Analiz

Ruşen Çakır yazdı: Kılıçdaroğlu’nun başarı olarak gösterdiği 25 milyon oydan geriye ne kaldı?

14 Haziran seçimlerinin ardından 1 ay geçmek üzereyken CHP seçim yenilgisini kabullenmenin ötesinde başarı olarak gören Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinin değerlendirdiği Ruşen Çakır’ın Medyascope’taki yazısını aktaralım:

Kılıçdaroğlu’nun başarı olarak gösterdiği 25 milyon oydan geriye ne kaldı?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz salı günü partisinin TBMM Grubu’nda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Anlatmaya çalıştığım şey, 25 milyonu bir araya getirmenin başarısının sadece bana, yani bir lidere ait olmadığıdır. Bizler, yani hakkın yanında olanlar, haklının yanında olanlar, insanların kimliğini, inancını, yaşam tarzını siyaset malzemesi yapmayan 25 milyon kişiyiz biz. Eğer tüm kara propagandaya, yapılan sahtekarlıklara, sermaye gücüne, sarayın kullandığı devlet bürokrasisinin gücüne rağmen haksızlığı görüp hakkın yanında yer alabilmişsek, bu başarı 25 milyonu olarak hepimizindir, hepimizin başarısıdır.”

Kılıçdaroğlu’nun 25 milyon dediği, resmi rakamlara göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turda aldığı 25 milyon 504 bin 552 oy (ilk turda bu sayı 24 milyon 594 bin 932 idi) sahiden bir başarı mıdır? Bana göre değil. Bu yazıda neden böyle düşündüğümü açıklamaya çalışacağım.

Dokuz yıl önceden az

Öncelikle yine Erdoğan’ın kazandığı önceki iki seçime göre Kılıçdaroğlu çok büyük bir ilerleme kaydetmiş değil. Örneğin ilk turda kazandığı 2014 seçimlerinde Erdoğan oyların yüzde 51.79’unu almıştı; yani son seçimlerin ilk turundan 2 puan az, ikinci turundan yarım puan fazla. Son seçimlerden farklı olan muhalefetin karşısında bölünmüş olmasıydı: Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38.44, Selahattin Demirtaş ise yüzde 9.76 oy almıştı. Görüldüğü gibi ikisinin toplam oyu Kılıçdaroğlu’nun her iki turda aldığı oydan fazla. (İhsanoğlu gibi sönük bir ismin o seçimlerde 17 milyon 587 bin oy almış olması zamanında çokça eleştirilmişti, sonradan yaşanan iki seçime bakılırsa hiç de az olmadığı görülüyor.) Yani Kılıçdaroğlu için bir başarı söz konusuysa o da bir şekilde HDP’yi bu sefer aday çıkarmayıp kendisini desteklemesini sağlaması oldu.

Kılıçdaroğlu İnce’den daha başarılı mıydı?

Beş yıl sonra Muharrem İnce, İhsanoğlu’ndan biraz daha az oy alabildi ama Erdoğan karşısında muhalefetin adayı olarak kendisine ek olarak sadece Demirtaş değil, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu da vardı. Erdoğan’ın 26 milyon 325 bin oyuna karşılık bu dört muhalif adaylar toplam 23 milyon 200 bine yakın oy aldı. İnce CHP oylarından sekiz puan fazla almış olmasını kendi başarısı olarak göstermek istedi ancak partilerin milletvekili seçimlerinde aldıkları oylara bakılırsa, özellikle İYİ Parti ve HDP seçmenlerinin bir bölümünün Erdoğan karşısında daha güçlü olan İnce’ye oy vermiş oldukları görülüyor. 

Peki Kılıçdaroğlu’nun İnce’ye göre bir başarısı söz konusu mu? Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti, HDP ve SP’nin ayrı aday çıkarmasını engellemiş olması bir başarı olarak görülse de, seçmen sayısındaki doğal artışı devre dışı bırakırsak, beş yıl içinde Erdoğan karşısındaki seçmen sayısını pek artırabilmiş olduğu söylenemez. 

İttifak var ittifak var

Sonuçta Kılıçdaroğlu’nun 25 milyon oyu bir başarı olarak sunması çok inandırıcı değil. Erdoğan karşısındaki aday sayısını azaltınca ona karşı olan seçmen sayısını otomatik olarak artırmış olmuyorsunuz; yaptığınız Erdoğan karşıtı oyların tek adayda toplanmasından ibaret oluyor. Kaldı ki Sinan Oğan gibi aslında çok da güçlü olmayan bir adayın ilk turda yüzde 5’ten fazla oy alabilmesi, ikinci turda da bunların neredeyse yarısının Erdoğan’a gitmesi, esas olarak muhalefetin, yani Kılıçdaroğlu’nun yetersiz kalması nedeniyledir.

Ortada açık bir başarısızlık var. Bunun muhalefetin başta Kılıçdaroğlu olmak üzere önde gelen aktörlerinin pek yüzleşmek istemediği birçok nedeni var. Ama galiba en önemlisi ittifak mimarisinin yanlış kurulmuş olması. Örneğin başta İYİ Parti olmak üzere Millet İttifakı partilerinin seçmenlerinin hatırı sayılır bir bölümünün Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ellerinin gitmediğini duyuyor, biliyoruz. HDP seçmeni pek fire vermese de bu partinin Kılıçdaroğlu’na açık desteğinin Erdoğan’ı güçlendirmiş olduğu da anlaşılıyor. Hatta bu nedenle gerek CHP, gerek HDP çevrelerinde “Keşke ilk turda HDP aday çıkarsaymış” yollu değerlendirmeler yapılıyor. 

İşin ilginç yanı, kurulan açık ve örtülü ittifaklar muhalefetin potansiyel gücünü azaltırken Erdoğan’ın ittifak stratejisiyle elini güçlendirmiş olması. Öncelikle Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR’ı Cumhur İttifakı’na katmasını, ardından Sinan Oğan’ı “Cumhur’un elemanı” yapmasını kastediyorum.

Bundan sonrası

Aynı konuşmada Kılıçdaroğlu şunları da söyledi: “Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında olsam da olmasam da birleştirdiğimiz bu 25 milyonluk demokrasi kitlesi, hakkın yanında duranların kitlesi olacak ama hiçbir zaman bir liderin güdümünde olmayacaktır.” 

Bu cümlede iki vahim yanlış olduğunu düşünüyorum. Öncelikle “25 milyonluk demokrasi kitlesi” tanımı sakıncalı, Erdoğan’a oy vermiş olanları kestirmeden demokrasi karşıtı ilan etme riski içeriyor. Eğer 25 milyon 27 ya da 30 milyon olmadıysa bu eksik 2 ya da 5 milyon seçmenin demokrasi karşıtı olmasından değil Kılıçdaroğlu’nun kendilerini ikna edememesindendir. 

Ama daha önemlisi başlığa taşıdığım soru: Kılıçdaroğlu’nun başarı olarak gösterdiği 25 milyon oydan geriye ne kaldı? Bir kere seçim öncesi kurulmuş olan açık ya da örtülü ittifaklardan geriye hiçbir şey kalmadı. Millet İttifakı partilerinin milletvekilleri TBMM’de kritik konularda ana muhalefet partisi CHP ile birlikte hareket edecekler mi? Meçhul. Yerel seçimlerde özellikle büyükşehirlerde açık ve örtülü ittifaklar kurulabilecek mi? Çok zor, HDP şimdiden her yerde kendi adaylarını çıkaracaklarını duyuruyor, İYİ Parti ittifaka pek hevesli gözükmüyor, diğer partileri de kimse fazla umursamıyor.

Kurumsal muhalefeti bir kenara bırakalım, şu ağır seçim yenilgisinden sonra 25 milyonun nasıl savrulmuş olduğunu Kılıçdaroğlu ve diğerleri görmüyor, bilmiyor olabilirler mi? Şu ana kadar geçen süre zarfında yaşanan hayal kırıklıklarını, umutsuzlukları gidermeye, muhalif seçmeni yeniden ayağa kaldırmaya katkıda bulunabilecek herhangi bir adım atamadıkları, hatta atmaya bile yeltenmedikleri ortada değil mi?

Galiba önce yenilgiyi kabul etmek, hatta bunu bir hezimet olarak tarif etmek ve samimi bir şekilde nerelerde yanlış yapıldığını şeffaf bir şekilde sorgulamak gerek

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu