Makaleler

Parlamento seçimlerinin ardından Lübnan, Irak senaryosuna doğru mu gidiyor?

Lübnan parlamento seçimlerinin sonuçları, Parlamento’daki güç dengesinde somut bir değişikliğe neden oldu ve bu, bazı uzmanların, yaşananlara benzer bir hükümet ve cumhurbaşkanlığı “boşluğu” korkusuyla ”Lübnan’ın Iraklaşması” olarak görülmeye başlandı.

Lübnan’da parlamento seçimlerinin sona ermesi ve sonuçlarının açıklanmasıyla belirli bir çoğunluğun bulunmadığı bir parlamento oluşmuş ve Değişim Güçleri on üç sandalye elde ederek önemli bir zafer kazanmıştır. Fakat Lübnan, yeni başbakan, parlamento başkanı ve cumhurbaşkanı seçimi yanında ülkeyi boğucu ekonomik krizden çıkarmak için Dünya Bankası ve hibe veren diğer ülkelerle bir anlaşmaya varılması gibi çeşitli zorluklarla karşı karşıya bulunmaktadır. Lübnan’daki siyasi partiler seçim sürecine siyasi ve askerî çatışmaların bölgesel durumunu yansıtan eski ve yeni ittifaklarla girmişlerdir. Nitekim bölgede, bir tarafta Irak ve Lübnan’daki siyasi güçler ve milisler, İran ve Suriye’yi kapsayan “direniş ekseni”, diğer tarafta Körfez ülkeleri, ABD ve İsrail arasında siyasi ve askerî çatışmalar yaşanmaktadır.

Son yıllarda Lübnan’da gelişen iç kutuplaşma (veya bölünme), en yüksek seviyelere ulaşarak Ağustos 2020’de Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlama ve Ekim 2021’de Beyrut’ta yaşanan çatışmalarda olduğu gibi güvenlik sıkıntılarına neden olmuştur. Öte yandan bazı iç değişiklikler de seçimlerin yerel düzeyde daha önemli hâle gelmesine katkıda bulunmuştur. Bu değişikliklere örnek olarak, Sünni kanadın liderliğine alternatif olarak Eşref Rifi ve Bahaa Hariri’nin ortaya çıkması, Gelecek Hareketi ve lideri Saad Hariri’nin seçimlere girmemesini verebiliriz.

Seçim Sonuçlarının Hizbullah ile Müttefiklerine Etkisi
Hizbullah, Emel Hareketi, Özgür Yurtsever Hareketi ve bazı başka partileri kapsayan “8 Mart İttifakı”, bu seçimde parlamento çoğunluğunu kaybetmiştir. Nitekim ittifakın 2018 seçimlerinde 128 sandalyeli parlamentoda elde ettiği 71 sandalye son seçimlerde 61’e düşmüştür. Şii ikilisi (Hizbullah ve Emel Hareketi) Şiilere tahsis edilen 27 sandalyenin tamamını (Hizbullah 13 ve Emel Hareketi 14) kazanmış olsa da birkaç sandalyeyle çoğunluğu elinden kaçırmıştır. 17 sandalye elde eden Cibran Basil liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareketi ise Lübnan Kuvvetleri’nin 19 sandalye kazanmasıyla en büyük Hristiyan blokunun temsilini kaybetmiştir. Özgür Yurtsever Hareketi’nin bu kayba uğramasının nedeni ise genel olarak Lübnanlı ve özel olarak Hristiyan seçmenlerin partiyi devlet yönetimindeki başarısızlıktan sorumlu tutmasıdır. Nitekim parti, Ekim 2019’da Lübnan’da patlak veren gösterilerde açıkça görüldüğü üzere, o dönemde önemli bakanlıkları elinde tutmaktaydı. Örneğin, partinin 10 yıl boyunca Enerji Bakanlığını tek başına yönetmesi sonrasında genel olarak enerji ve özel olarak elektrik sektörlerindeki kötüye gidiş, bir yandan Lübnanlıların öfkelenmesine neden olurken diğer yandan partinin böylesi önemli bir meseleyi yönetmekten aciz olduğunu ve bu sektöre büyük paralar harcanmasına uyguladığı acil çözümlere rağmen başarısız olduğunu göstermiştir. Ayrıca Mişel Avn’ın yerini alan Cibran Basil’in partinin liderliğini tekelleştirmesi, partinin destekçileri içerisinde karşıt akımlar doğurmuş, partililerin bazıları Değişim Güçleri’ne katılmanın yanı sıra başka partiler kurmuşlardır. Bu durum Lübnan Kuvvetleri adayı Ghiath Yazbek’in karşısında Basil’in kendi seçim bölgesinde (Batroun’da) ikinciliği elde etmesinde kendini göstermiştir.

