Analiz

Suriye’de 100’den fazla hedefi vuran İsrail’in yeni denkleme tepkisi ne anlama geliyor?

Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad iktidarının devrilmesi sınır komşusu İsrail’i yakından ilgilendiren bir gelişme.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu gelişmeden kısa bir süre sonra işgal altındaki Golan Tepelerinden yaptığı açıklamada, ülkesinin buradaki tampon bölgenin kontrolünü “geçici olarak” ele geçirdiğini duyurdu.

Bundan bir gün sonra İsrail Ordusu’nun, 9 Aralık’ta Suriye genelinde 100’den fazla hava saldırısı düzenlediği belirtildi. Suriye insan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre Şam, Dera, Lazkiye ve Hama’daki askeri tesisler hedef alındı. Bunlara araştırma merkezleri, cephanelikler, depolar ve havaalanları da dahildi.

SOHR, “Berze’deki bir bilimsel araştırma merkezine saldırılar düzenlendiğini” açıkladı.

Berze’de hangi araştırma merkezinin vurulduğu bilinmiyor, ancak 2017’de BBC, Berze’deki Bilimsel Çalışmalar ve Araştırmalar Enstitüsü’nün (SSRC) bir şubesini kimsayal silah üretimiyle bağlantırandıran bir belge görmüştü.

SOHR, İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarının 2024’te 416 askerin ölümüne yol açtığını da açıkladı.

İsrail ise, silahların aşırılık yanlısı örgütlerin eline geçmemesi için harekete geçtiğini iddia ediyor.

BBC Türkçe, İsrail’den gelen bu sinyaller ışığında ülkenin Suriye’deki gelişmelere nasıl yaklaştığını uzmanlara konuştu.

İsrail neden Suriye’ye hava saldırıları düzenliyor?

Suriye’de iktidarın devrilmesinden bu yana İsrail, ülkede bazı hedeflere hava saldırıları düzenliyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, bu hamleyle kimyasal silahların “aşırılıkçıların eline geçmesini” engellemeyi amaçladıklarını açıkladı.

İsrail’in Suriye’de hava saldırısı düzenlediği hedeflerin arasında Şam’da, İranlı bilim insanları tarafından yeni füze geliştirmek amacıyla kullanıldığı söylenen bir sahanın da bulunduğu öne sürülüyor.

Uzmanlar bu saldırıların, İsrail’in Suriye’deki bazı olası gelişmelerle ilgili “endişelerinden” kaynaklandığını söylüyor.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İngiliz risk istihbaratı şirketi Sibylline’da Orta Doğu ve Afrika Analisti Megan Suttcliffe, HTŞ son iki haftada önemli kazanımlar elde etmiş olsa da Suriye’nin geleceğinin “belirsizliğini koruduğunu” vurguluyor.

Suttcliffe, çok sayıda silahlı grubun “pozisyonlarını güçlendirmek” veya “ülke genelindeki silah depolarına erişmek için” ortaya çıkan güvenlik boşluklarından yararlanabileceğini öngörüyor.

“Bu nedenle, İsrail’in ağır stratejik silahların isyancıların veya İsrail’e düşman olan ve bunları kullanmaya istekli grupların eline geçmesinden son derece endişe duyduğunu düşünüyorum” diyor.

Golan Tepeleri’ndeki hareketliliğin nedeni ne?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şam’ın HTŞ liderliğindeki grupların eline geçmesinden kısa bir süre sonra, işgal altındaki Golan Tepelerindeki bir gözlem noktasından mesaj yayımladı.

Gelişmeyi Orta Doğu için “tarihi bir gün” olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail’in “arzusunun” Suriye ile “barışçıl ilişkiler” kurmak olduğunu, ancak bu gerçekleşmezse İsrail devletini ve sınırını korumak için “ne gerekiyorsa” yapacaklarını söyledi.

Netanyahu konuşmasında, Suriye’nin isyancı grupların kontrolüne geçmesinin ardından 1974’teki ateşkes anlaşmasının “çöktüğünü” ve İsrail ordusunun Golan Tepelerindeki tampon bölgenin kontrolünü “yeni bir düzen kurulana kadar geçici olarak” ele geçirdiğini duyurdu.

Netanyahu’nun açıklamalarının ardından İsrail ordusu, Golan Tepelerinin İsrail işgali altındaki kısmına yakın beş köyde yaşayan Suriyelilere evlerinden çıkmamalarını söyleyen uyarılar gönderdi.

Orta Doğu ve Afrika Analisti Megan Sutcliffe, İsrail’in Golan Tepelerindeki müdahalesinin ülkenin Suriye’de “yayılmacı” bir motivasyonla hareket ettiğine yönelik endişeleri daha da artırabileceğini belirtiyor.

Sutcliffe, İsrail’in Suriye topraklarında önemli bir genişleme içinde olmasını beklemediğini düşünüyor.

Ancak Golan Tepelerinde güvenlik endişeleriyle İsrail’in aldığı önemlerin “herhangi bir Suriye hükümetiyle” gerginliği şiddetlendirmesini ve yerel silahlı gruplarla çatışma risklerini artırmasını beklediğini kaydediyor ve ekliyor:

“Bu da Suriye’deki gelişmeleri daha da karmaşık hale getirecektir. Netanyahu hükümeti Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenlik iddialarının tanınmasıyla ilgileniyor ve geçtiğimiz birkaç gün içinde görülen takviyeler muhtemelen bu çabaların bir parçası.”

Golan Tepeleri’nin en yüksek noktasından Suriye’nin güneyi ve 60 kilometre kadar mesafedeki başkent Şam çok rahat gözlemlenebiliyor.

Geçmişte tepelere egemen olan Suriye, diğer taraftaki İsrail’in kuzey bölgelerini rahatça top ateşine tutuyordu.

Tepelerin ele geçirilmesi İsrail’e Suriye’nin askeri hareketlerini kontrol etmek için avantajlı bir mevzi sağlamış oldu. Ayrıca bu coğrafya Suriye ile yeni bir savaş durumunda ideal bir tampon bölge oluşturuyor.

‘İsrail’in sınırın diğer tarafında kiminle yüzleşeceğine dair belirsizlik var’

BBC Türkçe‘ye konuşan İsrail merkezli Alma Araştırma Merkezi’nden İstihbarat Analisti Avraham Levine, İsrail ordusunun Golan Tepeleri’ndeki hamlesinin “kesinlikle geçici” bir önlem olarak gördüğünü belirtiyor.

Levine, İsrail’in son günlerdeki hamlelerinin sınırın diğer tarafından “kiminle yüzleşeceğine” dair belirsizlikten kaynaklandığını savunuyor.

Binbaşı Levine, şu yorumu yapıyor:

“Suriye’deki İran destekli on binlerce Şii savaşçının nereye gittiğini bilmiyoruz, diğer yandan Cihatçı savaşçıların ülkede geniş bir alanı ele geçirdiğini görüyoruz; bir dengeleyici güç olan Rusya’nın etkisi zayıflıyor…

“Karşınızda Esad’ın kontrolündeki Suriye ordusunun olduğunu bilmekten farklı olarak bir kaos ortamı var ve risk yönetimi de buna göre değişiyor.”

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde Türkiye dış politikası uzmanı Gallia Lindenstrauss da “Esad’ın devrilmesine neden olan güçlerin Suriye’nin kontrolünü ele geçirdikten sonra İsrail’e düşmanca yaklaşması riskinin” İsrail açısından tehlikeli göründüğünü belirtiyor.

İsrail’in Suriye’deki Kürtlerle ilgili pozisyonu ne?

Suriye’de iktidar değişiminden sonra İsrail’den gelen resmi açıklamalardan bir diğeri de Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) adlı oluşumun Menbiç’e başlattığı saldırıyla ilgiliydi.

SMO’nun 9 Aralık’ta Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç’i ele geçirdiği açıklandı.

Menbiç’teki Kürt kaynaklar çatışmaların devam ettiğini söylüyor.

Türkiye, Menbiç’i kontrol eden SDG’nin temelini oluşturan Kürt Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) PKK’nın uzantısı bir terör örgütü olarak tanımlıyor.

SMO, hafta içinde Tel Rıfat’ı SDG’den almıştı.

Menbiç ve Tel Rıfat, SDG’nin Fırat Nehri’nin batısında kontrol ettiği son iki büyük bölgeydi.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, 9 Aralık sabahı yaptığı basın açıklamasında şöyle konuştu:

“Dün Menbiç’te gördüğümüz gibi Kürtlere yönelik saldırılar durdurulmalı! Bunu ABD yönetimindeki dostlarımızla ve diğer ülkelerle görüşüyoruz. Uluslararası toplumun IŞİD’e karşı cesurca savaşan ve aynı zamanda Suriye’de istikrar sağlayan güç olanlara karşı ahlaki bir yükümlülüğü var.”

Peki İsrail’in son çağrısı Kürtlere desteği ve Türkiye açısından ne anlama geliyor?

Megan Suffcliffe bu soruya, İsrail hükümetinin 2017’de Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) kurulmasına destek verdiğini ve bölgeyle gayri resmi ilişkilerini sürdürdüğünü hatırlatarak yanıt veriyor.

Suffcliffe, “SDG resmi olarak tanınan bir bölgesel yönetim ya da devlet kurarsa, İsrail muhtemelen benzer ilişkiler kuracaktır” diyor.

Ancak bunun özellikle SMO ile çatışmalar sırasında SDF’ye “doğrudan destek anlamına geleceğini düşünmediğini” söylüyor.

Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde Türkiye dış politikası uzmanı Gallia Lindenstrauss da bu görüşe katılıyor.

Gideon Saar’ın mevcut İsrail hükümetinde “Kürtler lehine en yüksek sesle konuşan kişi” olduğunun altını çiziyor.

Lindenstrauss, bununla birlikte İsrail’in Suriye’nin kuzeydoğusundaki dinamiklere ilişkin anlayışının ülkenin orta ve güney bölgelerine kıyasla daha az geliştiğini savunuyor:

“İsrail’in ABD güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusunda kalmasını istediği açık, ancak bu yönde Washington’a yönelik diplomatik çabaların ötesinde, İsrail’in aktif olarak yapacağı herhangi bir hamlenin Suriye’nin kuzeyinde olup bitenler üzerinde büyük etkileri olacağına inanmak zor.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu