Analiz

Orhan Kemal Cengiz: Akşener, ‘Kürdistan’ ve kırılgan kimlikler

Bu ülkede, “Fikirlerinize katılmıyorum ama onları ifade edebilme hakkınızı hayatım pahasına savunurum” diyen Voltaire vari bir özgürlük anlayışı hiçbir zaman mevzubahis olmadı.

Orhan Kemal Cengiz, kendi internet sitesinde yayımladığı son yazısında, Siirt’te bir vatandaşın ‘Kürdistan’ kelimesini kullandığından ötürü gözaltına alınması özelinde ifade özgürlüğünü ele aldı:

Siirt’te bir vatandaş Meral Akşener’in şehri ziyareti sırasında “Burası Kürdistan” dediği için sabaha karşı gözaltına alındı.
Tek bir kişiyi ilgilendiren bir hadise gibi düşünülebilir; ama bu olay ülkedeki demokrasi kültürü, ifade hürriyeti, hoşgörü, kimlikler ve aidiyetler üzerinden o kadar çok şey anlatıyor ki…

Toplumun belli kesimleri böyle bir ibare kullanılmasından ciddi şekilde rahatsız olmuş olabilirler, fakat ifade özgürlüğü dediğimiz şey, insanları rahatsız eden, hatta onlara şok edici gelen söz ve ibareler için geçerlidir.
Herkes tarafından hüsnü kabul gören sözler için ifade özgürlüğü zaten var.
Bu ülkede, “Fikirlerinize katılmıyorum ama onları ifade edebilme hakkınızı hayatım pahasına savunurum” diyen Voltaire vari bir özgürlük anlayışı hiçbir zaman mevzubahis olmadı.

Aslında bu açıdan Meral Akşener’in önünde tarihsel bir fırsat var.
Keşke “Ben bu sözlere katılmıyorum, hatta alerji duyuyorum ama hiç kimse böyle bir laf ettiği için gözaltına alınmamalı” diyebilse…
İfade özgürlüğünün ilerletilmesine, Türkiye’deki linçci kültürün geriletilmesine ciddi bir katkısı olurdu.

Başta “Kürdistan” lafı olmak üzere, Türkiye’deki kırılgan ulusal kimliği tehdit eden her söz ya toplumsal ya da hukuki bir linç mekanizmasıyla karşılaşıyor.
Ulusal kimlik o kadar zayıf ve kırılgan ki, en küçük bir meydan okumada bir tür cinnet hali ortaya çıkıyor.

Kayseri’de balkona asılı bir havlunun üzerindeki renkler yüzünden turistler şikâyet edildi; Trabzonda Kürdistan yazan bir atkı yüzünden turistler linçten kıl payı kurtulabildi; Muğla’da bir vatandaş giydiği “yerel Kürt kıyafetleri” yüzünden ölümüne dövüldü, kendisine Atatürk büstü öptürüldü…

Bir atkı, bir havlu, bir kıyafet parçası bu ülkede ulusal kimliği tehdit edebiliyor; insanları galeyana getirebiliyor.
Hukuk bile şirazesinden çıkıyor; “Kürdistan” ibaresine Terör propagandası muamelesi yapıp, bunu söyleyen insanı sabaha karşı gözaltına alabiliyorlar.

Bütün aşırı güç gösterileri altta yatan bir acziyet duygusundan, bir özgüven eksikliğinden, kendiyle barışık olmama halinden ortaya çıkarlar.
Sırf ağzından çıkan bir kelime yüzünden vatandaşın kapısına gecenin 3’ünde polis gönderilen bir ülkede, devletin, hukukun, toplumun üzerine inşa olduğu temeller sağlam olamaz.
Bunu normal karşılayan bir toplum hiçbir zaman tam bir barışa, huzura kavuşamaz

Kendi kimliğini, tek bir darbede kırılıp parçalanacak kristal bir vazo gibi algılayan bir toplum asla kendisine yönelik gerçek bir güven geliştiremez.

Keşke, “bu sözlerinden rahatsızım, ama bunları söyleyebilme özgürlüğünü sonuna kadar savunurum” diyebilen liderler olsa bu memlekette…

Topluma, ifade özgürlüğünün ne anlama geldiğini açıklayabilmekte öncülük yapabilseler…
İfade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede bütün diğer özgürlüklerin tehlike altında olduğunu anlatabilseler…

Belki o zaman, bu ülkede bu kimliklerin neden bu denli kırılgan olduğunu tartışabilir; kendi kendimizi iyileştirmenin yollarını da bulabiliriz…





İlgili Makaleler

Başa dön tuşu