Makaleler

“Sosyal Kaynaşma ve Kürtler: Coğrafi Farklılıklar”

Serbestiyet yazarlarından Atilla Aytemur bugünkü yazısında gündemin sıcak haberi olan ”HDP’nin PKK ile organik bir ilişkiye sahip olduğu iddiası yeniden siyasetin merkezine yerleşmesini”makalesinde konu aldı.

Makalenin tamamı şöyle:

”Kürt meselesi ulusal siyasete konu ve bölgeye odaklı bir sorun olmaktan çıkarak, kentleşen ve ülke çapında farklı coğrafi örüntüler gösteren bir toplumsal ayrışma/kaynaşma meselesine dönüşmüştür.”

Çözüm süreci zamanları… Kürt sorununa çözüm arayışlarının en hareketli olduğu günler… Yurt içinde ve yurt dışında ve yurt içinde bir hayli girişim söz konusu. Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ciddi umut doğmuş. Muhalefetin ‘Habur Olayı’na sert tepkisi ve ‘Oslo Görüşmeleri’nin ifşası yine de havayı fazla etkilemiyor.

AK Parti’nin çabalarının samimiyetinden kuşku duyanlar azınlıkta görünüyor.

Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu da, sorunun çözülmesi ve ondan kaynaklanan dertlerin artık geride kalmasından yana.

O atmosfer içerisinde üç akademisyen, ardında muazzam bir tarihsel, siyasal, kültürel birikim olan bu sorunun, ülke coğrafyası sınırları içerisinde iki toplum üzerinde, Türkler ve Kürtler üzerinde yarattığı etkiyi ortaya çıkarmanın peşine düşüyorlar.

Ülkedeki iyimser ve ılımlı iklim de bu zorlu konuda saha araştırması yapmayı hayli teşvik ediyor. Nitekim TÜBİTAK da zamanın havasına uyarak bu araştırmayı destekliyor.

Saha araştırması 2011-2012 yılları arasında yapılıyor ve raporu da 2013 yılı başlarında yazılıyor.

Ne var ki, bir süre sonra hava tersine dönüyor, barış ve çözüm umudu başarısızlığa uğrayıp tıkanıyor. Süreç hem iktidar hem de Kürt siyasetince noktalanıyor. Sonrası malum, baskı ve inkâr dönemi. 

Üstelik bu dönemi 7 Haziran 2015 seçimlerinin bariz baskıyla yenilenmesi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, faşizan milliyetçi ve İslamcı Cumhur İttifakı’nın kurulması, Anayasa’nın dayatmayla değiştirilerek, bütün yetkilerin tek adamda toplandığı başkanlık sisteminin getirilmesi takip etti.

Türkiye, artık devletle iç içe geçmiş bir partinin ve onun başındaki tek adamın yönetiminde, demokrasinin ve insan haklarının olmadığı, TBMM’nin elinin kolunun bağlandığı, bağımsız yargının ortadan kalktığı, adalet ve özgürlüğün uzak hayal olduğu bir ülke.

Güvenlikçi zihniyet AK Parti iktidarının ve ortağının vazgeçilmez tercihi haline geldi. TV haberleri yurt içinde ve güney sınırlarının altında “etkisiz hale getirilen terörist” sayılarıyla süslenir oldu.

Şimdi Kürt kimliğinin tanınması ve anayasal taleplerinin gerçekleşmesi için demokratik siyaset zemininde faaliyet gösteren, 6 milyon seçmenin temsilcisi HDP’nin kapatılması için, iktidar ve ortakları gün sayıyor.

Siyasal şartların tamamen değişmesine rağmen, Türkiye için konunun ne anlama geldiğini iyi bilen genç akademisyenler Doç. Dr. Betül Duman Bay, Doç. Dr. Mustafa Kemal Bayırbağ ve Doç. Dr. Osman Alacan yukarıda söz ettiğim araştırmalarını “Sosyal Kaynaşma ve Kürtle-Coğrafi Farklılıklar” başlığıyla, kitap olarak yayınladılar.  

Her ne kadar bu araştırma barış rüzgârlarının estiği, toplumun gelecek hakkında olumlu beklentiler içinde olduğu döneme dair verileri ortaya çıkarmış olsa da, kadim Kürt sorununun temel özelliklerini ve Türkiye coğrafyasında aldığı şekillenmeleri öğrenmek ve anlamak bakımından, değeri ve önemini halen koruyor.

Yazarlar giriş bölümünde “HDP’nin 2012’de kurulmasından sonra özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ortaya çıkan iki partili siyasi yapı ve çözüm süreci Kürt meselesinin ve onun altında yatan sosyal kaynaşma/ayrışma meselesinin hem akademik, hem de siyasi alanda daha kapsamlı ve soğukkanlı bir biçimde ele alınması sonucunu doğurdu” tespitinde bulunuyor, ama uzun süreli bir tartışma ortamının yaşanamadığına dikkat çekiyorlar.

Haklılar; parlamento, asıl olarak da muhalefet işin içine katılmadı. Çözümün dilini, hızını ve tarzını bulmada önem taşıyan toplumsallaştırma tam olarak gerçekleşmedi. Yaklaşan seçimler nedeniyle, iktidar partisinin özellikle HDP ve Kürt seçmenden beklentileri, sürecin akamete uğramasına yol açan temel faktörlerden biri olarak öne çıktı.

“Sosyal Kaynaşma ve Kürtler” araştırmasının saha çalışması 2011-2012 yıllarında Mersin ve İstanbul’da çeşitli yaş, inanç, etnik köken, siyasal eğilimden 1829 kişiyle yüz yüze ve derinlemesine görüşmeler şeklinde yapıldı.

Araştırmacıların ortaya çıkan önemli bulgularından biri Kürt sorununun dört farklı coğrafi örüntüye sahip olduğudur. Bunlar, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Diyarbakır, Batman ve Şırnak’ın içinde yer aldığı Doğu-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Çankırı, Yozgat, Kayseri ver Samsun’un bulunduğu Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgesi, Kürtlerin kitlesel olarak göç ettiği Adana, Mersin ve Antalya’nın dahil olduğu büyük kıyı şehirleri ve İstanbul, İzmir ve Ankara’yı kapsayan metropoller.

Bu tespitten hareketle araştırmacılar, Kürt meselesinin artık kentleşmiş, Türkiye’nin coğrafyasına ilişkin ve ülkenin farklı bölgelerinde farklı sosyo ekonomik ve politik biçimler alan bir mesele olduğuna dikkat çekiyorlar.

HDP’nin kuruluşunu da bu bağlamda gören araştırmacılar şöyle bir değerlendirme yapıyorlar:

“HDP’nin parti programı tam da kendisinden önceki etnik kimlik siyasetinin ana eksen olmaktan çıkarıldığını, sol-sosyalist partiler, entelektüeller ve diğer bileşenlerle yeni bir demokratik tahayyül ve yön değişimi anlamına gelen Türkiyelileşme siyasetinin hedeflendiğini göstermekteydi. Bu bağlamda bu dönem kurumsallaşmış Kürt siyasetinde coğrafi bir kayma yaşanmış ve Türkiye’nin tümü bu siyasetin ilgi ve faaliyet alanı olarak hedeflenmişti. Bu, projenin önemli bulgularından bir tanesinin farkına varıldığı ve Kürt meselesinin bölgesel ve etnik kimliğe dayalı bir sorun olarak tartışılmaktan vazgeçildiği anlamına geliyordu.”

Sonuç bölümünde ise araştırmacılar ”Kürt meselesi ulusal siyasete konu ve bölgeye odaklı bir sorun olmaktan çıkarak, kentleşen ve ülke çapında farklı coğrafi örüntüler gösteren bir toplumsal ayrışma/kaynaşma meselesine dönüşmüştür” tespitiyle dikkat çekiyorlar.

Araştırmacılar ayrıca, Türkiye’nin bugün geldiği noktadan hareketle, “2013’ten bu yana ülkemizde yaşanan gelişmeler bu ılımlı iklimin ortadan kalkmasına yol açtı. Bunun sonucunda DTP’den başlayarak HDP’ye uzanan siyaset çizgisinin PKK ile organik bir ilişkiye sahip olduğu iddiası yeniden siyasetin merkezine yerleşti ve siyasal kutuplaşmanın ana eksenlerinden biri oldu. Bu minvalde HDP’nin Türkiyelileşme siyasetinin önündeki en büyük zorluğun PKK ile ilişkisi üzerinden ortaya çıktığı ve bu durumun milliyetçi ve devlet merkezli olarak inşa edilen siyaset alanında demokratik siyaset imkânını daralttığı görülmektedir” diyorlar.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu