referandumda ortaya çıktı ve halen devam ediyor.
Şimdi önümüzde 3 ittifak modeli duruyor. HDP, 24 Haziran seçimlerinde adını koymamıştı ama bir ittifaktı. Parlamentoya taşıdığı TİP, bu zeminde sol adına muhalefet yaparak bir yandan da büyüyor. TİP’in parlamentodaki varlığından en çok memnun olan parti de CHP. HDP şimdi adını da koyarak, genişleyerek sol, sosyalist partilerle birlikte yol almanın görüşmelerini yapıyor. TKP ile ayrı bir koldan görüşmeler yürütülürken SOL parti ilkesel olarak bu görüşmelerde yer almayacağını açıkladı. Cumhur İttifakı sonuçta 2 kişiyle yürüyor. Devlet Bahçeli’nin adayı belli ama Erdoğan’ın adayı henüz belli değil. Cumhur İttifakında kazanabilecek cumhurbaşkanı adayı sıkıntısı mevcut.
Millet İttifakı yerel seçimlerde ele geçirdiği psikolojik üstünlüğü sonrasında da işlemeye devam ediyor. 6 genel başkanın katılımıyla açıkladıkları bildirge artık kurumsal olarak hepsini bağlıyor. Buradan dönüş yok. İlk somut çalışmalarını 28 Şubat’ta açıklayacaklar. Artık 6 parti bundan sonra hiçbir konuda anlaşamasalar bile bu anayasa değişikliği için Meclis’te beraber mücadele verecekler. Kaldı ki bu saatten sonra Millet İttifakı’ndan ayrılanın ödeyeceği politik maliyet hayli yüksek olur. Çünkü demokrasi zemininde siyaset toptan yer aldığı zaman zemin sağlamlaşıyor. Tarihsel örnekleri var bunun. Millet İttifakı olarak adlandırdığımız, adının değişmesi tartışılan ama değişmemesi beklenilen muhalefet bloğu, uzun vadeli planlar yapmaya da başladı. Birlikte senkronize hareket etme yeteneği anayasa değişiklik metninin oluşmasında ortaya çıkınca, çıta yükseltildi. Artık, seçimler sonrasında bir koalisyon hükümeti gibi memleketin meselelerine dair somut ve ortak kaleme alınan ve karara bağlanan çözüm önerilerine sıra geliyor.
Hatırlatmakta yarar var. Millet İttifakı seçim için kurulmuş bir ittifaktır. Seçim kararı alındığı zaman bizim halen Millet İttifakı dediğimiz yapı resmen 6 partili bir ittifak olarak gündeme gelecek. Bugünden bu konuda acele edilmemesinin nedenlerinden birisi de iktidarın gündemden düşürmediği ama bir türlü de somut hale dönüştüremediği seçim yasası. Bu yasada ittifakların önünü tıkayacak bir düzenleme de yapabilirler. Bu Cumhur İttifakında sıkıntı yaratmayabilir, eski örneklerde olduğu gibi MHP’li adaylar AKP listelerinde yer alabilir. Buna her iki parti de itiraz edemez. Ancak liste oluşturma meselesi Millet İttifakında biraz sıkıntı yaratabilir.
Millet İttifakı’nın anlamını da kavramak lazım. Örneği olmayan bir ittifak modeli ve demokrasiye geçmek ya da demokrasiyi kalıcı hale getirmek isteyen ülkeler için model olabilecek bir örnek. Kurulması da bir tercihe değil mecburiyete dayanan bir model. Millet İttifakı sonuç olarak, önüne koyduğu somut hedeflere, eşit olarak alınan ortak kararlarla gitme niyeti olan, birbirinden farklı kimlikleri bulunan siyasi partilerin oluşturduğu birliktelik. Cumhur İttifakı siyasi yelpazenin sağını kapsarken, Millet İttifakı tamamını kapsıyor. Bu da geniş tabanlı bir destek bulmasını sağlıyor.
Bu süreç sonunda Millet İttifakı ortada seçim kararı bile yokken seçmenlerin önüne sağlam bir koalisyon protokolü ve öncelikler listesi koyabilecek. İktidarı elinden gitmiş bir AKP ve MHP’nin, 20 yıllık bir iktidar deneyiminden sonra yapacağı muhalefetin ne kadar karşılığı olur, Türkiye bir de buna tanıklık yapacak. Seçimlerden sonra göründüğü kadarıyla, Türkiye farklı kimlikteki partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetleriyle uzun süre yönetilecek.