Kürtlerin Homerosu: Evdalê Zeynikê
Kürt sözlü edebiyatında önemli bir yere sahip olan Dengbejlik sanatının en önemli ismi ve Kürtlerin Homerosu olarak tanımlanan Dengbejliğin piri olarak adlandırılan Evdalê Zeynike yıllardır Ağrı ve çevre illerdeki Dengbejlerin örnek aldığı ve yöre halkının önemli günlerde klamlarını (türkülerini) seslendirdiği efsaneleşmiş bir isim olarak varlığını sürdürüyor
Kürt sözlü edebiyatına renk ve ahenk katan dengbejlik geleneği oldukça eskiye dayanır ve dengbejler tarafından okunan ağıtların çok önemli bir yeri vardır. Kürtler arasında yaygın olan bu sözlü edebi tür çok zenginleşmiştir. Kişiden kişiye aktarılan bu sözler yer yer şive farklılıklarından dolayı etkisini gösterse de duygu ve ritmler hep aynıdır. Hüzün ve acının haykırmasıdır. Kürt dilinde bu ağıtlara “stran” denir bunları söyleyen ozanlara da “Dengbej” denir.
Evdale Zeynike de bu dengbejlerden sadece biri. Yaşar Kemal’in de ”Kürtler’in Homerosu” olarak adlandırdığı Evdalê Zeynikê’nin (Zeyne’nin oğlu Evdal) oldukça trajik bir yaşam öyküsü vardır.
Gördüğü her güzelliği, her olayı kılam haline getiren Evdal, müthiş bir betimle gücüne sahipti. Aşiret kavgaları, kız kaçırma, kan davaları her konuyu ele almış. Onun tarzı çok etkileyici bir tarzdır. Evdal, lyada ve Odessa yazarı olduğu söylenen antik Yunan şairi Homeros’a benzetilerek, Kürtlerin Homerosu olarak bilinir.
Bu benzetmenin nedeni şudur, Homeros, Akdeniz kıyılarını dolaşarak sanatını icra eder, hünerini gösterir, marifetlerini ortaya dökermiş. Homeros aynı zamanda kör bir ozanmış. Yunan edebiyatında da önemli bir yere sahiptir. Evdal ile bir çok ortak yanı var. Evdal da Serhat dediğimiz Ağrı, Kars, Iğdır, Muş, Erzurum, Van, Diyarbakır, Dersim illerini dolaşmış ayrıca Musul, İran ve Rusya’yaya da gidip, aşıklararası atışmalara katılmış ve hep üstün gelmiş. Evdal, 70 yaşındayken hastalanmış ve kör olmuş. 7 yıl kör kalmış. Evdal’ın Homeros’a benzetilmesinin nedeni de budur. İkisi de yaşadıkları coğrafyada efsaneleşmişler.
Genç ve yakışıklı Evdal’ın Hikayesini Mir Celadet Bedirxan “Havar” dergisini çıkarmak için Şam’a gider. Orada Ahmede Fermane’yle tanışır ve dergisi için ondan Evdale Zeykine’yi anlatmasını ister. Ehmede Fermane: “Ben, Evdal’ı sana anlatırsam sadece bir gününü anlatırım, aksi halde gücüm yetmez; buna dayanamam, anlatamam” der. Ve sadece bir gününü anlatır…
Eleşkirt yöresinin hakimi olan, Meşhur İshak Paşa’nın (Doğubeyazıt’daki ünlü İshak Paşa Sarayı’nın kendi adıyla anıldığı Osmanlı-Kürt Paşası) torunu Sürmeli Mehmet Paşa Evdal’ı misafir eder ve Dengbêji, Ermeni bir papazın kızı olan Gûlo ile atışmasını ister. Gûlo meşhur bir dengbêjdir. Namını Evdalda duymuştur ve onu görmeden platonik bir aşka tutulmuştur. Evdal bu yüzden teklifi hemen kabul eder. Gûlo kendisini altedecek Dengbêj ile evlenme sözü vermiştir. Kendisine çok güvenmektedir ama bu sefer karşısında meşhur Evdalê Zeynikê vardır. Yine de sözüne sadık kalarak atışmaya başlar. Kürtçe ve Ermenice olarak yapılan atışmaların sonunda Gûlo pes eder. Evdal’a varabileceğini söyler tabi ki rızası varsa, vermiş olduğu sözü gereği. Evdal orada ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu ispatlarcasına “Gûlo sen dillere destan bir güzelsin, ne var ki ben zaten evliyim ve sen mecburen bana varacaksın. Ben buna rıza gösteremem. Sen benim bacımsın, sen yoluna, ben yoluma” der. Bu hareketi çok beğenen Paşa Evdal’a yanında kalmasını ve ona bir köy ile arazi vereceğini söyler ama Evdal bunu da kabul etmez. Uzun ısrarlar sonucu ağalık yapamayacağını, ancak köylülerle beraber kardeşçe yaşamasına izin verilecekse kalabileceğni anlatır. Paşa da rıza gösterir ve Evdal’ın hayatında Sürmeli Mehmet Paşa ile beraber yeni bir sayfa açılır. Özellikle Gûlo ile olan atışmaları Serhat Dengbêjliğinin belki de en güzel örneklerindendir. Orada tabi ki Gûlo’nun da katkılarıyla o kadar mükemmel ezgiler meydana çıkarırlar ki bu atışma bir efsane haline gelir ve halen de söylenegelen müthiş bir stran olarak önümüzde durmaktadır.
Paşa Evdal’a büyük hürmet gösterir ve tüm konularda onun bilgeliğinden faydalanmaya çalışır. Evdal da kendisine gösterilen bu saygıdan ziyadesiyle memnun kalır ve ‘EY MÎR’ isimli ünlü klamını söyler. Bu klam da literatürdeki yerini almıştır. Evdal bir süre sonra bir davet üzerine Nahcivan’a Paşa ile beraber gider. Orada Paşa’yı yaptığı bir hatadan dolayı eleştiren bir stran seslendirir ve mahcup olan Paşa hatasını anlayarak Evdal’a hak verir. Aradan geçen kısa bir zamandan sonra ise Osmanlı’nın emriyle, Avşar ellerindeki Kozanoğullarını yerlerinden sürmek maksadıyla 400 kişilik gücüyle Kozan seferine çıkan Paşa Evdal’ı da yanında götürür ve Evdal orada da boş durmaz. En ünlü stranlarından biri olan ‘XOZAN’ı (Kozan) ve en sevdiğim eserim dediği ‘DERSİM’ isimli klamını da o dönemde seslendirir. Kendisiyle çağdaş olan ünlü Türk ozanı Dadaloğlu’nun da aynı dönemde Kozanoğulları ve Avşar elleriyle ilgili, onların da acılarını dile getiren şiir ve türkülerini kayda geçirdiği o yıllarda her iki ozanın epik ve lirik nakışlarla süsledikleri eserleri günümüzde halen söylenmekte, okunmakta ve şiirin, türkünün evrenselliğinin, ortak acıların sesleri olmalarının ispatları olarak bizleri geçmişe götürmektedir. Yaşar Kemal eserlerinde her iki ozana da değinmektedir. Dadaloğlu’nun meşhur “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” sözünü Kozan Savaşlarında söylediği bilinmektedir. Bu tarihi gerçek, iki halkın aynı dönemde yaşamış en önemli iki ozanının karşı saflarda bulunmaları açısından da ilginç bir bilgidir. Kozan’dan döndükten sonra Paşa’nın yanındayken ŞÊX SILÊ isimli kendisi kadar meşhur olan İran Kürt Aşiret Reislerinden Tarxanê QELENYÊ’nin dengbêjiyle de tam 7 gün süren bir mücadeleye girişir ve sonuç yine değişmez. Galip her zamanki gibi yine Evdal’dır. Şêx Silê û Evdalê Zeynikê isimli stran da tarihi değerlerimiz arasındaki yerini çoktan almıştır. Gün gelir, kadim dostu Sürmeli Mehmet Paşa bir yılanla mücadelesi sonucu, yılanın sokmasıyla hayata veda eder. Evdal’ın hayatının kırılma anıdır bu. O kadar çok üzülür ki söylediği PAŞAO klamı yürekleri dağlar. O civarda artık kalamaz ve evine döner tüm ısrarlara rağmen. Köyüne gelen tüm Beylerin ısrarlı tekliflerine rağmen inzivaya çekilir ama stran-klam üretimine ara vermez..
Evdal sadece Kürtler için bir “dengbej” değil o Süryaniler, Ezidiler, Ermeniler içinde bir halk ozanıydı. Etrafında herkes onun “stran“larını yani uzun havalarını dinlemeye gelirdi. Bir yere vardığında, bir davete, bir şölene gittiğinde; Evdal Elini kulaklarına götürür, bir şeyler mırıldanırdı veya haykırırdı. Etrafındaki herkes kendi acılarını bir nebze ondan dinlerdi. Merhamet, şefkat dolu bir yüreği vardı. Kimseyi üzmez, her şeyde üste çıkmaz, kutuplaşmazdı. Kendisine soru soruldu mu cevap verirdi; yoksa susardı. O daha çok çevresindekilerle Stranlarıyla anlaşırdı. Evdal cok cemiyetler görmüş, saygın ve bilgili bir zattı. Herkes gelir ondan bir şeyler alır; bir şeyler öğrenirdi. O bir Kürt bilgini, sanatçısı, felsefecisi ve sosyoloğuydu.
Bir kılamında söylediği gibi o dünyanın şairi, yeryüzünün arıkuşu, gün ışığının bülbülü, atların süvarisi.