Makaleler

“Türklerin Kürtleştirilmesi” iddialarının altında yatan gerçek: Kürt varlığının inkârı

Son haftalarda sosyal medyada dünyaca ünlü yazar Yaşar Kemal’in bir izlenimine dayanılarak “Türklerin Kürtleştirilmesi”, “Kürtleşmiş Türkmenler”, “Kürtleşen Türkler” başlıklı birçok yazı, makale ve kitabın ismi dolaşıma sokuldu.

Sosyal medyada hareketlenme ve tartışmalara yol açan Yaşar Kemal’e ait söyleşiyi birlikte okuyalım: 

Diyarbakır ovasını dolaşırken tuhaf bir olayla karşılaştım: Diyarbakır’ın Köprü köyünde bir öğretmenle tanıştım. Öğretmen 1920’lerde Balkanlardan göç etmiş, Köprü köyünü kurmuş. Köyünün öğretmeniydi. Çok güzel Kürtçe konuşuyordu. ‘Kürt müsün?’ diye sordum. ‘Yok, göçmenim’ dedi.

Köye girdik, hep Kürtçe konuşuyorlardı. Türkçe biliyorlardı da yarım yamalak. 1865 Kozanoğlu başkaldırısında, yenilgiden sonra Türkmenler, dediklerine göre binlerce çadır Diyarbakır’a sürülmüşlerdi. ‘Nerede bunlar?’ diye öğretmene sordum. ‘Var, dedi, istersen gidelim, bunlar sekiz köy hiç Kürtçe bilmezler.’ 

Öğretmenle birlikte Büyük Kadıköyü’ne gittik. Gerçekten büyük bir köydü. Köylüler başımıza biriktiler. Bunlar Avşar Türkmenleriydi. Ağızları da tıpkı bizim Torosların Avşarlarının ağızlarıydı. Sekiz köydüler, Kürtçe bilip bilmediklerini sordum, bilmiyorlardı. Başkaldırıdan sonra binlerce Avşar sürülmüştü Diyarbakır’a. 

‘Bize Çukurova’da söylediklerine göre otuz bin çadır gönderilmişti buralara. Haydi, on bin çadır olsun, en aşağı yirmi köy eder, ötekiler nerede?’ dedim. Bir yaşlı adam, ‘Onların hepsi Kürt oldu’ dedi.

‘Siz niçin olmadınız?’ diye sordum. ‘Bizler Aleviyiz’ dedi yaşlı adam. ‘Ne var bunda?’ dedim. ‘Şu var ki, dedi yaşlı adam, biz Sünni Kürtlerden kız alıp vermeyiz. Öteki Kürt olan Avşarların hepsi Sünni’ydi. Kürtlerden kız alıp verdiler, şimdi sorarsan hiçbirisi Avşar olduğunu söyleyemez, Türkçe de bilmezler. ‘Bize söylediklerine göre Sünni Avşarlar büyük çoğunlukmuş, belki bizim on mislimiz kadar’ dedi.

Ve sekiz Avşar köyünü öğretmenle dolaştık. Birkaç Avşar Ağıtı derledim oralardan. Tıpkı Toros Avşarlarının ağıtlarıydı. 1


Aynı Facebook hesabından yorum yapan Bülent Arslan ise “Doğu ve Güneydoğunun büyük bölümü, Çeçenistan başta olmak üzere Kafkasya asıllı Türk’tür” iddiasında bulunuyordu. 

Meselenin aslı şuydu:

Çeçenistan’da Türkler bulunmuş olabilir. Türkiye’deki Çeçenler de zaman içinde Türkleşmiş sayılabilir. Ancak Çeçenler Türk değil; Kafkas halkıdır. Kendilerini Nohçi (tekil Nohçi veya Nohço) olarak adlandırırlar.


Bahsedilen Facebook hesabında yazan Feyzi Babuç oldukça iddialı idi

Bunu 20 yıl önce söylediğimde hayalperest Türkçü diyorlardı benim için!


Azeri lehçesiyle internet sitesinde yayınlanan “Teref” gazetesi ise Yaşar Kemal’in söz konusu mülakatını alıp, fotoğrafını yerleştirdiği sanatçı İlyas Salman’ın ağzından şu sözleri aktarıyordu:

40 yıl Kürt olarak yaşadım. 40 yıl sonra aslımın Karakeçili Türkmenlerinden olduğunu öğrendim. 2


İlyas Salman’dan aktarılan köken meselesine gelince, bu da yanlıştır.

Resmi Türk Tarih Tezi’nin bilimsel olmayan iddiasıdır.

Nitekim “Türk olduklarına” inandırmak için birçok devlet görevlisi ve Türk-İslam Sentezini benimsemiş üniversitelerin katılımıyla her yıl “Karakeçili Şenlikleri” düzenlenir.

Buna rağmen Urfalı Karakeçililer ısrarla Kürtçe konuşup kendi örf ve âdetlerine göre hayatlarını sürdürürler.

2000’li yıllarda ATLAS dergisi adına Karacadağ üzerine yaptığım bir belgeselde Karakeçililerin bulunduğu obaları da dolaştım.

Devletin resmi ama bilimsel olmayan görüşüne inanan bazıları “Türk olduklarını” söylediklerinde, eğitim görmüş birçok genç buna itiraz edip bize “Kürt kökenli olduklarını” soy kütüğü ve kabile bağlantıları üzerinden uzun uzun anlattılar. 

Demem o ki; 40 yıl boyunca kökeninden emin olan İlyas Salman, gerçekten Karakeçili ise gönlünü ferah tutsun, Türkmen asıllı olduğu yanılgısına kapılmasın. 

Yaşar Kemal’in yukarıdaki gözlem ve izlenimleri, yerindedir. Zira Anadolu, Mezopotamya ve Kafkasya toprakları hem geçiş yeri hem de kavimler beşiğidir.

Akdeniz havzası da böyledir. Farklı inanç ve etnik kümeler birbiriyle karışıp kaynaşma sürecinden geçmiştir.

Dolayısıyla esas olarak Ari kavimlerden sayılan Kürtlerde yöredeki Fars, Arap, Türk, Azeri, Çerkes, Ermeni, Rus gibi komşu halkların genleri de bulunmuş olabilir. 

Bu bağlamda Kürtleşmiş Türkmenlerin sayısından çok daha fazlasına Türkleşmiş veya Araplaşmış Kürtlerde de rastlamak mümkündür.

Bunun tarihsel, siyasal ve sosyal pek çok nedeni vardır.

Mesela; Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde vergi/haraç almak için konargöçer toplulukları iskân ettirme planı gereği kimi Kürt kabileleri, Türklerin yoğun yaşadığı bir bölgeye yerleştirilince zaman içinde Türkleşebiliyorlardı. 

Sözgelimi Kılıçlar diye bilinen aşiret, Kuzey Suriye’de göçebe bir hayat sürüyordu. Osmanlı onları zorla alıp Maraş-Pazarcık yörelerine iskân ettirdi.

Zaman içinde bunlar Türkleştiler. Bugün kendilerini Kürt asıllı saymıyorlar.

Sırasıyla Karakoyunlu-Akkoyunlu-Safevi-Osmanlı egemenliğine giren Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Maraş yörelerinde Kürtler ile Türkmen boyları bir arada yaşıyordu.

Sünni inançlı Akkoyunlular devrinde Kürtler katliamlara maruz kaldıklarından yerlerine Sünni Türkmenler yerleşiyordu.

Akkoyunluları yenen Safeviler devrinde ise Türkmen boylarının hükmü geçerliydi.

Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kanuni Sultan Süleyman ile izleyen Osmanlı padişahları devrinde bölgeye Kürt beyleri hâkim olunca, bu kez Türkmen boyları Kürtler içinde asimile olma sürecine girdiler. 

Yaşar Kemal’in verdiği Avşar örneğinden hareketle söyleyelim:

Kürt asıllı Osmanlı Beyi Sürmeli Mehemet Paşa, Kozan taraflarında isyan eden Avşarları bastırmaya gittiğinde ozan Dadaloğlu şöyle demiştir:

Avşar Beyi Kürt yeğeni değil mi/ Dadaloğlu Kürt yeğeni değil mi?


Tabii, isyan bastırma olayı her iki taraf için büyük felaketle sonuçlanır.

Paşa’nın emrindeki Kürt birlikleri açlık ve daha çok sıtmadan kırılır.

Avşarlar da kılıç zoruyla bastırılır. Kalanları Adana, İç Toroslar, Kayseri ile Diyarbakır arasındaki yörelere dağıtılır. 

Bu trajediyi, Sürmeli Mehemet Paşa’nın divanında bulunup sefer sırasında ona eşlik eden Evdalê Zeynikê isimli meşhur dengbêj’in (ses ve söz sanatçısı) turna avazı misali çığlığından dinleyip öğreniyoruz (ki, bu dengbej için “Kürtlerin Homerosu” da deniliyor). 

İranlı Avşarların bir kısmının “Kürt asıllı” (belki de Kürtleşmiş Avşarlar) olduğu söyleniyor ki, bunlara “Avşor” (Suyu Tuzlu Olanlar) deniliyordu. Büyük bir kısmı ise Türk kökenli Avşarlardır. Her iki kesimin uzantılarını İran’da da bulmak mümkündür.

Diğer bir örnek; Ardahan-Sarıkamış hattındaki Avşarlara mensup babası Türk-annesi Kürt olan sanatçı Hülya Avşar tarafından dile getirilmişti:

Ninem beni hep Kürtçe mışkê (küçük sıçan) diyerek severdi. 3

Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı ve MHP listesinden üç dönem milletvekili seçilen Avşar kökenli Prof. Yusuf Halaçoğlu ise kitaplarında “Kürtlerin aslında farklı Türk boylarından geldiğini” iddia etmenin ötesinde, inkârcı ve asimilasyoncu fikriyatını şu tür tuhaf kavramlarla gerekçelendirmeye çalıştı: “Kürt Türkmeni!”

Esasen Türkmen kavramı tarih boyunca farklı anlamlarda kullanılagelmiştir.

Örneğin henüz Orta Asya (Maveraünnehir) coğrafyasındayken Müslüman olan ilk oymaklar, özellikle de aristokrat kesim kendisini diğer Türk soylu kabilelerden ayırmak için “Türkmen” lakabını almıştır.

Yüzyıllar sonra ve özellikle İran-Irak üzerinden Anadolu’ya akan Türkî kavimler konargöçer (yerleşik olmayan Yörükler anlamında) Türkmen sıfatıyla anılmaya başladılar.

Osmanlı devrinde de Türkmen deyince daha çok yerleşik olmayan oymaklar anlaşılıyordu.

Dolayısıyla göçebe taifeleri etnik veya inançsal açıdan sınıflandırılırken birleşik ismin sonundaki kelime mutlaka Türkmen adını taşırdı.

Misal “Kürt Türkmeni” sözü, aslında göçebe Kürt oymağı demekti.

Gelgelelim Halaçoğlu, bu kavrama takla attırarak “Kürt Türkmeni” ismini “Türkmen asıllı Kürt” manasında kullanıp kendince algı operasyonu yapabiliyordu.

Osmanlı’nın değişik zamanlarında bilhassa Tanzimat ve İttihat-Terakki dönemlerinde belli bir bölgede yoğunlaşmış Türk, Ermeni, Rum, Arap halkların arasına mesela Azerbaycan ile Kerkük Türkmenleri veya Balkan çıkışlı Türk göçmenleri getirilip iskân edilmiştir. 

Kürt asıllı sanılan eski İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’nun Arnavut kökenli olması böyle bir göçün sonucudur.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, CHP’nin kıdemli siyasetçisi ve eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’de Kerkük çıkışlı Türkmen bir aileye mensuptur. 

Cumhuriyet dönemi, bilhassa Kürt yoğun coğrafyada “toplumsal mühendislik projesini” uygulamaya yönelik bir siyaseti simgeler.

Bu maksatla Kafkasya’dan gelen/getirilen Türk soylu topluluklar ile Rusya’dan savaş sonucu zorla göç ettirilen Çerkeslerin önemli bir kısmı Kars, Ardahan, Ağrı, Erzurum, Erzincan, Muş, Samsun, Sivas, Malatya, Kayseri, Van, Urfa, Antep, Hatay, Haymana, Balıkesir, Adapazarı, Bolu gibi illere yerleştirildiler.

Balkan göçmenleriyle Karadenizli kimi Türk toplulukları da “ülkenin güvenliği açısından hassas” diye bilinen yörelere serpiştirilip iskân edildiler. 

Buna karşılık (Şeyh Said hadisesi, Ağrı İsyanı ve Dersim Tertelesi gibi) siyasi ve sosyal nedenlerle Kürtlerin önemli bir kısmı Yozgat, Kayseri, Adana, Konya, Burdur, Isparta, Aydın, Sinop, Balıkesir ve Trakya’nın belli bölgelerine sürgün edilip asimilasyona tâbi tutuldular. 

Hatay’ın Türkiye’ye ilhakından sonra Musa Dağı ve Suriye sınır bölgelerine Karadeniz ve diğer bölgelerden getirtilen Türk soylular bugün bile kendilerine tahsis edilen köylerde oturuyorlar. 

Yüzyıllık bir süreç içinde muhacir diye bilinen bu tür toplulukların bulundukları ortama göre dilini, kültürünü ve kimliğini kaybetmesi normaldir, eşyanın tabiatına aykırı değildir. Belgelerini ise Cumhuriyet rejiminin ilk dönemlerinde İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Çakmak ve Celal Bayar’ın raporlarına ek olarak bölgedeki asimilasyon mekanizmasının temel taşı sayılan Umum Müfettişliklerinin raporlarından okumak mümkündür. 

Esasen, Yaşar Kemal’in röportajı vesilesiyle yeniden canlanan “Kürtleştirilen Türkmenler” söylemi oldukça eskidir.

Birkaç örnek verelim: (Faik Bulut/Independent Türkçe)

Yazının tamamı:

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu