Makaleler

Mücahit Bilici: “Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine ‘haddini bil’ diyebilmesi lazımdır”

Bilici: “Kürtler eğer kazanım istiyorlarsa, başarı istiyorlarsa oylarını direkt CHP’ye verirlerse hem Türkiye’yi daha demokratikleştirirler, hem verdikleri oyların karşılığını alırlar, hem de CHP’liler terbiye olur, medenileşirler.”…“Kürt oyu boşa akan su gibi sürekli akıp hiçbir şeye dönüşmemektedir.”… Türkiye’nin en loser partisi HDP’dir. HDP siyaset yapan bir parti değildir. Eylemcilerin siyasi partisidir.”…“Türkiye’de ordunun siyasete müdahalesine siyasi partiler, itiraz edebiliyorlarken, Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine ‘haddini bil’ diyebilmesi lazımdır. Diyemiyorsa siyaset yapıyorum dememesi lazım. Ya askerlik yapacaksın, ya siyaset yapacaksın.”… “Devlet HDP’yi değil, PKK’yi muhatap alıyor. Çünkü Demirtaş bir şey söyler. Oradan bir tane silahlı adam onun kulağını çeker. Bu o zaman muhatap olamaz. Kürt toplumu aslında rahatsızdır bu durumdan. Fakat sesini çıkaramıyor.”

 City University of New York, John Jay College Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi olan yazar Mücahit Bilici ile HDP-PKK ve Demirtaş geriliminden hareketle Türkiye siyasetinde Kürtlerin ve HDP’nin durumunu yorumlayan Serbestiyet’teki röportajı aktaralım:


Bugün sizi Türkiye siyasetinin içerisine çekeceğim, hiç istemediğiniz halde. Birincisi, 30 Eylül de yaşanan polis evine yapılan saldırıdan sonra HDP, PKK ve Demirtaş arasında bir gerilim ve bir kırılma yaşandı. Bu bir kırılma mı sizce?



Evet, olması gereken bir kırılma, çoktan yaşanması gereken bir gerilim. Selahattin Demirtaş kamuda yankı bulmuş bir siyasetçi. Kamuda yankı bulmak sorumluluk demektir. O kamuya karşı, oy veren insanlara karşı ve hakikate karşı sorumluluk demektir. Bu konuda Selahattin Demirtaş’ın çok geç kaldığını düşünüyorum. Ve tepkisinin de cılız olduğu kanaatindeyim şahsen. Çoktan yapılması gereken bir tepki ve sınır koyma, limit belirleme işinin bu noktada yapılıyor olması yine de kazançtır. Kendisine teşekkür etmemiz lazım. Fakat bunun ne kadar sonuç verici olduğu da ayrıca tartışmaya açık. HDP’nin bazı yapısal sorunları var. HDP dediğimiz siyasi oluşum PKK’den bağımsız bir oluşum değil. Şimdi buna insanlar genelde çok itiraz ediyorlar


Ben kavramsal seviyede şu kanaate vardım: HDP bağımsız bir parti değil. Dolayısıyla PKK’den bağımsız bir parti de değil. Bu da demokrasi söylemlerinin altını boşaltan bir şey. Mesela HDP milletvekilleri nasıl seçiliyor? Elbette ki seçimle seçiliyorlar ama bir merkezden seçiliyor. Hiçbirinin halkta yankısı ve temsil kabiliyeti olduğu için aday gösterildiğini söyleyemeyiz. Yani HDP’liler AKP’yi eleştiriyor değil mi? Tek adam rejimi, tek adam herkesi seçiyor vesaire. Ondan farklı bir tarafları yok. Üstelik en azından tek adam var ve o adam sorumlu kişi. HDP’de sorumlu bir odak yoktur. HDP’nin genel başkanı bile çocuk gibi azarlanabiliyor. Nitekim Demirtaş’a “münafık” dendi. Ona münafık diyen kişi kimdir diye sorarsanız, hiç kimse. Anonim. Yani sıradan silahlı bir adam muhtemelen bunu ona diyebiliyor. Bu yeni bir durum da değil. HDP bu anlamda bir siyasi parti olamamıştır. Çünkü bir silahlı örgütten bağımsız değildir. Peki bu silahlı örgüt özgürlükçü söylemleri yok mu? Kürt özgürlük hareketi vesaire deniliyor. Değil, son derece totaliter bir harekettir. PKK totaliter bir hareket olduğu için HDP’nin ondan bağımsız olmaması HDP’yi bir siyasi parti olmaktan büyük ölçüde uzaklaştırıyor. Samimi olmaktan çıkarıyor. Büyük bir riyakarlık içinde Kürt kamuoyuna, “işte sizi temsil ediyor ve sizin için uğraşıyoruz”, bazısına “Kürdistan için çalışıyoruz” vesaire deniliyor. Türk kamuoyuna ise “biz Kürtlerin partisi değiliz, herkesin partisiyiz” deniliyor. Biliyorum bunlar düzgün parti kıtlığında HDP’nin ilerici söylemlerine hasretle ve ihtiyaç hissederek sarılan insanlar açısından çok rahatsız edici sözler. Ama gerçeğe olan sadakatimiz duygularımızın beklentilerimizin, ümitlerimizin ağırlığı altında ezilmemeli. Yani HDP’nin birinci olarak PKK’den yeterince özerk olamaması, bağımsız olamaması, sınır çizememesi en büyük sorun. Bu sorun sandığımızdan da daha derin bir sorun aslında. Çünkü HDP bağımsız değil. Uzantı. Bu bir gerçek. Ve bunu kriminalize etmek için söylemiyorum. Ama Kürt siyasetinin sürekli kriminallik içinde, suç ve yasa dışılık içinde ve tehdidi altında Demokles’in kılıcı gibi tepesinde durmasının sebebinin temelinde bu mesele var. Türkiye’de eğer HDP siyaset yapıyorsa bu sorunu çözmüş olması lazımdı. Bu temel sorunu görmüş olması lazımdı.

Bakın, bunu sorun olarak göremiyorlar, görmüyorlar. Çünkü bütün varlığını PKK’ye borçlu bir hareket. Bu da neye, ne tür sonuçlara yol açıyor? HDP bir memur partisidir. Genel başkanları, atanmış insanlardır. Hitabet kabiliyeti olan Selahattin Demirtaş bu konuda kazara bir istisnadır. Daha önceki çoğu eş başkanın siyasetçilik niteliği bile yoktu. Çok değerli insanlardır. Mesela şimdi genel başkan Mithat Sancar. Şahsen tanımıyorum ama bir entelektüel, bir akademisyen ve aydın bir insan olarak çok değerli bir insan. Fakat hitabet ve siyaset başka bir şeydir. Bunun ne olduğunu işte Selahattin Demirtaş örneği gösteriyor. Tayyip Erdoğan örneği gösteriyor. Devlet Bahçeli örneği gösteriyor. Ve Meral Akşener örneği gösteriyor.

Mesela siyasetçi dediğin zaman akla gelmesi gereken insan tipi budur. Diyebiliriz ki yeniçağda işte daha modern, Avrupa tarzı daha bürokrat tarz siyasetçi bize lazım. Bu denebilir. Türkiye kamuoyu açısından mazur görülebilir bir ümit olarak kabul edilebilir. Ama Kürtler açısından kabul edilemez. Kürtlerin çok acil ihtiyaçları var, sorunları var. Bu açıdan HDP’nin bir siyasi parti olarak performansına baktığımız zaman temsil kabiliyeti noktasında büyük bir sıkıntı var. Toplumun tabanını kültür olarak, değerler itibariyle temsilden uzaktır.

Siyasi partilerin toplumları terbiye etmek gibi derin bir görevleri yoktur. Bir sorumluluk ve ciddiyetleri olmalıdır. Fakat öncelik  temsildir. Demokrasi açısından bu böyledir. Eğer siyasi partilerin toplumu terbiye etme, onlara değer dayatma, onları adam etme, ileriye götürme gibi bir sorumluluklarını kabul edersen, o kapıyı açarsan gideceğimiz yer Sovyetler Birliği’dir. Totaliter rejimlerdir. İdeallerin iyi ve güzel olması, kendini topluma değer dayatan konuda görmeyi meşru kılmıyor. Yani ne kadar ilerici, çağdaş olursa olsun, işte kadın haklarıdır, çevredir vesaire çok güzel şeyler söyleyebilirsin. Ama bunları söyleyen insanlar ellerinde silah olan insanlar ve onlarla aynı fikirde olmazsan, IŞİD’den farkı olmayan bir totaliter eda ile seni yok etmeye hazır bir insan malzemesi, örgütsel kültürle karşı karşıyasın.

HDP, şiddetle arasına mesafe koyamadığı için sürekli bir meşruiyet krizine mahkum bir oluşumdur. Bu da talihsizliktir. Türkiye toplumu açısından talihsizliktir. Kürtler açısından da talihsizliktir. İkincisi, bu partinin siyasetçilerine baktığımız zaman kimisi işte filancanın yeğenidir. Amcasının oğludur. Öcalan soyadlı insanlar milletvekili yapılmıştır mesela. Yani hiç kimsenin tanımadığı, tanımayacağı, işte bir köşede entellik yapmak için Marksizm ile meşgul olacak insan malzemesi HDP’de milletvekili konumundadır.

HDP’nin siyasetçilerine baktığımız zaman, ne yapıyor bu insanlar? Edebiyat yapıyorlar. Roman yazıyorlar, şiir yazıyorlar. Şimdi daha faydalı işler yapanlar da var. İnsan haklarıyla ilgili işler yapanlar var. Mesela Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Yazının tamamı:

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu