Özgür Özel: Kürt sorunu yoktur demek meseleyi yarım asır geri götürmektir
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Devlet Bahçeli’nin çağrısı ve ‘çözüm süreci’ tartışmalarına ilişkin, “Özal’dan beri, Türkiye’nin 40 yıl önce aştığı ve doğru yaptığı bir mesele Kürt sorununun varlığını kabul etmek. Kürt sorunu yoktur dersen yarım asır geri götürürsün meseleyi” dedi.
Bahçeli’nin çıkışı ve çağrıları için “Demokratik değil diktatoryal bir açılım” yorumu yapan Özel bir kez daha Meclis’te toplumsal mutabakat arayışı için çağrıda bulundu. Ancak bu konuda anayasa değişikliğine mesafe koyarak, “İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik, kapsayıcı yazılabilir. Bu Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama anayasalar mutabakat metinleri ve şu anda bir anayasa değişikliği zemini Türkiye’de yok. Tayyip Bey’in bizi birkaç manevra ile çekemediği masaya bu yolla oturtmaya çalışıyorsa, iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel bazı gazete, televizyon ve internet sitelerinin Ankara temsilcilerinin Kürt sorunu tartışmalarından parti içi muhalefete, yeni anayasadan etki ajanlığı düzenlemesine, gündeme dair sorularına yanıtları özetle şöyle oldu:
‘KİŞİSEL BİR MESELE DEĞİL TOPLUMSAL BİR SORUN VAR’
Bahçeli Cumhuriyet Bayramı mesajında ‘Kürt sorunu yoktur’ dedi. Bahçeli’nin sözleri Kürt sorunu değil ‘Terör bitsin, Öcalan çıksın’ yaklaşımı içinde olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin bu sözleri için ne düşünürsünüz?
Bahçeli daha önceki konuşmasında da benzer bir şey söylemiş, bunu eleştirmiştim. Abdullah Öcalan’ın konuşması ve özgür kalmasıyla, Tayyip Erdoğan’ın da istediği anayasa değişikliğini yapmasıyla bir mesele hallolmaz. Kişisel mesele değil, toplumsal bir sorun var. Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu Devlet Bahçeli ve onu ne derse ayakta alkışlayan grubu dışında herkes kabul ediyor. Belki 1-2 aşırı sağ parti vardır. Ben daha Bahçeli konuşmadan da söyledim, biz bütün Kürtlerin sorununu çözmek ve bütün Kürtlerin kendisini eşit hissettikleri bir Türkiye istiyor, bunun için de demokrasi vaat ediyoruz. Başka hiçbir şey değil. Bu yol yürünecekse bunun için bizim iktidarımızı beklemek yerine varsa arkadaşların bu konuda bir iradeleri, birlikte, Mecliste Türkiye’nin demokrasi sorunlarını çözelim.
Çatışmalı süreçler, terör sorunu bütün dünyada nasıl çözülüyorsa öyle bir yöntemi izlemek. Bu süreçlerin dört temel unsuru olarak söylenen, şeffaflık, karşılıklı güven artırıcı adımlar, verilen sözleri tutmak ve olmazsa olmazı toplumsal mutabakat. Ben bunu şöyle özetliyorum: Şehit ailelerinin ve gazilerin gözlerine bakamayacağımız hiçbir çözümün tarafı olmayız.
‘SORUNUN VARLIĞINI KABUL ETMEDEN NASIL ÇÖZÜM ÜRETECEKSİN’
Toplumsal mutabakatın en önemli ayağı bu işin tüm siyasi partilerle Meclis’te yürütülmesi. Siyasi partilerin dahil edilmesini istedikleri sivil toplum örgütlerinin sürece dahil edilmesi.
Meclis odaklı bu süreci yürüttük ve Kürtlerin taleplerini çözdük. Kürtler de dedi ki tamam, o zaman Türkiye çok büyük bir kazanım elde etmiş olur. Devlet Bey’in dediği yöntemde büyük riskler olduğu gibi dünyada bir süreci böyle çözen ülke yok. Sorunun varlığını kabul etmeden nasıl çözüm üreteceksin.
‘KÜRT SORUNU YOKTUR DEMEK MESELEYİ YARIM ASIR GERİ GÖTÜRMEKTİR’
Özal’dan beri, Türkiye’nin 40 yıl önce aştığı ve doğru yaptığı bir mesele Kürt sorununun varlığını kabul etmek. Kürt sorunu yoktur dersen yarım asır geri götürürsün meseleyi. Öyle yapıldığı dönemlerde terör ortaya çıktı. Kürt sorunu vardır, çözelim yerine, Kürt sorunu yoktur dersen, Abdullah Öcalan’ı salarsın, adı PKK ya da başka bir terör odağı ortaya çıkar. Bu doğru bir şey değil. Sorunu kökünden çözmek lazım. Dünyada demokrasi, müzakere ve toplumsal uzlaşı olmadan çözülebilmiş bir çatışmalı süreç yok.
Bahçeli bir taraftan ‘Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun’ diğer tarafta ‘Kürt sorunu yoktur’ derken sizce ne yapmak, nereye varmak istiyor?
Bu soruya Bahçeli yerine Erdoğan’dan yanıt beklemek lazım. Bahçeli’nin çokça kullandığı bir ifadeyle sormak lazım: Ortağınız Bahçeli ne amaçlamakta, ne söylemeye çalışmakta, bu ne manaya gelmektedir?
‘DEMOKRATİK DEĞİL, DİKTATORYAL-OTOKRAT BİR AÇILIM’
Sizce Kürt sorunu nedir? CHP “Kürt sorunu var” derken nasıl bir soruna işaret ediyor?
Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik, kapsayıcı yazılabilir. Bu Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama anayasalar mutabakat metinleri ve şu anda bir anayasa değişikliği zemini Türkiye’de yok. Tayyip Bey’in bizi birkaç manevra ile çekemediği masaya bu yolla oturtmaya çalışıyorsa, iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz.
Demokratik ülkelerde bir sorunun olup olmadığına sorunu ifade edenler, otokratik ülkelerde sorunun olup olmadığına otokratlar ya da diktatörler karar verir. Bugün Devlet Bahçeli diktatoryal bir tavır içinde. Türkiye’de birçok insan Kürt sorunu var, diyor, hayır yok diyor. Bunu demekle sorun ortadan kalkmaz. Bu yüzden açılım dedikleri şey demokratik değil aksine diktatoryal-otokrat bir açılım yapıyorlar. Adı süreçse demokratik değil dayatmacı bir süreç. Sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil. Sorun var mı yok mu diyenlerin sokağa çıkıp Kürtlerle konuşması lazım.
‘ANAYASADA EŞİT OLDUKLARI YAZIYOR DA DEVLET ONLARA EŞİT DAVRANMIYOR’
Diyarbakır’da bir çaycı, “Ne eksik ne fazla sizin kadar vatandaş olmak istiyorum” dedi. Buna “hadi canım neyin eksik” desem… Manisalılar, Osmaniyeliler seçerken Diyarbakırlılar belediye başkanı seçemiyor. Seçiyor kayyım atıyorlar. Selçuk Mızraklı bir yıllık milletvekili, vekil seçilirken, belediye başkanı seçilirken temiz kağıdı, seçim gecesi soruşturma, gizli tanık, sonra o yalancı çıkıyor ikinci gizli tanık, sırf kayyım atamak için… Belediye başkanı suç işleyebilir. Menemen Belediye Başkanı suç işledi, görevden alındı, yerine belediye meclisi başkan seçiyor. Ama Kürtlere sizin belediye meclisi de terörist… Haklarında dava var mı?… Ben bu Kürtlere ‘eşitsin’ nasıl diyeyim. Anayasada eşit oldukları yazıyor da devlet onlara eşit davranmıyor.
Partimizin bir belediye başkanı, gelecekte Cumhurbaşkanın adayı olması ihtimal dahilinde Ekrem İmamoğlu hakkında siyasi yasak getirmeyi düşünüyorlar, biz dünyayı başlarına nasıl yıkar, buna en sert tepkiyi nasıl veririz diye düşünüyoruz. Peki o günkü adlarıyla HDP’liler ne yapsın. Siyaset yasağı getirmeyi bırakın iki eş genel başkanlarını alıp hapse koydular. Demirtaş içerideyken Cumhurbaşkanı adayı oldu, bu nasıl bir şey… Demirtaş’a şunu söylüyorlar, sen seçilsen de Cumhurbaşkanı olamazsın. Kim karar verecek: Millet değil biz karar vereceğiz, salmayız… Can Atalay milletvekili seçildi, içeride. Siz milletvekili seçtiniz ama bizce olamaz diyorlar.
Kürtler kendilerini eşit hissetmedikleri neyi söylüyorlarsa onu konuşmak lazım. Kürtlerin genel mutabakatı olduğu, çokça söylenen rahatsızlıkları konuşmak lazım. Onlar sorunu dile getirecek, Meclis çözümü dile getirecek, bir yerde anlaşılacak.
‘TOPLUMSAL MUTABAKATI HEP BERABER ARAYALIM’
CHP’nin bu konuda birçok çalışması oldu, raporlar hazırladı. Siz bugün Kürt sorununun çözümü için ne vaat ediyorsunuz? Yeni bir çalışmanız var mı?
En önemli toplumsal mutabakat metni anayasadır. Erdoğan’ın anayasa yaptığı gibi Kürt sorununu çözemezsiniz. Bir parti getirecek dayatacak, budur diyecek! O nedenle diyoruz ki Meclis toplansın veya görevlendirmeler yapsın, bir toplumsal mutabakatı hep beraber arayalım. Çünkü Özgür Özel’in bazı önerilerine AK Parti ve MHP, bazı önerilerine DEM ya da İYİ Parti’nin itirazları olacaktır. Olmazları konuşarak masaya oturulmaz. Bu nedenle bu komisyon kurulduğunda meselenin özüne yönelik herkes önerilerini söyler. Belki ilk önce Kürt sorunu nedir diye geniş bir çalışma yapar Meclis. Var mıdır, yok mudur? Bu da bir yöntem.
‘NEDEN OTORİTER BİR REJİMİ KALICILAŞTIRALIM’
Yeniden gündeme gelen anayasa değişikliği ile yeni bir rejim değişikliği kurgusu mu var? Toplum daha önce ‘yetmez ama evet’ deneyiminde olduğu gibi köşeye sıkıştırılmak isteniyor olabilir mi?
Son seçim ve anayasa değişikliğinde de deneyimledik. Vesayet altında bir Meclis, vesayet altında bir yargı var. Meclis’te bir parti Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyor. Anayasaya en aykırı mesele bu. En çok milletvekili olan parti AYM kararlarına, uluslararası anlaşmalara uymuyor. Anayasa yapmak daha özgür bir sürecin işidir. Burada yapılacak anayasanın bir öncekinden de berbat olabileceği endişeleri var. Ben kendisine de söyledim. Eğer anayasa yapacaksak mevcut anayasaya tam uyum isteriz, bunu göremiyoruz dedim. Yoksa bu haklı bir endişe. Ama bu endişeyi ortadan kaldıracak bir emare yok. Bir yolunu bulalım anayasayı değiştirelim var ama neyi değiştireceksiniz?. Kuvvetli ihtimal rejimi kalıcılaştırmak için bir şeyler isteyecekler. Neden onlarla bunu konuşalım, otoriter bu rejimi kalıcılaştıralım.
‘İLK İŞ KAYYIM MADDESİNİ OY BİRLİĞİ İLE DÜZELTELİM’
Belediyelere kayyım atama 15 Temmuz sonrası gündeme geldi. Bir kanun değişikliğini gündeme almayı düşündünüz mü?
Diyarbakır’da önerdim. Güven artırıcı adımlar atmak lazım, bir yol temizliğine ihtiyaç var. İlk iş bu maddeyi Meclis’te oy birliği ile düzeltelim dedim.
El yükseltme açıklamanız, bölge ziyaretiniz Bahçeli’nin Öcalan çağrısından haberiniz olduğu iddialarına neden oldu. Size bilgi verildiği iddiaları için ne söylersiniz?
Külliyen yalan. Ben Haziran’da Demirtaş’ı ziyaret edeceğim demişim. Ziyaret öncesi ya da sonrası, 6 gün bölgeyi gezmeyi planlamışım. Hatta 1 Eylül Dünya Barış gününde gitmeyi planlıyordum. Ayağım kırıldı gidemedim. Son planı ilan etmeden önce de Bahçeli’nin konuşması yoktu.
‘7 HAZİRAN SÜRECİNİN BİR TUTARLISI BİR DE TUTARSIZI VAR’
Bahçeli’nin Öcalan çağrısını nasıl öğrendiniz? İlk tepkiniz ne oldu?
Grup konuşmasına Meclis’te çalışıyordum. Altyazıda gördüm. Bu kadar şaşırtıcı işlere Devlet Bey girebilir.
Şimdi 7 Haziran sürecinin bir tutarlısı, bir de tutarsızı var. Tutarlısı Demirtaş. Seni Başkan yaptırmayacağız dedi, o sürecin ardından bugüne cezaevinde neredeyse. Tutarsızı da “herkesten Cumhurbaşkanı olur senden olmaz” diyen (Bahçeli). Demirtaş durduğu yerde durduğu için yok şimdi, hapiste, Bahçeli 180 derece döndü, o yüzden Bahçeli her şeyi yapar.
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin benim gibi Devlet bey gibi sahibi olmalarını öneriyorum, bunun için de demokrasi vaat ediyorum” dedim. Bazıları kesip kullanıyor, “bunu demeseydin” diyenler oluyor. Ben de “bu vasatlığa teslim olmam. Bu cümle kurulamayacak vasatlıkta bir siyaseti reddediyorum” diyorum.
Kürt sorununda çözüm önerilerini Meclis belirlesin, ona göre bakalım demek CHP’nin birikimlerini bir tarafa savurmak anlamına gelmez mi?
Gelmez. CHP Anayasa yaparken de kendi anayasa taslağını ortaya koymayacağını söyledi. Yani toplumsal mutabakat aranıyorsa, kurucu parti olsan da şu anda son seçimde toplumun yüzde 38’inin oyunu da alsanız, bu topluma, mutabakat budur, peşime takılın diyemezsiniz. Bu kadar kritik bir süreçte, partilerin önermeleri değil, partilerin bir araya gelmesiyle ortaklaşılan önermeler olur. CHP sadece CHP seçmeninden ibaret olsa başka bir formülü olabilir. Bütün dünyada aşırı sağ yükseliyor, aşırı sağın yükselmesi dünya demokrasilerini tehdit ettiği gibi, dünya ekonomilerini de tehdit ediyor. Maalesef bu sürecin sonunda, Türkiye’de aşırı sağın yükselebileceği bir faydacılık süreci de yaşanabileceği için toplumsal mutabakatı önemsiyorum. Aslında bu dediğim, Türkiye ekonomisi için de en az çalkantı yaratacak, siyaset için de en az çalkantı yaratacak mesele.
Devlet Bey’in çözüm önerisinin sürece hiçbir faydası yok. Çünkü usul esastan önce gelir. Bu siyaset biliminde de hukukta da böyle. Bence usül Meclis. Esasa yönelik söyleyecek çok şeyimiz, bu sözleri söyleyecek çok vaktimiz var. Ama önce usülde anlaşmak lazım.
‘ERDOĞAN NEDEN KONUŞMUYOR?’
Erdoğan konuşmadan suya yazı yazıyor gibiyiz.
Yüzde 90 ihtimalle Bahçeli’ye bunları söylettiriyor. Çünkü kendi söylese MHP’den itirazlar gelebilir, milliyetçi tabandan gelebilir. Bahçeli bunları bir söylesin, hatta en ileriden söylesin toplumda ne olacak bitecek bakalım, ölçtürüp, biçtirelim… Çünkü Erdoğan’ın pratiğinde şu var, Habur görüntüleri toplumda infial yarattıktan sonra geri vites yapmıştı. O yüzden böyle bir şey yaptığına yüzde 90 ihtimalle böyle düşünüyorum. Bir de yüzde 10 da rezervim var; Bir diğer ihtimal olarak da Erdoğan’ın SETA’nın Kürt seçmen tamamen koptu diye bir raporu var. AK Parti Kürtlerin bir, bazı yerlerde ikinci partisiyken, kentlerde birinci güneydoğu da ikinciyken, şu anda AK Parti ile Kürtler gönül bağını kopardı, Kürt milletvekilleri rahatsız falan gibi şeylerden sonra, Erdoğan’ın Bahçeli ile yaptığı bir görüşmede, -bu bilgi değil ama sezgi olarak söylüyorum ve yüzde 10 ihtimal veriyorum- ”ben Kürtlerle ilgili bazı adımlar atmak ve onları yeniden kazanmak için yeni bir süreç tarif etmeyi düşünüyorum sizin de bu konuda olumlu katkınızı bekliyorum demesi ve Bahçeli’nin de kendi yöntemiyle “al sana katkı” deyip, aslında süreci işin içinden çıkılmayacak bir şekle soktuğuyla ilgili de bir yüzde 10’luk bir rezervim var.
Ama diğer yanı şöyle, bunlar bu işi birlikte pişirdiler, Öcalan’la da kendiliklerinden anlaştılar, şimdi de riskli yolu Bahçeli’ye yürütüyorlar. Bu işlerin ilk başı biraz risklidir. Riskli yolu Devlet Bey katlediyor. İlk duygusal tepkiler veya oluşacak reaksiyonlardan sonra Tayyip Bey takip edecek veya çok reaksiyon varsa belki de vazgeçecek. Tabii çoktan çok gider, azdan az gider. Devlet Bey’in son ankette oyu 5,5’ti. Ne kadar kaybedebilir. AK Parti’nin oyu yüzde 28 miydi neydi, o yüzden Devlet Bey’in siyaset alanını riske edip, kendilerini güvenli alanda ölçme değerlendirmeyle takip ediyor olabilirler.”
Kürt sorunu ile ilgili adımları daha çok iç politikayla ilişkilendirdiniz. Ama işin dış politika kısmı yok mu? Bölgedeki gelişmeler Türkiye’ye yansımasına dair endişeniz yok mu?
Mutlaka var ama en büyük endişem, Türkiye dış politikasını Erdoğan yönetmeye devam ederse… Çünkü kurumsal değil, kişisel kararlar veriliyor… Erdoğan dış politikada bugüne kadar olduğu gibi büyük bir oyun oynuyor. Ama bu sefer tükete tükete ilerliyor, kazana kazana ilerlemiyoruz. Ve ciddi bir sıkışmışlık var.
Sözleriniz anketlerde nasıl görülüyor?
Bir dijital panelimiz var, 2-3 bin kişiye sürekli soru soruluyor. CHP de oy kaybı yok. CHP, İYİ Parti seçmeninde olumlu, DEM de ultra olumlu (yüzde 95 destekliyor onlar). AK Parti ve MHP’de de hiç azımsanmayacak bir destek var söylediğimiz sözlere. MHP’de itiraz var, AK Parti’de destek var. Psikolojik operasyon yapmaya çalışıyorlar. İlk anketini geçen ay yapmış bir firma, bizi geçen ay yüzde 34,5 bulmuş. Bu olayın ardından ölçmüş 6,5 düşüş olmuş. Uçuk bir anket, algı. Bazı partiler, isim vermeyelim, tulumbada su yok, buradan verelim belki su çıkar… İnsanlar Kürt sorununa, hem şehit ailelerini incitmeyecek, Meclis’i önemseyecek hem de sorunun kendisini görecek bir önermeye tepki göstermezler.(DUVAR)