Analiz

Nuray Mert yazdı: “Velid Canbulat kimi veya neyi temsil ediyor?”

Suriye’de yaşananları medyadan takip edenlere Allah yardımcı olsun. Gün geçmiyor, yeni coğrafi bilgiler, yeni tabirler, yeni liderler sahne alıyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan Dürzi lider (Lübnan) Velid Canbulat’ı kabul etti. Daha önce, Velid Canbulat Suriye’nin yeni lideri Golani ile görüşmüştü. Golani veya asıl ismiyle Ahmet eş-Şara, Suriye’de farklı din ve mezheplere saygı göstereceklerini açıklamıştı. Dürziler çoğu Lübnan’da olmak üzere, Suriye ve İsrail’de (Yani eski Büyük Suriye coğrafyasında) yaşayan bir grup, olaylar bu farklı mezheplere saygı çerçevesinde gelişiyor diye düşünmek mümkün.

Ancak, bu olay da Ortadoğu’da yaşanan diğer gelişmeler gibi, dinler mezhepler çerçevesinde yaşanmıyor. Neredeyse İran İslam Devrimi’nden bu yana, siyasi olaylar “mezhepçileştiriliyor”, yani mezhepler çerçevesinde açıklanıyor. Önce İran İslam Devrimi “Şii”lik çerçevesinde açıklanmaya başladı. Böylece, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki Sünni ülkeler ile İran arasındaki gerilim mezhep çatışması olarak tanımlanır oldu. Oysa, İslam Devrimi öncesi İran ile Suudi Arabistan arasında bu tür bir gerilim yoktu. Yoktu, çünkü İran da Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Ürdün ve yetmişli yıllarda Mısır da, aynı küresel ittifakın parçalarıydı. İslam Devrimi ile İran ABD merkezli Batı ittifakından koptu ve Batı karşıtı kampa dahil oldu. Kıyamet de bundan koptu. Uzatıp konuyu dağıtmayalım, ama hatırlamış olalım. 

Suriye’de Esad rejiminin çökmesi ile 1979’dan bu yana devam eden bölgesel statüko kökünden değişmiş oldu. Zira, bölgede, kendilerine “Direniş Hattı” diyen Batı (ve dolayısı ile İsrail) karşıtı cephe, hemen hemen tamamiyle çökmüş oldu. İran merkezli bu cephenin baş müttefikleri Suriye ve Lübnan Hizbullah’ı idi. Irak işgali sonrası İran’ın Irak’da da bazı gruplar üzerinden etki alanı genişledi, Arap Baharı sonrası Yemen Husileri bu cepheye katıldı. Bu cephe, Hamas’a destek veriyordu. Malum, Lübnan Hizbullah’ı Hamas-İsrail savaşı sürecine Hamas’a destek vererek dahil oldu. Sonuçta, İsrail Hamas ve Hizbullah’ı büyük ölçüde çökertti, hedefinin İran olduğunu açıkladı, ama iki taraf da doğrudan savaştan uzak durdu. Tam da bu noktada, Suriye’de Esad rejimi devrildi. Yani “Direniş Hattı”‘nın en önemli unsurlarından bir diğeri de çökmüş oldu. 

 “Dürzilerin liderinden buralara neden geldik?” diyebilirsiniz. Şöyle ki, Lübnan’daki iç siyaset sahnesi de uzun bir süredir bölgesel çatışma hatları çerçevesinde şekilleniyordu. 2005 yılında o zaman Başbakan olan Sünni Gelecek Hareketi lideri Refik Hariri’nin öldürülmesi sonrası siyasi cepheleşme iki ittifak hattı oluşturdu. Hizbulllah’ın başını çektiği siyasi ittifakın içinde, Şii Emel Örgütü, Maruni Hıristiyaların bir kısmı, Sünni ve Dürzilerin ve diğer cemaatlerin bazı küçük partileri yer alıyordu. Hariri ailesinin liderliğindeki Sünnilerin partisinin başını çektiği Batı yanlısı karşı cephe de, Marunilerin diğer partileri ve Velid Canbulat’ın liderliğindeki Dürziler yer alıyordu. 

Refik Hariri suikastı sonrası, Lübnan’da “Sedir Devrimi” adı altında protesto gösterileri ile siyasi denge değiştirilmeye çalışıldı, olmadı. 2006’da İsrail Hizbullah’ı hedefleyerek Lübnan’a saldırdı, yine olmadı. Suriye’de “Arap Baharı” sürecinde çıkan iç savaşta Lübnan Hizbullah’ı Esad’dan yana savaştı. (Bu arada zamanında Haririlerin dolaylı yoldan desteklediği selefi Sünni milisler muhalefet tarafında yer aldı) Sonuçta, önce İsrail’in Hizbullah’ı çökertmesi sonra da Esad rejiminin yıkılması ile Lübnan’daki siyasi denge de kökten değişmiş oldu. Velid Canbulat, bu değişen dengeden kazançlı çıkan aktör olarak, öne çıkıyor, dahası bence sadece Dürzilerin liderliği adına değil, mensubu olduğu Batı yanlısı ittifak adına da hareket ediyor. Bu çerçevede ne kadar ön plana çıkacağını zaman içinde göreceğiz. Özetle, konu cemaatler, mezhepler ve liderleri meselesi değil. 

İlk bakışta tuhaf görünse de, Suriye’de iktidarın radikal İslamcı, cihatçı kökenli Golani’nin eline geçmesi, bölgesel dengenin ibresinin Batı yanlısı yöne dönmesine neden olan büyük bir kırılma noktası oldu. Aslında, geçmişte de, en bilindik örnek olan Afganistan cihatçılarının Beyaz Saray’da “özgürlük savaşçıları” olarak ağırlanmış olması gibi, bu türden pek çok olay yaşandı. En yakın örnek ise, Arap Baharı’nda Batı dünyasının Müslüman Kardeşler’i desteklemesi idi. Bu uzun bir hikayedir.* Sadece, kısacası, son zamanlarda neler yaşandığını daha iyi anlamak için bu hususları göz önünde bulundurmanın önemini hatırlatmış olalım. 

Bakmayın, Suriye’nin tarihini, Vikipedia bilgisi ile Roma dönemine kadar geri getirenlere, o kadar geri gitmek kafa karıştırmaktan başka işe yaramaz. Suriye’de kaç din ve mezhep var mevzusu da meseleyi anlamaktan ziyade daha da anlaşılmaz kılıyor. Dahası, mezhep ve siyaset ilişkisi konusunda ülkenin en ünlü tarihçisinin vahim yanlışlara imza attığı bir ortamdan söz ediyoruz. Arap Baas Hareketi/Partisi’nin fikir babalarından Mişel Eflak’ı Nusayrilerin lideri olarak tanıtan tarihçiden söz ediyoruz, gerisini siz düşünün.      

Tabi işin bir de Türkiye boyutu var. Onu da, izninizle bir başka yazıda daha uzun anlatalım. Şimdilik sadece kısa bir not düşelim: Suriye’de rejim değişikliğinden kazançlı çıkanların ABD, İsrail ve Türkiye olduğu malum. Bu tabloda garip olan bir şey yok, sonuçta Türkiye bir NATO ülkesi ve son zamanlarda denge politikası gütmesine rağmen sonuçta Batı ittifakı içinde bir ülke. Ancak, iktidar İsrail ile aynı hat içinde görünmekten rahatsızlık duyduğu için Dışişleri Bakanı, işi İsrail’in Esad’ı desteklediği iddiasına kadar vardırdı. Muhalafete gelince, onlar da, sanki, HTŞ’yi meşru gören sadece Türkiye’deki iktidarmış gibi, hala HTŞ’nin aslında bir terör örgütü olduğunu sayıklıyorlar. Ne de olsa bir önceki genel başkanı, Velid Canbulat’ı sosyalist bir partinin lideri** sanan bir ana muhalefetten söz ediyoruz. Ama asıl mesele, bir yandan iktidarın Suriye’de yaşananları bir iç siyaset propagandası diline hapsetmesi, diğer yandan ise muhalafet çevrelerinin sadece bölgeden değili dünyadan habersiz bir görüntü vermeleri.

*Bu uzun hikayeyi, ‘Batı İslamı Çok Sevmişti/Batı’nın İslam Politikaları’ (İletişim, 2022) başlıklı kitabımda anlatmaya çalıştım.

 ** Velid Canbulat’ın babası Kemal Canbulat’ın kurduğu partinin adı İlerici Sosyalist Parti idi. Ama o köprünün altından çok sular geçti.  Kemal Canbulat, Lübnan iç savaşında (1975-82) Filistin Kurtuluş Örgütü ile birlikte hareket etmişti. 1977’de suikaste kurban gitti. Suriye lideri Hafız Esad tarafından öldürüldüğüne inanılır. Velid Canbulat’ın Esad ailesine husumetinin kökeninde bu olay da vardır, ancak oğul Canbulat, siyasi olarak babasının çizgisini tümüyle terk etmiştir.(Medyascope)

”Bu yazı kaynağından olduğu gibi aktarılmıştır”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu