Tanıklıklarla Neco: Necmettin Büyükkaya kitabına dair bazı küçük notlar…

İBRAHİM GÜÇLÜ
Kadir BÜYÜKKAYA, hazırladığı “TANIKLIKLARLA NECO NECMETTİN BÜYÜKKAYA” kitabıyla ilgili sunumunu birçok Avrupa Ülkesinde yaptığını Kürdistan’dan izlemeye çalıştım.
İki hafta önce de İstanbul’da, geçen hafta sonu da Diyarbekir’de İsmail Beşikçi Vakfı’nda, kitabın sunumunu yaptı.
Benim de bu sunum toplantısına katılmam, Necmettin Büyükkaya’dan dolayı bir görevdi.
Ama hiç şüphe yok ki şehit olan ve olmayan tüm Kürt dava insanlarına karşı da aynı hassasiyet içinde olduğum, olacağım da bilinmektedir.
Necmettin BÜYÜKKAYA’ya karşı görev nedenimi anlatmam sayfaları doldurur. Bir makale kapsamında bu mümkün değil. Ama birkaç önemli ve stratejik nedeni de ifade etmeden de geçemem.
1-Necmettin BÜYÜKKAYA’yı, 1968 yılında tanıdım. Tanımama vesile olan konu, 68 Yıllarındaki Devrimci Dalganın öncü kadrolarından biri olması ve Kürtlükle ilgili duyarlılıklarıydı.
Ben de Ankara’da bulunan bir grup arkadaşla bu Devrimci Dalgasının içindeydik. Bu gelişme bizim aramızda bir köprü oldu. Bir yoldaşlık ilişkimiz doğdu.
N. BÜYÜKKAYA, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. Ben de Ankara Hukuk’ta öğrenciydim. Hukuk Fakülteleri o dönem Devrimci Dalganın öncü yüksek öğrenim kurumlarıydılar. Bu da aramızda bir yakınlığın oluşmasına vesile oldu.
Bu uzun ve sürekli ilişkimizin taşlarını döşedi.
2-Kürdistan, Kürt milleti, Kürt milli haklarıyla ilgili çalışmaların çok zor ve hatta imkânsızlığı olduğu dönemde, Kürt varlığının anayasal kabul ettirilmesi, Kürt milli haklarının kazanılması, Kürt milli şuurunun geliştirilmesi, Kürt milli kadrolarının eğitimi için, legal meşru sivil ittiaatsizlik ve örgütlenme alanında ortaklaşma olanağımız oldu.
Her ikimiz de, Necmettin Büyük KAYA İstanbul, ben ise Ankara DDKO’nun kurucusu oldum.
DDKO’ın kuruluşuyla birlikte O İstanbul DDKO Başkanı, ben ise Ankara DDKO’nun Değerli Hazro Beylerinin oğlu Yümnü BUDAK’ın başkanlığında Yönetim Kurulu üyesi oldum. İkinci Dönemde DDKO Başkanı oldum.
Yönetim Kurulu üyesi olduğum zamanda da ve Başkanlık dönemimde de (ki Değerli ve Mücadeleci Necmettin BÜYÜKKAYA DDKO Başkanlığından ayrılmıştı) çok yakın çalışma ilişkilerimiz oldu. Onun Başkanlığı döneminde de
İstanbul DDKO ile sürekli ortak toplantılarda buluşma olanağımız olurdu.
İstanbul DDKO’nun birçok üyesi aynı zamanda Dr. Şıvan’ın Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisinin üyeleri olmuşlardı. Ama Necmettin BÜYYÜKKAYA Dr. Şıvan’da saklı olan nedenlerden dolayı parti üyesi yapılmamıştı.
Onun DDKO Başkanlığında ayrılmasından sonra Dr. Şıvan’ın arkadaşları ona karşı bir tecrit davranışı içinde oldular, olumsuz bir politika izlediler. Onu çok olumsuz bir kampanyayla karşı karşıya bıraktılar.
O’nu Ankara DDKO Başkanı ve Yönetim Kurulu olarak sahiplendik ve destekledik.
Hikmet BOZÇALI Başkanlığındaki Yönetim Kurulu’nun, Necmettin BÜYÜKKAYA’ya bu haksızlığı yapmamaları için toplantılar yaparak durum değerlendirmesi yaptık, görüş ve eleştirilerimiz onlara ilettik.
Çünkü Necmettin BÜYÜKKAYA; İstanbul DDKO’nun kuruluşunda önde olan, büyük fedakârlıklar yapan bir Kürt yurtseveri ve devrimcisiydi. O’na karşı geliştirilen tecrit politikası yanlış ve haksızdı. Onun yıpratılması DDKO’ya, Kürt Yurtsever Devrimci Hareketine de bir şey kazandırmazdı. Tersine kaybettirirdi.
İstanbul DDKO Yönetim Kurulu’nun, Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında “disiplin tanımıyor, Yönetim Kurulu’nu takmıyor ve kararları uygulamıyor, kendi başına farklı devrimci ilişkiler geliştiriyor” eleştirilerine karşı da sesiz kalmıyorduk.
Ona bu eleştirileri dostça ve arkadaşça iletiyorduk. O da bu eleştirilere tümden katılmazsa bile, eleştirileri ciddiye almaya çalışıyordu.
3-Ekim 1970’de DDKO’lara, özellikle de Ankara DDKO’ya ve DDKO’nın destekleyicisi Kürt aydınlarına karşı geliştirilen sindirme, DDKO’yu etkisiz hale getirme operasyonunda bizimle birlikte (Ben, Mümtaz Kotan, Sabri Çepik, Nezir Şemmikanlı, Yazar M. Emin Bozarslan, Dr. Tarık Ziya Ekinci, Dr. Canip Yıldırım, Yazar Musa Anter) Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında da tutuklama kararı verilmişti.
Onun hakkındaki tutuklama gerekçesi, Ankara DDKO’nun Birinci Olağan Kongresinde, yani benim Yönetim Kurulu Başkanı seçildiğim kongredeki “konuşma” gerekçe gösterilmişti..
Oysa Necmettin BÜYÜKKAYA, kongrede konuşma yapmamıştı. İbrahim YÜKSEKKAYA İstanbul DDKO adına kongremize katılmış ve konuşmuştu.
Ama Necmettin BÜYÜKKAYA devrimci hareket içinde lider olarak tanınanlardan biri olduğu için, İbrahim YÜKSEKKAYA yerine Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında tutuklama kararı verilmişti.
Biz tutukluyduk. O, firardı. Ele geçmemişti. Firar durumunda iken cezaevine bizi ziyarete gelecek kadar da korkusuz ve “hesapsız” bir insandı. O görüşmede tesadüfen kurtulmuştu. Ama bir kere daha bu hareket içinde olmaması için, tutuklu arkadaşlar olarak dostça ve arkadaşla uyardık, dikkatini çektik.
4-Necmettin BÜYÜKKAYA,12 Mart 1971 Askeri Darbesine kadar gizli, kaçak, illegal yaşamına ve mücadelesine devam etti. Darbe döneminde biz tutukluyduk. Onun Kürdistan Otonom Bölgesine, Dr. Şıvan ve arkadaşlarının yanına gittiğini öğrendik.
O andan ve tarihten itibaren ilişkimiz kesildi.
Kürdistan Otonom Bölgesinde Sait Elçi’nin Dr. Şıvan, Brusk, Çeko’nun tarafından öldürülmesi iddiasıyla tutuklanmalarından sonra, onlar da Kürdistan Otonom Bölgesini terk ettiler. Bir dönem Batı Kürdistan’da kalmasından sonra Avrupa’da İsveç’e yerleştiği ile ilgili bilgi aldık.
Necmettin BÜYÜKKAYA, İsveç’te de Kürtlükle ilgili çalışmalarını sosyalist bir Kürt Yurtseveri olarak devam ettirdi.
5-1974 Genel Af Kanunundan sonra, biz cezaevinden serbest kaldık. O da bir dönem sonra, Kürt milli Hareketini geliştirmek ve milli örgütlenmeyi güçlendirmek için Avrupa’da kalmadan, Kürdistan’a döndü. Aralıksız Milli Çalışmalara başladı.
O ve bir grup arkadaşı Dr. Şıvan Partisisni yeniden yapılandırdılar. Belli değişikliklerden sonra, KİP/DDKD olarak çalışmalarını sürdürdüler. Biz de Komal-Rizgarî Hareketi olarak milli bilinçlendirme, örgütlenme, milli ideolojiyi inşa etme çalışmalarını sürdürdük.
Ama Komal-Rizgari Hareketini oluşturmadan önce de, KİP/DDKD ile birlik konusunda girişimlerimiz olmasına rağmen, Necmettin Büyükkaya ve arkadaşlarının tutumu olumlu olmadı.
O zamanlar bir büyüklük ve Kürdistan’ın tek sahibi olacaklarına dair hastalığa yakalanmışlardı.
Ayrıca Dr. Şıvan Partisinin yeninden yapılanması döneminde, daha sonra bizim hareket içinde kurucu ve
yönetimde önemli misyonlara sahip durumda olan DR. Şıvan Partisi üyelerinin tasfiye edilmesi de çok önemli bir mesele olarak tartışma gündemindeydi.
O dönemde Necmettin BÜYÜKKAYA ile yine de kişisel olarak da yakın bir ilişkim söz konusuydu. Kürdistan Örgütlerinin durumuyla ilgili, neler yapılması gerektiği konularında, her ne kadar örgüt modeli ve anlayışında ayrılıklarımız olsa da, birçok ortak noktamız, anlaştığımız temel konular söz konusuydu.
Ama O KİP/DDKD’den kısa bir dönem sonra tasfiye edildi. O tasfiyesinden sonra da yakın ilişkilerimiz oldu.
6-Komal-Rizgarî Hareketinde 1978 yılında yol ayrımı ve bölünme olunca, Necmettin BÜYÜKKAYA ile hem örgütsel ve hem de kişisel ilişkilerimiz daha yoğun oldu.
7- Ala Rizgarî Hareketi Döneminde Birlikte ve özellikle de onun rehberliğinde bir dönem Güney Kürdistan’a, Doğu Kürdistan’a, Batı Kürdistan’a birçok zorlukları ve riskleri göğüsleyerek, emperyalistlerin ve sömürgecilerin çizdiği
sınırları tanımayarak; illegal bir tarzda “biz Kürtler için Ankara nasıl ki bir sömürgeci merkez, Tahran, Bağdat, Şam da aynı ve farklı olmayan sömürgeci merkezlerdir” diyerek geçtik.
Lübnan’a da birlikte geçtik.
Kürdistan örgütleriyle ilişkilerimizin geliştirilmesinde destek ve yardımcı oldu.
O sınır geçişlerinde korkusuzluğuna, fedakârlığına şahit oldum.
8-Necmettin BÜYÜKKAYA bir örgüt sahibi olmamasına rağmen, önemli ve değerli bir arkadaş grubuna sahipti. Ala Rizgarî Hareketi olarak onlarla birlik kararı aldık. Bu kararın hayata geçmesi için çalışmalar yürüttük.
Ne yazık ki daha sonra aramızda önemli ve tatsız tartışmalar oldu.
Birliği, arkadaşlarıyla birlikte hareket etmediği, arkadaşlarını çalışmaya katmadığı, tek başına hareket ettiği için ve Onun bazı başka kaygılarından dolayı gerçekleştirmedik.
9-Ne yazık ki Sait Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili arşiv bilgilerinden ve belgelerinden dolayı aramızda olumsuz gelişmeler oldu. Bu belgelere Batı Kürdistan’da Değerli Melle Hesen Hişyar’ın Oğlu Gürgin’in evinde birlikte şahit olduk. O belgelerden çok hayati, bu hayati ve tarihi konuyla ilgili bilinen gerçeklerden farklı gerçekler vardı.
Bu gerçekleri bilmediğini, zamanı geldiğinde yayınlayacağını karar altına aldık. Belgeleri kapalı bir sandıkta Ala Rizgarî’nın sorumlusunda teslim ettik. Kuzey Kürdistan’a geçtik. 12 Eylül Askeri Darbesinden sonra, Batı Kürdistan’a ve Suriye’ye yeniden geldiğimizde, sandığı teslim aldı. Daha sonra bu belgelerin bizim tarafımızdan çalındığını uygun olmayan bir üslup ve davranışla iletti.
Bilindiği gibi bu belgelerin gizlenmiş olduğu, Necmettin BÜYÜKKAYA’nın Kardeşi tarafından hazırlanan kitap da yayınlanarak açığa çıktı.
Bu konuyu Armanc Gazetesinde iki seri yazı halinde yazdım. Yeniden bu konuyu ve başka eleştiri konularını bu makalemde belirtmeme gerek olmadığını düşünüyorum.
10-Aramaızdaki bazı olumsuzluklara rağmen, Onun benim yanımdaki değerinden, Kürt milli Hareketi içindeki lider, dava adamlığı, mücadeleci yaşamından bir şey kaybolmadı.
11-12 Eylül’den sonra O da Batı Kürdistan’a ve Suriye’ye geçmişti.
Ben Suriye’den Güney Kürdistan’a geçtikten kısa bir süre sonra O, 13 Nisan 1982’de evinde yakalandı.
Bu Ala Rizgarî Hareketi, YNK, tüm yurtsever kesimler arasında bomba etkisi yarattı.
12-Katledilmesi, cezaevinde işkenceyle şehit olması bütün Kürtler ve Kürt yurtseverlerinde büyük bir yaraya yol açtı.
13-Bazı anma toplantılarına katıldım. Şehit olduğu yıl dönümlerinde Onun için yazılar yazdım.
&&&&&
Şimdi kitap hakkında başka notlarımı aktarabilirim.
1-Kadir BÜYÜKKAYA, Necmettin BÜYÜKKAYA gibi değerli bir Kürt-Kürdistan Dava Adamı, Kürt-Kürdistan Davası uğruna devletin işkencesiyle şehit olmuş bir öncü ve lider konumundaki bir şahsiyet hakkında kitap hazırladığı için onu kutluyorum.
Tartışmasız bir şekilde ifade ediyorum ki, O, çok stratejik, iyi ve önemli bir iş yapmış durumda.
Kitabı hazırlamaya başladığı, ya da tasarladığı zaman da, bana yazdı ve telefonla da görüşme olanağım oldu. O zaman da böyle bir çalışmaya başlamış olmasından dolayı kendisini kutladım, teşvik ettim. Kendisine bu konuda destekler yapmaya hazır olduğumu ifade ettim.
Kitabı kapsamlı bir şekilde hazırlayıp Kürdistan Kamuoyuna sunduğu için Onu kutluyorum.
2-Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında yazmamı talep etti. Bu talebi karşılamak benim için bir arkadaşlık ve dostluk görevimin ötesinde yurtseverlik görevimdi. Memnuniyetle ve büyük bir heyecanla kabul ettim.
Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında yazmamak benim için düşünülemezdi. Yazmamak arkadaşlığımıza ve dostluğumuza ihanet etmenin ötesinde, Kürt Yurtseverliğine bir ihanet olurdu.
Onun için Necmettin BÜYÜKKAYA hakkında görüşlerimi zaman kaybetmeden yazarak ilettim.
Büyük bir ihtimalle de en erken yazanlardan biri oldum.
3-Kadir BÜYÜKKAYA, Diyarbekîr’de kitabın sunumunu yaptığı zaman, çok eski yaşlı yol ve dava arkadaşlarımız, DDKO Kurucu ve yöneticileri, 1974 sonra kurulan Kürdistan örgütlerinin yöneticileri ve üyeleri, özellikle Necmettin BÜYÜKKAYA’nın yöneticilik yaptığı KİP/DDKD yönetici ve üyeleri, genç Kürt-Kürdistan Dava insanları toplantıya katılmıştı. Toplantıda Siverek’ten, Urfa’dan ve diğer başka şehirlerden gelenler vardı.
Toplantı katılımının renkli olması sevindiriciydi. Necmettin BÜYÜKKAYA’ya verilen değeri ortaya koyuyordu.
Bu katılıma ben sevindim. Tahmin ediyorum ki tüm toplantı katılımcısı Kürt-Kürdistan dava insanları da sevinmişlerdir.
4-Kitap Diyarbekîr’de sunulmadan önce elimde yoktu. Onun için inceleme olanağı bulamamıştım.
Sunum, Avukat Mustafa ÖZER yönetiminde, iki düzlemde yapıldı.
Bir düzlem slayt düzlemiydi: Necmettin BÜYÜKKAY’nın
Arkadaşları ve ailesiyle olan resimlerini, hakkında yazılmış değerli ve önemli şiirleri kapsıyordu.
Slayt, beni, tahmin ediyorum ki tüm toplantı katılımcılarını geçmişe götürmekle kalmadı, hepimizi duygulandırdı da.
Slayt sunulduğu zaman, resimlerde çok seçici olunduğu hemen görülüyordu. Birçok başka arkadaşla olan ve olması gereken resimlerin slaytta yer almadığı hemen görülüyordu.
Güney Kürdistan’da birlikte çektiğimiz, Necmettin BÜYÜKKAYA’nın kitabında da sunulan ortak resimlerimizin slaytta olmaması da ilk planda dikkatimi çeken konu oldu.
İkinci düzlem sunumda, Kadir BÜYÜKKAYA, kapsamlı, uzun, önemli, belli temel konularda eleştiriyi de hak eden önemli bir konuşma yaptı.
5-Sunumdan sonra sıra katılımcıların konuşmalarına ve soru sormalarına geldi. Çok önemli ve değerli değerlendirmelerin olacağı şüphesizdi. Ama ne yazık ki katılımcıların tutumundan, toplantıyı terk etmelerinden dolayı bu toplantının bu bölümü gerçekleşmedi.
Kitabın imzalanması için katılımcılar sıraya girdiler. Ben de kitabı imzalatmak ve toplantı sonunu beklemeye başladım.
Bu arada kitabı gözden geçirdim. İlk planda tespit ettim ki, benim yazım yayınlanmamış. Gözümden kaçmış olabilir mi diye iki üç sefer kitabı genel anlamda gözden geçirdim. O zaman benim yazımın yayınlanmadığını kesin bir şekilde tespit ettim.
O arada yakın dostum ve yanımda oturan Avukat Sebahattin KORKMAZ’a bu durumu ifade ettim. O da şaşırdı. O bana, “nedenini sormayacak mısın”? dedi. Ben de “Eğer konuşma imkânım olsaydı kendisine sorardım. Bu olmadı. O zaman bu konuyu yazacağım” dedim.
Bu konuyu AZMAZSAYDIM NECMETTİN BÜYÜKKAYA’YA, KÜRDİSTAN KAMUOYUNA, KENDİME HAKSIZLIK OLURDU.
Bundan dolayı yazdım.
6-Toplantı sonrası kitabı daha rahat inceleme olanağım oldu. İlk bakışta yazımla ilgili yaptığım tespitimin doğru olduğunu, yazımın yayınlanmadığını gördüm.
Bazı yazıların yayınlanmamasıyla ilgili de birkaç kategorik neden kitapta sıralanmış ve ifade edilmiş. Benim yazımın yayınlanmamasının hangi kategorik nedene bağlı olduğunu ancak kitabın yazarı bilme durumundadır.
7-Kitapta Necmettin BÜYÜKKAYA’nın da yöneticiliğini yaptığı ve daha sonra yolunu ayırdığı KİP/DDKD’den kimseden de görüş alınmamış.
Bu kitabın objektifliğine gölge düşüren en önemli bir konu olarak öne çıkıyor.
Sunumda da üstü kapalı olarak ifade edildiği gibi Necmettin BÜYÜKKAYA’nın eski yol arkadaşlarıyla ilgili önemli spekülasyonlar ve ithamlar var. Bu da o kesimden görüş alınmasının öneçok önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Bu karşı tarafın savunmasız kalması, vicdani ve hukuki değildir.
8-Necmettin BÜYÜKKAYA, yakalandığı güne kadar kendisiyle birlikte olan bir grup arkadaşı vardı. Bu grubun içinde halen de ona olan bağlılığından zaaf göstermeyen, onunla birçok sırrı paylaşan, yakalanmasında ve şehit olmasında içi kanayan Hatip Özer’in görüşlerinin alınmaması, ya da alınmışsa yayınlanmaması, ya da istenmişse Hatip Özer yazmamışsa, kitapta büyük bir eksiklik ve sorun olarak karşımıza çıkıyor.
1975’lerden beri Necmettin BÜYÜKKAYA ile arkadaşlık yapan ve yoldaş olan Hatip ÖZER’in görüşlerinin alınmaması, kitap ve yazarı açısından açıklanması gereken önemli bir konu ve temel bir eksiklik olarak orta yerde duruyor.
9-Necmettin BÜYÜKKAYA’nın devlet tarafından hangi mekanda yakalandığı hayli tartışmalı bir konuydu. Bir kesim tarafından, kendi evinde yakalandığı ileri sürülmekle birlikte, büyük bir kesim için de bunu kabul etmek oldukça zordu.
Necmettin BÜYÜKKAYA yakalandığı zaman, herkes şaşırmıştı. Necmettin BÜYÜKKAYA’nın Kuzey Kürdistan’da olması, geniş ilişkileri, Kürdistani yapısı gereği düşünülmüyordu, en azından olmayacağı tahmin ediliyordu.
Gerçek de oydu.
Ayrıca Necmettin BÜYÜKKAY’nın 12 Eylül Askeri Faşist Darbe koşullarında Kuzey Kürdistan’a gelmesi düşünülmüyordu. Ya da düşünülse bile çok hayati bir nedenden, kişisel olmayan bir nedenden dolayı gelmiş olabileceği düşünülüyordu.
Bu normal bir durum olarak kabul edilirken, evine gelmesi akıl dışı ve imkânsız görülüyordu.
Kitap, bu bilinmezlik taşıyan, zaman zaman spekülasyonlara yol açan konuyu açığa çıkarıyor.
Kitapta özellikle de değerli annesinin açıklamalarına göre Necmettin BÜYÜKKAYA’nın Batı Kürdistan’dan Kuzey Kürdistan’a geçtiğinde evine geliyor ve evinde yakalanıyor.
Ama açıklanmaya muhtaç başka bir konu var.
O konu da, Necmettin BÜYÜKKAYA’nın neden Kuzey Kürdistan’a geldiği ve evine geldiği konusudur.
Çünkü Necmettin BÜYÜKKAYA’nın yakalandığı koşullar oldukça karanlık ve baskıcı bir dönemdi.
Birçok Kürt Dava insanının Kürdistan’ın diğer parçalarına ve Avrupa’ya yerleştikleri, çok sıkı gizlilik koşullarında örgütsel ve siyasi çalışmalarını yürüttüğü koşullarda: Kuzey Kürdistan’a ve hem de kendi evine geliyor.
Diyarbekîr, 18. 04. 2025