Türkiye’de Kürt Yayıncılığının Ahvali: İki İleri Bir Geri
Kürt yayıncılığının bugün Kürtlerin ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak bir sektöre dönüştüğünü söylemek mümkün. Ancak bu yolculuğun, çoğu kendilerinin dışında olan etkilerle kesintiler yaşadığını, ilerleyişin “iki ileri bir geri” şeklinde olduğunu da söyleyebiliriz.
2013-15 yılları arasında devam eden Çözüm Süreci, Kürtçe’nin kamusal alanını genişletmiş böylece dilin öğrenilmesi ve kullanılmasında da etkili olmuştu. Kürtçe ya da Kürtlere ilginin arttığı süreçte, Kürt kültürel yayıncılığı da görece iyi bir dönem geçirmişti. Ancak Çözüm Süreci’nin sona ermesi ve çatışmaların -bu kez şehirlerde- başlamasıyla birlikte büyük zorluklar yaşanmaya başladı. Kürt yayıncılığı için durum 90’lı yılları sık sık hatırlatır oldu. Türkiye’de Kürt meselesinin inişli çıkışlı serüveninden etkilenen dil ve kültür yayıncılığı, 2016’dan bu yana çeşitli zorluklar yaşıyor ve hak ihlallerine maruz kalıyor. Kürt Çalışmaları Merkezi’nin hazırladığı “Kürt Kültürel Yayıncılığının Maruz Kaldığı Hak İhlallerinin İzlenmesi Raporu” Kürt kültürel yayıncılığının yaşadığı sorunlara ve maruz kaldığı hak ihlallerine odaklanıyor.
Raporda izleme sonucunda ortaya çıkan hak ihlalleri şu başlıklar altında tasnifleniyor.
Basım ve dağıtım alanında yaşanan ayrımcılık ve ihlaller, Kürt yayıncılığının süregelen sorunu olarak öne çıkıyor. Dağıtım şirketleri, büyük kitap zincirleri ve sanal kitap satış sitelerinin tutumu bu yayınevlerinin eserlerini “öne çıkarmamak” şeklinde ortaklaşıyor. PTT ile gönderilen ürünlerin büyük ölçüde geri dönüyor olması 90’lı yıllardan bugüne devam eden bir sorun olarak öne çıkıyor.
KHK’lar ve belediyelere kayyım atanmasının, Kürt yayıncılığını çeşitli biçimlerde olumsuz etkilediği görülüyor. Belediyeler tarafından düzenlenen kitap fuarlarına Kürt yayınevlerinin katılmasının zorlaşması, Kürtçe kitapların belediye kütüphanelerinden kaldırılması, Kürtçe kreşlerin kapatılması gibi uygulamalar dilin görünürlüğünü azaltırken KHK ile ihraç edilen kamu personellerinin çoğunlukla bu alanın tüketicisi olmaları sebebiyle yayıncılığın bu yönden de olumsuz etkilendiği anlaşılıyor.
Kitap fuarlarına katılmada yaşanan sorun ve ihlaller, Kürt yayınevlerinin zayıflamasına etki eden başka bir alan olarak beliriyor. Bu dönemde ekonomik olarak güçsüzleşen yayınevlerinin fuarlara davet edilmemesi, katılma başvuruların kabul edilmemesi yahut kabul edilmişse bile son anda iptal edilmesi veya yerlerinin değiştirilmesi sektörün dezavantajlı durumunu pekiştiriyor.
Kültür Bakanlığı’nın desteklerinde yaşanan ayrımcılık, “ilk eser” gibi desteklerde eserin dilinin Türkçe olması sebebiyle Kürt yazarları dışarıda bırakmakla başlıyor. Ayrıca bakanlığa bağlı kütüphanelere yapılan kitap alımlarında Kürt yayınevlerinden kitap alınmaması da bu alanın dezavantajları olarak öne çıkıyor. Bakanlık bugüne kadar Avesta’dan toplam 4 kitap alırken bunların sadece bir tanesinin Kürtçe olduğu anlaşılıyor.
Kitapların yasaklanması ve toplatılması, Kürt yayınevlerinin en mustarip olduğu konuların başında geliyor. İzleme kapsamında yayınevlerinden elde edilen bilgilere göre 2009 yılından bugüne kadar Kürt yayınevlerinden çıkan en az 117 kitap yasaklanmış. 102’si Aram, 15’i de Avesta yayınlarından çıkan bu kitapların 100’den fazlasının, çözüm sürecinin bitmesinden sonra yasaklandığı anlaşılıyor.
Cezaevlerine gönderilen kitapların mahpuslara verilmemesi, hem yayınevleri hem de mahpuslar açısından bir hak ihlali olarak beliriyor. Görüşülen yayınevi temsilcileri el konulan ve yasaklanan kitapların tamamına yakınının ev baskınlarında ismiyle, kapağıyla vs. polisin dikkatini çektiği için alınan yahut cezaevine gönderilip mahkumlara verilmeyen kitaplar olduğunu paylaşıyorlar. Yayıncılar sayfa sayısı yüksek olan birçok kitabın Emniyet’e bildirildikten sonra 24 saat içinde yasaklandığını, bu kadar kısa süre içinde bu kitapların okunup değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, “kitapların Kürt yayınevlerinden çıkmış olduğu ve Kürdistan gibi ifadeler içermesi sebebiyle hızlıca yasaklandıklarını” paylaşıyor.
Yayıncılara yönelik yasal baskı da Kürt yayıncılığını olumsuz etkileyen bir ihlal alanı olarak öne çıkıyor. Kürt yayıncılığına yönelik ayrımcılık, baskı ve ihlaller yukarıda sayılan başlıkların yanında doğrudan yazarlar ve yayınevi yöneticilerini de hedef alıyor. Yayıncılara yönelik gözaltı, tutuklama gibi uygulamalar da yine çözüm sürecinin sona erip çatışmaların başlamasından sonra oluşan atmosferin etkisiyle yürütülüyor. Avesta Yayınevi’nin imtiyaz sahibi Abdullah Keskin ile J&J Yayınları yöneticisi Azad Zal böyle bir atmosfer sonucunda yasal süreçlerden geçirildiler.
Kürt yayıncılığının kendi halinde ilerlemesi için siyasete, sivil topluma, Kürt okur-yazarlara düşen sorumluklar bulunuyor.
Kürt yayıncılığı alanında yürütülen soruşturma, kovuşturma ve kitap yasaklama kararlarının birçoğu “terör örgütü propagandası yapma suçu” sebebiyle veriliyor. Bu madde bugün Türkiye’de sivil toplum, siyaset ve medya gibi alanlardan geniş bir kesimin ifade özgürlüğünü sınırlayan ve onları cezalandıran bir araç haline gelmiş durumda. Ancak hak ihlali bununla sınırlı kalmıyor, örneğin PKK kurulmadan önce yazılmış kitapların bile PKK lehine “örgüt propagandası” olarak değerlendirilmesi bu yöntemin kullanılma biçiminin keyfi olmasına dair önemli bir gösterge oluyor.
Raporda Kürt yayıncılığının yaşadığı sorunların çözümü için önerilere de yer veriliyor. Sorunun çözümündeki en önemli adımın Kürtçe’nin resmî olarak kabul edilmesi olduğu belirtilen rapora göre bu durum, eşitliğin toplumsal ve yasal düzeyde sağlanması anlamına gelecek. Okullardaki seçmeli derslerin ve Kürdoloji Enstitülerinin canlandırılması, devlet kurumları başta olmak üzere ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılması, Kültür Bakanlığı ve bağlı kuruluşların Kürtçe kitapları alıp kütüphanelerine koymaları, Kürt yayınevlerinin çalışmalarını da engelleyen tartışmalı “terör propagandası” yaklaşımının ifade özgürlüğü lehine değişmesi, çok dilli eğitimin desteklenmesi belirtilen diğer çözüm önerileri…
Sonuç olarak; sadece ihtiyaca cevap vermeyi değil, talebi oluşturma yükünü de taşıyan Kürt yayıncılığının bugün Kürtlerin ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak bir sektöre dönüştüğünü söylemek mümkün. Ancak bu yolculuğun, çoğu kendilerinin dışında olan etkilerle kesintiler yaşadığını, ilerleyişin “iki ileri bir geri” şeklinde olduğunu da söyleyebiliriz. Kürt yayıncılığının kendi halinde ilerlemesi için siyasete, sivil topluma, Kürt okur-yazarlara düşen sorumluklar bulunuyor.(Sivil Sayfalar)