Analiz

Türkiye SDG’ye karşı tavrını neden sertleştirdi, Suriye’de hangi adımlar atılacak?

Türkiye, ulusal güvenliği için tehdit olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik tavrını son günlerde sertleştirdi.

Bunun en önemli nedenleri, Ankara’ya göre SDG’nin Şam yönetimi ile entegrasyon yerine giderek artan şekilde İsrail ile işbirliği yapması ve Suriye’de artan şiddet olayları.

Türkiye ve Suriye arasında diplomatik temaslar artarken, iki ülke savunma bakanlıklarının ortak eğitim ve danışmanlık anlaşması imzalamaları dikkat çekti.

Ankara’nın Suriye’nin savunma kapasitesini artırmaya dönük adımlarının devam etmesi bekleniyor.

Dışişleri Bakanı Fidan: ‘YPG Suriye’de oyunbozan rolünde’

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 7 Ağustos’ta Suriye’nin başkenti Şam’ı ziyaret etmişti.

Bu ziyaretten altı gün sonra Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Muhref Abu Kasra ve İstihbarat Başkanı Hüseyin es Seleme Türkiye’yi ziyaret etti, Ankara’da muhataplarıyla görüştü.

Dışişleri Bakanı Fidan, Şeybani ile düzenlediği ortak basın toplantısında, SDG’ye karşı son dönemdeki en sert tonda açıklamaları yaptı.

Fidan, SDG’ye “İsrail’in Suriye’deki maşası olmaktan vazgeçmesi” çağrısı yaptı.

Türkiye, omurgasını Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu SDG’yi “terör örgütü” olarak görüyor.

Ankara, silahlı güçleriyle Kuzey Suriye’de kurduğu hakimiyeti nedeniyle SDG’yi ulusal güvenliği için tehdit olarak da değerlendiriyor.

Türkiye, 2016-2019 yılları arasında Kuzey Suriye’ye askeri operasyonlar düzenleyerek sınır hattının tamamen SDG’ye geçmesini engellemişti.

Ankara, 8 Aralık 2024’te Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin son bulması sonrası başlayan yeni dönemde ülkenin geçici devlet başkanı Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetimin SDG ile diyalog kurarak sorunun çözülmesi politikasını benimsedi.

Türkiye bu çerçevede Suriye yönetimi ile SDG arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakatı da temkinli bir memnuniyetle karşıladı ve daha sonra birkaç ay SDG’ye karşı yumuşak bir ton kullandı.

Ancak son dönemde başta Dışişleri Bakanı Fidan olmak üzere Türk yetkililerden SDG’ye yönelik daha sert açıklamalar gelmeye başladı.

Ankara’dan SDG’ye ‘İsrail’le işbirliği’ eleştirisi

Suriye’de 8 Aralık’ta başlayan yeni dönemin geleceği açısından en kaygı verici gelişme, 13 Temmuz’da Süveyda bölgesinde başlayan çatışmalar oldu.

Bölgedeki Dürzi gruplarla Bedevi kabileler arasında başlayan çatışmalara Şam yönetiminin müdahale etmek istemesinin ardından, İsrail’in devreye girmesi ve Suriye ordusuna ait bazı tesislere saldırması gerilimi artırdı.

Türkiye ve Suriye, bu tırmanmanın arkasında İsrail’in olduğunu iddia etti ve başta SDG olmak üzere bundan yararlanmak isteyen grupları uyardı.

Bakan Fidan, Suriyeli mevkidaşıyla düzenlediği ortak basın toplantısında, “Lazkiye’de başlayan olaylar ve daha sonra Süveyda’daki hareketlilik, YPG’nin bir türlü sisteme entegre olmamadaki oyunbozanlık rolü gösteriyor ki Suriye’de açılan bu olumlu sayfanın, insanların umduğu gibi, istediği gibi gitmesi bir hayli zor olacak gözüküyor. Burada bir meydan okuma var” dedi.

Fidan, İsrail’in Suriye’de kriz peşinde olduğunu söyledi, YPG’nin buna “maşa olmaması” gerektiği uyarısı yaptı.

Fidan, bu açıklamalarıyla İsrail ve SDG arasındaki işbirliği iddialarını ilk kez bu kadar somut şekilde dile getirmiş oldu.

Suriye ordusu ve SDG arasında artan gerilim

Ankara’nın tepkisini sertleştirmesinin ikinci nedeni Suriye’de SDG kaynaklı olduğunu öngördüğü askeri ve siyasi gerilimin artması.

Süveyda’nın ardından son bir haftadır başta Münbiç olmak üzere Halep kırsalında yaşanan silahlı çatışmalar da kaygıyı artıran gelişmeler oldu.

Ankara ve Şam, askeri tırmanmadan SDG’yi sorumlu tuttu.

SDG ise önce kendi birliklerine saldırıldığını, nefsi müdafaa kapsamında misillemede bulunduğunu açıkladı.

Taraflar arasındaki askeri gerilimin masada yapılan diplomatik görüşmelerden sonuç alınamadığı bir dönemde yaşanması dikkat çekti.

SDG Komutanı Mazlum Abdi, bir süredir yaptığı açıklamalarda, 10 Mart anlaşmasına bağlı olduklarını ancak uygulama için zaman gerektiğini kaydediyor.

Bununla birlikte SDG’nin Suriye ordusuna bağımsız bir blok olarak katılacağı, yerelde de bazı yönetim haklarına sahip olması gerektiği de SDG sözcüleri tarafından dile getiriliyor.

Bu yöndeki en önemli adımı 8 Ağustos’ta Haseke’de toplanan Rojava Bileşenleri Ortak Tutum Konferansı’nda atan SDG, yeni yönetimin merkeziyetçi bir temelde inşa edilmemesi gerektiği mesajını vermişti.

Şam yönetimi ise bu toplantıyı 10 Mart anlaşmasının ihlali olarak tanımlamış ve Fransa’nın başkenti Paris’te SDG ile yapılması öngörülen toplantılara katılmama kararı almıştı.

Türkiye’ye göre SDG ‘sahada adım atmıyor’

Türkiye’nin SDG’ye tepkisinin diğer bir nedeni, sahada beklediği adımların atılmaması.

SDG’nin entegrasyon sürecinde elindeki ağır silahları teslim etmesi ve Suriyeli olmayan üyelerinin yurt dışına çıkarılması gibi adımları atmasını isteyen Türkiye, bu yönde gelişme olmamasından da rahatsız.

Bakan Fidan, basın toplantısında bu konuyu şöyle dile getirdi:

“Bu noktada artık tolere etmekte zorlandığımız gelişmeleri görmeye başlıyoruz. Halihazırda Türkiye’den Irak’tan, İran’dan Avrupa’dan gelen örgüt üyelerinin Suriye’yi terk etmediğini görüyoruz.

“Örgütün ne 10 Mart’tan sonra ne Türkiye’de yürüyen süreçten sonra Suriye’de herhangi bir olumlu manada güven telkin edici, silahlı hareketteki tehdidi ortadan kaldırdığını ifade eden bir gelişmeyi de görmüyoruz.”

Fidan, SDG’nin oyalama taktikleri içinde olduğunu anlatırken, “Kusura bakmayın kimse enayi değil, biz enayi değiliz. Ortaya koyduğunuz küçük kurnazlıkları görmüyor değiliz. Durduğunuz yer, yer değil. Aldatılan olma gibi bir tarafta da olmayacağız. Kendilerini bir an önce Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkarsınlar” ifadelerini kullandı.

Türkiye hangi adımları atabilir?

Sahada ve diplomatik alandan yaşanan gelişmelere karşın Türkiye’nin yakın gelecekte SDG’ye karşı askeri harekat düzenlemesi beklenmiyor.

Böyle bir adımın başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkileri olumsuz etkilemesi olasılığının yanı sıra, Suriye’nin içinden geçtiği normalleşme sürecini de baltalaması kaygıları Ankara’nın yaklaşımını belirleyen unsurlar arasında.

Ankara’da yapılan değerlendirmelerde, SDG üzerindeki baskının sürdürülmesi, bu kapsamda ABD ve bölge ülkeleriyle ile yakın diyaloğun devam ettirilmesi seçenekleri ön plana çıkıyor.

Aynı süreçte kurulmakta olan Suriye ordusunun kapasitesinin geliştirilmesine dönük çabaların da artarak sürmesi öngörülüyor.

Türkiye ve Suriye arasında uzun süredir savunma ve güvenlik alanında işbirliğinin temelleri atılıyor.

Bu kapsamda Türkiye ve Suriye savunma bakanları 13 Ağustos’ta Ankara’da Ortak Eğitim ve Danışmanlık Mutabakat Muhtırası’nı imzaladı.

Milli Savunma Bakanlığı kaynakları, Şam yönetiminin talebi doğrultusunda savunma işbirliğinin süreceğini kaydediyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu