Kılıçdaroğlu, başörtüsü ve endişeli muhafazakarlar
2023 seçimlerinde iktidar denklemini değiştirecek en önemli başlıklar ekonomik kriz, endişeli muhafazakarların tutumu ve Kürt seçmen…
Mehmet Ocaktan’ın bugünkü yazısında kaleme aldığı yazının devamı şöyle: Kuşkusuz Türkiye’de toplumun en büyük sorunu ekonomik kriz… Yani zamlar, enflasyon, işsizlik ve hukuksuzluk erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde insanların tercihini belirleyecek en temel meselelerdir.
Ancak biliyoruz ki 20 yıl boyunca neredeyse milletin yüzde 70’i AK Parti iktidarına bir şekilde oy verdi. Şimdi iktidardan memnuniyetsiz olan asgari yüzde 10-15 civarında muhafazakar bir kesim var ve bunlar güvenebilecekleri bir adres arıyorlar. Bu kesimlerin “Acaba kazanımlarımızı kaybeder miyiz, geçmişte yaşadığımız haksızlıklara yeniden maruz kalır mıyız” şeklinde ciddi endişeleri var.
Muhalefeti oluşturan partilerin ittifak çatısı henüz tam anlamıyla şekillenmemiş olsa da güçlü bir yapı oluşturmaları kaçınılmaz gibi gözüküyor. Araştırma şirketlerinin anketleri de, toplumdaki genel eğilim de muhalefet partileri toplamının açık ara önde olduğunu gösteriyor.
Hal böyleyken muhalefetin endişeli muhafazakarları ve özellikle de Kürt seçmeni ikna edecek politikalar üretmeleri gerekiyor. Böyle bakıldığında başta CHP olmak üzere ittifak bileşeni bütün partilerin sorumlulukları son derece büyük.
İşte bu çerçevede geçtiğimiz günlerde TV 5’te konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakar ve dindar kesimlere yönelik sözleri ve de teminatları son derece kıymetli. Kılıçdaroğlu’nun hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde söylediği sözler aynen şöyle: “Kimse şunu düşünmemeli: Efendim bir kazanımım vardı acaba elimden gidecek mi? Örneğin; Başörtüsü olayı. Hayır efendim niye olsun. Başörtüsü ister sokakta, ister bir kamu kurumunda, ister başka bir yerde rahatlıkla var. Buradan niye geri adım atalım. Kazanımdır bu. Kazanımı büyütmeliyiz.”
CHP lideri hiçbir tereddüde gerek olmadığının altını çizerken, muhafazakar özelliklere sahip İyi Parti, Saadet, DEVA, Gelecek Partisi ve DP’nin bu ittifakın içinde yer alacağını ve hep birlikte kazanımları daha da büyüteceklerini söylüyor.
Şu anda Millet İttifakı’nın temelini oluşturan CHP ve İYİ Parti… Bu ittifak DEVA, Gelecek ve Saadet partisinin de katılımıyla daha da güçlenecek ve dini hassasiyetleri yüksek kesimlerin de yer alabileceği önemli bir liman haline gelecektir.
Evet muhalefette yer alan partiler farklı toplum kesimlerini rahatsız edecek bir siyaset dili kullanmıyorlar ama şu aşamada bu dili tahkim edecek güçlü bir hikaye de oluşturabilmiş değiller. Bu konuda perspektifonline sitesindeki Hatem Ete’nin yazısında yer alan şu satırların altını çizmekte yarar var:
“Muhalefet, Cumhur İttifakı’nın dini ve milli hassasiyetleri güvenlikleştiren siyasetine alternatif bir vizyon üretemedi. İktidarın çeperinde yer alan toplumsal kesimleri kapsayacak bir siyasete yönelmek yerine bu kesimleri rahatsız edecek söylemlerden uzak durmakla yetindi. “Nasıl bir Türkiye?” sorusuna “Erdoğan’sız bir Türkiye” cevabını vermekle yetindiği, Türkiye’yi ikinci yüzyıla taşıyacak alternatif bir siyasi hikâye üretemediği, kuşatıcı bir Türkiye tahayyülüne sahip olmadığı için nüfusun yüzde 65’inin yaşadığı illeri kazanmasına rağmen siyasi ve toplumsal bir dalga yaratamadı.”
Ancak hakkaniyetle bakıldığında meselenin sadece muhalefetin güçlü bir toplumsal dalga oluşturamamasıyla sınırlı olmadığı, özellikle memnuniyetsiz muhafazakar kesimlerin de esaslı bir muhasebe yapmakla mükellef oldukları anlaşılacaktır.
Mesela dindar-muhafazakar kesimler AK Parti iktidarının sırf bir oy daha fazla alabilmek için dini değerleri siyaset pazarına sürmesini sorgulamayacaklar mı?
Dindar-muhafazakar iddiasında olan bir partinin devri iktidarında yolsuzluğun, adaletsizliğin, hakka-hukuka riayet etmeyen yönetim anlayışının, liyakatsizliğin, ahlaki değer kaybının esas itibariyle dindarların üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu görmeyecekler mi?
Elbette esas sorumluluk, iktidar iddiasında olan muhalefet partilerinin omuzlarındadır ve de insanları bu değişime ikna etmek durumundadırlar. Ama unutmayalım ki değişim sadece partilerle sınırlı bir olgu değil, aynı zamanda güçlü bir toplumsal değişim talebine de ihtiyaç bulunmaktadır.