Öcalan’ın çağrısının PKK tarafından red etme riski nedir?
Türkiye’de siyasi gündemin ilk sıralarında, DEM heyetinin Öcalan’ı ziyareti ve DEM heyetinin (İmralı Heyeti) Öcalan’ın talebi üzerine yapacağı görüşmeler yer alıyor. Gündemin bir diğer boyutunda ise Suriye’nin doğusundaki Rojava konusu ve Türkiye’nin tutumu önemli yer tutuyor.
Öcalan, heyetin siyasi partilerle ve başta Selahattin Demirtaş olmak üzere bazı tutuklularla görüşmesini talep etmişti. Heyet, bu görüşmelerin ardından İmralı’ya dönerek Öcalan’la görüşecek. DEM’in açıklamasına göre Kürt partileriyle de görüşmeler yapılması mümkün. Ama bu henüz netlik kazanmadı. Çünkü bu, DEM Parti’nin tutumuna bağlı.
Oysa bu süreç tamamen İmralı’nın inisiyatifiyle gerçekleşiyor ve DEM yetkilileri, özellikle DEM eşbaşkanları bu durumdan hiç memnun değiller. Ama bu sürece karşı bir açıklama yapma şansları yok. Çünkü bir yandan bu süreç devam ederken, diğer yandan devlet hala kayyum atayarak DEM üyelerine yönelik sert tedbirler alıyor, onları PKK üyeliği ve destek bahanesiyle tutukluyor.
Kandilin tavrı belirsiz ve açıklamaları her gün değişebiliyor. Bu nedenle devlet Kandil’in Öcalan’ın çağrısına kulak vermemesini gibi bir risk olarak görüyor. Bu süreç hiçbir şekilde bir “çözüm” ya da “Kürt sorunu” süreci değil, PKK’yı silahsızlandırma ve dağıtma sürecidir. Ama ne PKK bunu açıkça dile getiriyor, ne de DEM ve PKK’ye bağlı partiler bu konuyu açıkça tartışıyor. Sanki çok şey biliyorlarmış gibi “onurlu bir barıştan” bahsediyorlar. Bu süreçte ne “barış” var ne de “onur”.
Devletin tavrı açıktır. Ya PKK silah bırakacak ya da biz PKK’yı ortadan kaldıracağız diyorlar. Devlet yetkililerinin bütün çabaları ve açıklamaları bu şekilde ortadadır. Ama bazıları kendilerini kandırıyor ve PKK’nın politikasını bir şekilde bu süreçten kurtulmanın bir yolu olarak gösteriyorlar.
DEM net değil, sadece muğlak ifadeler kullanıyor, çünkü “İmralı heyeti”nin kendi istekleri doğrultusunda olmadığını onlar da biliyor. Öcalan’ın devletin istediğini yapacağını biliyorlar.
Öte yandan, bütün Kürtleri PKK ile özdeşleştiren ve onları potansiyel terörist olarak yaftalayan politika iflas etmiş, Kürtler giderek sadece PKK dışında tanımlanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda devletle PKK arasında bir zamanlar ortaklaşa oynanan oyun iflas etmiştir. Kürtlerin varlığı giderek PKK’nın da ötesinde gündem konusu haline geldi. PKK de Kürtleri temsil etmiyor.
Elbette PKK silahlarını bırakırsa Kürt sorununun çözümünün yolu açılacaktır. PKK tehdidi olmadan Kürtler, barışçıl ve demokratik yollarla meşru haklarını talep edebilecek, ne devlet ne de başkaları tarafından “terörizm”le suçlanamayacak ve uluslararası alanda da destek göreceklerdir.
Rojava’da durum da temelde açıktır. Türkiye’nin de bu konuda tavrı net. Şu anda bile SDG ve PYD geri adım atmıyor ve ya YPG/PKK batıda çatışmayı bırakacak ya da biz operasyon yapacağız diyorlar. Amerika, IŞİD’in yeniden canlanması korkusuyla SDG’nin gücünü kaybetmek istemiyor. SDG, mevcut rejimin silahlı güçlerinin bir parçası olmaya hazır. Bu onlar için de pek önemli değil. Dün Esad rejiminin parçasıydılar, bugün HTŞ rejiminin parçası olmaya hazırlar. Şimdilik tutumları bu.
Ancak Trump göreve gelince Amerika ve Fransa’nın tutumunun değişmesi de mümkün.
PYD ve SDG’nin ulusal çizgilerde yurtseveri bir adım atmasının tek yolu vardır. ENKS ile biraraya gelmeleri gerekir.. Rojava Kürdistanı Kürtlerinin meşru haklarının elde edilmesi için SDG ve Roj Peşmergeleri rojava Kürdistanı’nda birlikte çalışmalı ve hareket etmelidirler. O zaman bölgede bir istikrar unsurui haline gelecekler ve kimseye tehdit oluşturmayacaklar.
PYD/HSD bunu yapmazsa kaybedecekler. Amerika bölgeden ayrıldığı gün, bölgesel güçlerin oyuncağı olacaklar ve Batı Kürdistan Kürtlerine felaket getirecekler.
11.01.2025
Görüş/Yorum / N. Firat