Öte yandan, Esad rejimi yanlısı ve Hizbullah’la müttefik birçok mezhepten geleneksel siyasi figürlerin kaybetmesi de meclis çoğunluğunun kaybedilmesinin bir başka nedeni olmuştur. Nitekim Talal Arslan ve Wiam Wahhab, Batı Lübnan seçim bölgesinde, Değişim Güçleri’nin adayı Mark Daou ve 8 Mart İttifakı’ndan bir aday karşısında başarısız olmuşlardır. Ayrıca Eski Meclis Başkan Yardımcısı Elie Farzali İkinci Bekaa Seçim Bölgesi’ndeki sandalyesini ve Ömer Karami İkinci Kuzey Seçim Bölgesi’ndeki sandalyesini kaybetmiştir. Aynı şekilde Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi Başkanı Asaad Hardan da Değişim Güçleri’nin adayı Elias Jarada’nın karşısında Üçüncü Güney Seçim Bölgesi’ndeki sandalyesini kaybetmiştir. Marada Hareketi ise Tony Franjieh ve William Tawk lehine sadece iki sandalyeyle yetinmiştir.

Bu sonuçlar, Hizbullah ve müttefiklerini önümüzdeki dört yıl boyunca birçok sorunun beklediğini göstermektedir. Bu sorunların başında, Özgür Yurtsever Hareket ile Emel Hareketi ittifakının içerisinde 2019’da başlayan ihtilaflar gelmektedir. Nitekim bu ihtilaflar, Hizbullah’ın Mar Mikhael Anlaşması’ndan bu yana Özgür Yurtsever Hareket ile kurduğu ittifak sayesinde aldığı Hristiyan desteğini kaybetmesine neden olmuş ve ittifakın geleceği hakkında soru işaretleri uyandırmıştır.

Hükûmet düzeyinde ise bir başbakan seçme sorununa ek olarak müttefiklerin seçim bloklarını kaybetmesi, onların bakanlık kotalarından çıkmaları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla yasa tasarılarını parlamentodan geçirmek veya sunulanları reddetmek, bağımsız adaylarla veya Değişim Güçleri ile daha sıkı ilişkiler kurmaları gerektiği anlamına gelmektedir. Gelecek Hareketi lideri Saad Hariri ile önceden sağlanan mutabakat, onun başbakanlık görevine seçilmesine yol açmıştır. Ancak Hariri’nin seçimlere katılmayı reddetmesiyle Gelecek Hareketi Partisi blokunun bir grup bağımsız adaya dağılmasına neden olmuştur. Bu durum Hizbullah’ın daha az bakanlık elde etmesine neden olacak ve onu başbakanlık için başka bir adayı kabul etmeye zorlayacaktır. Bunlar, daha önce sert pozisyonlar alan Hizbullah’ın vermeye alışık olmadığı tavizlerdir. Öte yandan Dünya Bankası ile yapılan anlaşmaya bağlı çözümlerin gıyabıyla Lübnan’da yaşanan ekonomik kriz devam etmektedir. Tüm bu faktörler, Lübnan halkının geri kalanıyla birlikte ekonomik krizin acısını paylaşan Hizbullah destekçilerinin öfkesini daha da güçlendirebilir. Bu öfkenin belki de en belirgin göstergesi, Bekaa’da %26 ile güneyde %32 civarında olan Şii çoğunluklu bölgelerde seçime düşük katılımdır.

Lübnan Kuvvetleri’nin 19 Sandalye Alması ve En Büyük Hristiyan Blok Hâline Gelmesi
Samir Ca’ca liderliğindeki Lübnan Kuvvetleri Partisi, Gelecek Hareketi’nin seçimleri boykot etmesinden ve Hizbullah’ın silahını reddeden sloganlardan yararlanarak seçimlere mezhepler arası ittifaklarla girmiştir. Nitekim partinin kuzeydeki ve Lübnan Dağı’ndaki seçim listelerinde, bazıları parlamentoya girebilen Sünni ve Şii adaylar yer almıştır. Lübnan Kuvvetleri’nin seçimlerde önemli bir zafer elde etmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. Bunların en önemlileri arasında, Hristiyanlar başta olmak üzere halkın Özgür Yurtsever Hareketi’ne duyduğu öfke yer almaktadır. Nitekim bu öfke neticesinde Hristiyanların önemli bir bölümünü, Lübnan Dağı ve kuzeyde Lübnan Kuvvetleri Partisi’ne oy vermeye itmiştir. Lübnan Kuvvetleri’nin Hizbullah’ın Lübnan’daki politikalarını reddeden söylemleri de Suudi desteği almasına katkıda bulunmuştur ve bu destek sonucunda, özellikle Beyrut ve kuzey bölgesinde Gelecek Hareketi’nin eski destekçilerinin oylarını almasını sağlamıştır. Ekim 2019 gösterilerinin ardından Lübnan Kuvvetleri’ne bağlı bakanların istifa etmesi, hükûmetin performansını reddetmesi ve Değişim Güçleri’ne karşı bir pozisyon almaması halkın sempatisini kazanmasını sağlamıştır. Özgür Yurtsever Hareket ise hükûmet içerisinde kalmaya devam ederek halkın daha fazla öfkesini toplamasına neden olmuştur. Seçim sonuçlarının açıklanmasından saatler sonra Lübnan Kuvvetleri, Emel Hareketi lideri Nabih Berri’nin parlamento başkanlığına devam etmesini istemediğini alenen açıklamıştır. Bu açıklama, Samir Ca’ca’nın en yüksek Hristiyan temsiline sahip olmasına dayanarak cumhurbaşkanlığına aday olması ve partinin sert bir söylem benimsemeye devam etmesi anlamına gelmektedir. Nitekim bu söylem, Avn’ın 2018’de diğer bağımsız adaylar aleyhine cumhurbaşkanlığına ulaşmak için kullandığı söylemin aynısıdır. Ancak Hizbullah örneğinde olduğu gibi, Lübnan Kuvvetleri’nin ve müttefiklerinin seçimde elde ettikleri, bağımsız temsilciler ve Değişim Güçleri temsilcilerine taviz vermeden kararları meclisten geçirmeye izin veren istikrarlı bir çoğunluk anlamına gelmemektedir. Belki de Lübnan Kuvvetleri, özellikle de daha önce Hariri’ye bağlı olan ve bu kez parlamentoya Lübnan Kuvvetleri ile ittifak içerisinde ulaşan Sünni milletvekillerinin varlığıyla 2018’den bu yana süregelen Gelecek Hareketi lideri Saad Hariri ile çatışma hâlinde kalabilir.

Değişim Güçleri: Siyasi Süreçteki Yeni Oyuncu
Lübnan, toplumu iktidarda bulunan siyasi sınıfın politikalarına karşı gösteriler düzenlemesine sevk eden ve 2019’un sonundan bu yana devam eden bir ekonomik kriz yaşamaktadır. Gösterilerde “Küllühüm yani küllühüm” (Hepsi birbirinin aynı; al birini, vur ötekine) sloganlarıyla halk, Hizbullah, Emel Hareketi, Özgür Yurtsever Hareket, Gelecek Hareketi, İlerici Sosyalist Parti ve Lübnan Kuvvetleri olmak üzere 2005 yılından bu yana art arda gelen hükûmetlerde yer alan 6 siyasi partiyi ülkenin geldiği durumdan ve Lübnan lirasının %90’dan fazla değer kaybetmesinden sorumlu tutmuştur. Nitekim kriz, Lübnanlıların yaklaşık %70’ini yoksulluğa itmiş ve buğday, yakıt ve ilaç başta olmak üzere ham madde kıtlığına neden olmuştur. Gösteriler, gençlerin katılımı, yaşamsal talepler ve mezhepler arası olmaları açısından 2011’deki Arap Baharı protestolarına benzemiştir.

Değişim çağrısında bulunan güçlerin adayları 13 sandalye kazanarak büyük bir atılım gerçekleştirmiştir. Bu gelişme seçmenlerin geleneksel partilere ve şahsiyetlere karşı olan huzursuzluğunu ve ülkeyi mevcut durumundan onları sorumlu tuttuğunu göstermiştir. Bu atılım, Elias Jarada ve Firas Hamdan’ın, Hizbullah’ın müttefiklerinin uzun süredir kazandığı üçüncü güney bölgesinde iki sandalye elde etmesiyle temsil edilmiştir. Ayrıca Değişim Güçleri listesinden dördüncü Lübnan Dağı seçim bölgesinden üç aday, birinci ve ikinci Beyrut seçim bölgesinden dört aday ve ikinci kuzey seçim bölgesinden iki aday sandalye seçimleri kazanmayı başarmıştır.

