AnalizMakaleler

Türkiye Kürt sorununun çözerse BRICS’e de ihtiyacı kalmaz

BRICS’in neden önemli bir yapı olduğu ve son yıllardaki büyüme hızı üzerine söylenmedik bir söz kalmadı; bu yüzden işin o yönünü geçiyorum.

Hemen herkes, adı geçen yapının yükselen bir değer olduğunu kabul ediyor.

Son zirveye, tepkilere rağmen BM Genel Sekreteri Guterres’in katılması da bunun göstergesi.

S’e de ihtiyacı kalmaz

Rusya’nın Kazan şehrinde Cumhurbaşkanı’nın katıldığı zirveye maalesef Türkiye’nin Kazan’daki terör saldırısı damgasını vurdu.

Doç. Dr. İkbal Dürre Independent Türkçedeki yazısında bulunduğu değerlendirme de şöyle devam ediyor: Hem Rusya’da hem Türkiye’de isimlerden kaynaklı semboller üzerinden giderek, saldırının dış güçler tarafından Türkiye’yi “BRICS’e üyelikten vazgeçirmek için yapıldığına” dair yorumlar oldu. Ben katılmıyorum.

Eğer olay “dış güçlerle” bağlantılandırılacaksa, ki pek mantıksız olmaz, içinde bulunduğumuz süreçte ABD hariç hemen herkes bu “barış sürecine” karşı.

Yani “şüpheli yelpazesi” geniş. İçerdeki ayakçıları ki onlar da üç aşağı beş yukarı belli; zurnanın son delikleri. Neyse, bu ayrı bir yazının konusu.

Rusya, Türkiye’nin organizasyona katılmasına genel anlamda olumlu bakıyor.

NATO üyeliğinin de sorun olmadığı, Putin’in ve Peskov’un yaptığı resmi açıklamalarda yer aldı.

Fakat benim içerden okuduğum, Türkiye’nin örgüt içerisinde Batı’nın “Truva atı” mı olacağı, Türkiye’nin bu durumu Batı’ya “şantaj” olarak mı kullanmak istediği şeklinde birtakım çekincelerin olduğu yönünde.

Okumanın ötesinde böyle bir durum söz konusu olduğunu biliyorum.

Ama karşı tez olarak, ki ben bunu Rusya’da katıldığım bazı BRICS forumlarında dile getirdim, bu mantıkla örgüte üye olmuş bir Türkiye’nin “aynı rolü” örgüt adına Batı içerisinde oynayabileceği de düşünülebilir.

Yani bu anlamda madalyonun iki yüzü var. Dolayısıyla bu durum, Türkiye’nin üyeliği önündeki en büyük engel olmamalı.

Bence asıl sorun, Brezilya, Güney Afrika gibi bölgesel güçlerin ve hatta yeni katılan ülkelerin, eğer Türkiye kabul edilirse, örgüt içerisindeki etki ve önemlerini kaybedebilecekleri korkusu.

O yüzden açıkça söylemeseler de karşılar.

Çin, Rusya gibi ülkeler de “bir Türkiye için bir BRICS’i yakmamak” mantığıyla ısrarcı olmuyorlar.

Şimdilik ön plana çıkan “aday ülke” ve “ortaklık” gibi formatlar üzerinden ilişkileri devam ettirmek.

Tabi çekinceler bununla bitmiyor.

Her ne kadar Türkiye’nin muhtemel üyeliğine ilişkin IMF, NATO gibi kurumlardan gelen tepkiler dengeli ve ılımlı olsa da, sonuç olarak BRICS, “yeni dünya düzeni” dediğimiz süreçte Batı hegemonyasına karşı bir denge olabilmek maksadıyla kuruldu.

Üyeler, uluslararası platformlarda birbirlerinin aleyhine olan durumlarda en kötü şartlarda bile çekimser pozisyon almak durumundadır.

Örneğin, İsviçre’deki Ukrayna Zirvesi’nde üye ülkelerden hiçbiri Moskova’nın Ukrayna hamlesini desteklemese de Rusya karşıtı sonuç bildirgesine imza atmadı.

Eğer Ankara, o sonuç bildirgesini imzaladıysa ve BRICS üyesi olsaydı, imzalamama kararlılığını gösterir miydi?

Ben yaptım oldu mantığıyla imzalasa, böylesi bir hamle yapı içerisindeki birlik ve dayanışma ruhunu bozmaz mıydı?

Bu ve benzeri soruların cevabı bulunamıyor.

O yüzden süreç beklemeye alındı.

Rusya, “AB’ye alınmadığı için BRICS’i seçen” bir Türkiye’den çok, Batı’ya karşı olduğu ve Batı ile ilişkilerinde “yapısal” sorunlar yaşadığı için adı geçen örgüte girmek isteyen bir Türkiye hayalinde.

“Biz üyelerin iç işlerine karışmıyoruz; AB gibi, üye devletlerimizin egemenlik haklarına ortak olmuyoruz” türü yaklaşımların Türkiye için çok cazip olacağını düşünüyor.

Bence Moskova’da, her ne kadar ciddi çelişkileri olsa da Türkiye’nin ne derece Batı sistemine entegre bir ülke olduğunu kavrayamayan bir kesim var.

Oysa son yaşadıklarımız da gösteriyor ki, kazın ayağı öyle değil.

Türkiye, içine girdiği yeni süreçten, yaşanan ve yaşanabilecek her türlü provokasyona rağmen yüzünün akıyla çıkabilirse, zaten “bize her yer Ankara.”

Bu makale kaynağından değiştirilmeden aktarılmıştır

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu