Seçim sonuçlarını ne belirledi?
Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turu bitti. Çok açık seçik bir netice var ortada: Büyük bir farkla kaybedeceği; en azından 5- 6 puan farkla kaybedeceği söylenilen ön görülen Recep Tayyip Erdoğan, bütün bu tahminlerin üzerinde yüzde 49,5 oy alarak birinci turu tamamladı.
Halbuki anlı şanlı kamuoyu araştırma şirketlerinin işte Konda’dan Metropol’e, Gezici’den Sayın İbrahim Uslu’nun değerlendirmelerine kadar bundan önceki dönemde kamuoyu tarafından ciddi olarak bilinen bütün anket firmalarının öngörüleri boşa çıktı.
Ve ne yazık ki bunlardan hiçbirisi de henüz bu saate kadar çıkıp halktan özür dilemedi.
İki ihtimal var:
Bir, ya bu işi bilmiyorlar, çıkıp söylemeleri lazım; “Kardeşim biz demek ki bu işi bilmiyormuşuz.”
İki, biliyorlardı ama halkı yanlış manipüle ettiler.
Bu tabii -eski tabirle- çok daha büyük bir cürüm.
Kamuoyuna ciddi bir özür borçları var.
İkincisi de hiçbir gerekçe eski tabirle mazeret yenilginin üzerini örtemez, başarıyı gölgeleyemez.
İşte hala “oylarımız çalındı” diyen, 40 yıllık masalları okuyan, zeka seviyeleri sorunlu bir sürü insan var muhalefette.
Sonuçları doğru düzgün inceleyeceklerine, doğru düzgün neticeler çıkaracaklarına, kendilerine çeki düzen vereceklerine, nerede hata yaptık diyeceklerine, hala onlar da işte utanmaz anketçiler gibi abuk subuk laflarla durumu geçiştirmeye çalışıyorlar.
Altan Tan Independent Türkçe’de seçim sonuçlarına dair yorumunda bulunduğu yazıya şöyle devam ediyor:
Tabii ben bu seçim sonuçlarıyla ilgili çok daha derin analizler yapabilirim. Çok daha uzun konuşabilirim, yazabilirim. Ama böyle çok entelektüel, çok sosyolojik, sosyopolitik cümleler kurmak hiç içimden gelmiyor.
Bilmediğimden değil; halk tabiriyle, bu seçimlerde hak, hukuk, adalet patates soğan “out”; vatan, millet, ülke bütünlüğü, beka, din, iman “in” oldu.
Tabii bu ülke açısından doğru bir gelişme mi?
Maalesef değil. Yani bu kadar olumsuz şartlara rağmen öyle bir strateji ortaya konuldu ki;
“Ülke elden gidiyor”, “vatan millet bölünüyor”, “dinsiz, imansız, kitapsızlar geliyor”, “Eğer bunlar gelirse hem memleket bölünecek hem vatan elden gidecek hem hudutlarımız, tarumar olacak, beka sorunumuz ortaya çıkacak ve dilimiz, imanımız da elimizden gidecek.”
E peki böyle bir tehlike cidden var mıydı?
Bana göre yoktu.
E peki muhalefet niye bunu anlatamadı?
Ha Allah var, muhalefet, özellikle HDP, PKK üzerine düşeni yaptı.
Biri çıktı -Diyarbakır adayı- “Afrin’i geriye alacağız” dedi.
Öbürü Kandil’den her gün yayın yaptı; “Ertesi gün bütün zindanlar boşalacak. Eğer ülkede yönetim değişmezse iç savaş başlayacak” dedi.
Sayın Erdoğan’ın aradığı ne kadar malzeme varsa altın tepside önüne konuldu.
Değerli arkadaşlar 45 senedir bu ülkede aynı tiyatro oynanıyor.
Bu seçimlerin sonucunu Kürt sorunu belirleyecek demiştik. Dikkat edin, Kürtler veya Kürt oyları değil; Kürt sorunu.
Peki, niye tersinden belirledi?
Türk milliyetçiliği şaha kalktı.
Devletçilik, otoriterlik tavan yaptı.
Millet patatesi, soğanı, işsiz çocuğunu, haksızlığı, usulsüzlüğü, yolsuzluğu hiç kale bile almadı.
Ve gösterilen öcüden korkarak annesinin, babasının kucağına atladı.
45 yıldır ülke böyle yönetiliyor. Bir PKK var, bir şiddet ve terör sürekli halkın gözüne sokuluyor.
12 Eylül’ün de gerekçesi bu. Ondan sonraki faili meçhullerin de gerekçesi bu.
Sürekli halkın, doğru düzgün bir yönetim arayışının önüne bu tehlike konuluyor ve bu tehlike gerekçe gösterilerek mevcut düzen devam ediyor.
İşte yıllar önce HDP’de üç dönem milletvekilliği yaptığım dönemde de hemen hemen her gün;
“Şiddetin, savaşın, silahın dönemi bitti”, “PKK bu şekilde devam ettiği müddetçe ülkenin demokrasisi zehirleniyor ve değişim mümkün değil. Mutlaka bunun devreden çıkması lazım” dedim.
Hem dostlar hem de akılsız dostlar tarafından maalesef diskalifiye edildim.
Aynı oyun maalesef aynı şekilde devam ediyor.
Ne zaman biteceğini de bilmiyoruz maalesef.