Değişim Güçleri, seçim vaatlerini yerine getirebilme ve seçmenlerinin taleplerini karşılayabilmede ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Belki de bu zorluklar Arap Baharı protestolarının karşılaştığı zorluklara benzemektedir. Nitekim Arap Baharı olaylarında değişim çağrısında bulunanlar, geleneksel siyasi sınıfın ve onun sembollerinin yerini alacak gerçek bir ulusal liderlik oluşturamamışlardır. Buna ek olarak, Değişim Güçleri’nin, Hizbullah’ın silahı konumundaki medeni nikah ve sivil devlet gibi siyasi ve sosyal konulara yönelik duruşu, her kesimden seçmeni çeken birleşik bir siyasi tavır ve seçim programı oluşturması ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Böylelikle, kendi aralarında yarışan muhaliflerin seçim listelerinin sayısı artmıştır. Nitekim bu listeler tek bir seçim bölgesinde 4 listeye ulaşarak değişim isteyen seçmen oylarının dağılmasına neden olmuştur.

Değişim Güçleri yolsuzluğa ve yolsuzluğu koruyan siyasi sınıfa karşı sloganlar benimsemişken, şimdi ise kendisini parlamentoda geleneksel güçlerle yan yana bulmaktadır ve artık onlarla uzlaşmaya ve belki de ittifak kurmaya ve önümüzdeki dönemlerde onlara taviz vermeye mecbur kalacaktır. Bu uzlaşmalar, bakanların ve cumhurbaşkanının seçimi sırasında ve ekonomiyle yaşam standartlarını iyileştirmek için gerekli yasaların çıkarılması sırasında yaşanacaktır. Belki de gerçek ve sürdürülebilir reformu uygulamaya başlayamaması hâlinde, Değişim Güçleri geleneksel siyasi güçlerle çatışmak zorunda kalacaktır.

Lübnan meselesinin bazı gözlemcileri, Lübnan’da yaşanan krizlerin sebeplerinin kronik ve yapısal olması, liderlerle siyasi partilerin isimleriyle sınırlı kalmaması nedeniyle Değişim Güçleri’nin Lübnan’ın yaşadığı krizleri çözebilecek sihirli bir değneğe sahip olmadığı konusunda uyarmaktadır. Bu krizler, bölgesel dönüşümlerden etkilenen siyasi iklimle de organik olarak bağlantılıdır. Hizbullah karşıtlarına göre bu meselelerden biri de Lübnan’daki ekonomik krizin en önemli nedenlerinden birini oluşturan, Hizbullah’ın silahlı bir örgüt olmasıdır. Nitekim Batı ve bazı Arap ülkeleri, bu nedenle Lübnan’ın krizlerinden çıkmasına yardım etmeyi reddetmektedir. Bu nedenle, mevcut krizi çözmek için Değişim Güçleri ve temsilcileri önemli siyasi başlıklarda tutumlarını belirlemek zorundadır.

Sonuç
Parlamento seçimleri sonrasında Lübnan’ın geleceğinin nasıl olabileceği konusunda belki de en belirgin örnek Irak siyaset sahnesidir. Nitekim Irak Parlamentosunda da İran nüfuzunu destekleyen ve karşı çıkan siyasi partiler ve değişimi talep eden gençler bulunmakta ama hükûmet kurmak için gerekli parlamenter çoğunluk sağlanamamaktadır. Sonuç olarak Irak’ta hükümet kurulamamıştır ve kapsamlı bir reform süreci başlatılamamıştır. Bununla birlikte, ekonomik kriz, devletin yükümlülüklerini yerine getirememesi ve enerjiyle bankacılık sektörleri gibi önemli sektörlerdeki çöküş Lübnan’ı kendine özgü kılmaktadır. Bu nedenle, yeni bir hükümet kurma ve yeni bir cumhurbaşkanı seçme sorunu siyasi çekişmelere ve düşmanca söylemlerin tırmanmasına sebep olmaya devam edecektir. Bununla birlikte her iki taraf, bağımsız temsilcilerle anlaşmak zorundadır ve Değişim Güçleri vaatlerini yerine getirmek durumundadır.

Ekim 2021’de Irak’ta yapılan parlamento seçimleri İran yanlısı “Halk Seferberliği” koalisyonunun kaybedilmesine yol açtı ve ülke o zamandan beri yeni bir cumhurbaşkanı seçememesi ve yeni bir cumhurbaşkanı seçememesi nedeniyle iktidarı yeniden kurma sürecinde başarılı olamadı.(Ortadoğu Araştırma Merkezi)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu