Makaleler

Kürtler, Irak’ta Cumhurbaşkanlığı görevini nasıl almalı?

Irak’ın tarihine bir göz attığımızda ülkede devletin kurulmasından bu yana Kürt vatandaşlarına karşı uygulanan sindirme politikası ve ihlallerle birlikte ve yine bu ülkenin ilk altyapısının kurulmasından bu yana kurulan bütün hükümetlerde neredeyse Kürtlerin katılımı olmuştur. Hatta 1920 ile 1925 yıllarında ki o zamanlar güney Kürdistan hala resmi olarak Irak’a bağlı değilken, 5 yıl içerisinde 6 hükümet teşkil edildi. Oluşturulan 6 hükümet kabinesindeki bir bakanlık Kürtler tarafından yönetildi. 1923 yılında Cafer Askeri Başbakanlık görevini aldı.

Milletler Cemiyeti Musul vilayetinin kaderini belirlerken Irak’a bağlanmasını kararlaştırıyor. Yani 1925’te bu yana Kürt karakterler Irak’ın önemli konumlarında görev almıştır. Bütün hükümet kabinelerinde ise birkaç kişi bakan görev üstlenmemişse dahi en az bir bakanlık Kürtlere verilmiştir. Kürtler için Irak’ta en kara günler olarak tarihe geçen 20’inci yılın son çeyreğinde ise bir Kürt Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı görevini üstlenmişti. Kürt Başbakan Yardımcısı, birkaç Kürt bakan Bağdat’ta görev yapmıştır. Hatta Kürtlere karşı Enfal Katliamı yapıldığında Halepçe Kimyasal silahla bombalandığında dahi kabinede 10 Kürt bakan görev yapıyordu. Taha Cezarvi ve Taha Mıheddin biri dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı diğeri de Başbakan yardımcısıydı. Saddam Hüseyin’in yıkılışından sonra da oluşturulan 7 hükümet kabinesinden Şiilerin iktidarında katılımı vardı.

Şunu demek istiyorum, Kürtlerin Bağdat’taki makamlarda görev alması Irak’taki iktidara katılım sağladığı anlamında gelmiyor. Başka bir deyişle Kürtlerin Bağdat’taki konum ve makamlarda bulunması Kürtlerin bütün haklarına kavuşacağına eşit değildir. Ya da en azından Kürdistan’a karşı yapılan zulümü sonlandıracağı anlamını taşımıyor. Tarih boyunca bu ispatlandı, uzunca bir süre Kürtlerin iktidarda yer almasına rağmen en büyük zulüm yine Kürtlere karşı yapılmıştır.  Bu kanı sadece Kraliyet dönemi ile Saddam’ın yıkılışına kadar süre için geçerli değil aynı zamanda geçtiğimiz 18 yıllık Şii iktidarı için de doğrudur. Bu nedenle Kürtlerin nasıl katılacakları kimi Kürtler için ayırılmış bu makamı temsil edeceği de önemlidir. Bunlardan da önemlisi Kürdistan Bölgesi’nin ileride Bağdat’ta gidecek olan milletvekili ve Kürtlerin payı ile görev alacak olan karakterlerle ilgili muamelesidir. Çünkü eğer en iyi karakteri dahi gönderseler, Bağdat’ta en iyi görevleri verseler, Kürdistan Bölgesi tarafından desteklenmez ve aralarında bir koordinasyon olmazsa Kürtlere verebilecekleri hiçbir şey yoktur.

Şimdi gerçekleştirilen seçimlerden sonra, komisyon tarafından seçim sonuçları açıklandıktan sonra önümüzdeki birkaç gün içerisinde itiraz hakkı da sonlanacak ve sunulan dilekçelere yanıt verilecektir. Daha sonra seçim sonuçları Federal Mahkemeye sunulacaktır. Yani parlamento görüşmelerinin başlaması, Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesi ve hükümetin kurulması için bir aydan daha az süre vardır. İlginç olan şu; Kürt siyasi taraflar arasında hatta medya ve siyasi, aydın ve entelektüel kesim arasında Şiilerin ne zaman kendi aralarında Başbakan adayını belirleyeceklerini ardından seçilen kişi ile Kürtlerin istihkakı ve görevleri hakkında nasıl anlaşacaklarını konuşuyor. Aslında Kürtlerde kendi aralarında kurulacak hükümette nasıl yer alacaklarıyla ilgili, iktidardaki hani makam ve görevi alacaklarıyla ilgili tartışmalara başlamalıydı. Böylece Irak’ta Kürdistan Bölgesi’nin durumunun şimdikinden daha iyi olacağından emin olurlardı.

Saddam Hüseyin’in yıkılışından sonra bileşenler (Kürt, Sünni ve Şiiler) arasında görev dağılımı yapıldı, böylece Cumhurbaşkanı Kürtlere, Parlamento Başkanı Sünnilere, Başbakanlık görevi ise Şiilere verildi. Esasen bu birazda teminat gibi bir uygulamaydı ki Irak’taki iktidarda katılımları gerçekleşsin ve ülkeyi birlikte yönetebilsin. Ancak dengesiz bir şekilde yetki ve inisiyatiflerin çoğunu Başbakanlık görevine verildi. Yani: İktidar Şiilerin kontrolüne geçti. Gerçi bu dağılım ne yasalara göre yapıldı ne de anayasa metininde yer alıyor. Ancak bir gelenek olarak daha devam ediyor.

Burada bahsetmek istediğim şey Kürtlerin bu dağılımdaki payıdır. Yani Cumhurbaşkanlığı makamı. Her ne kadar gündelik ülke yönetiminin çalışmalarıyla ilgisi olmayan sembolik bir makamı olsa da, ancak anayasada belirlenen yetkilerini olduğu gibi kullanırsa daha önceki rollerinden daha iyi ve etkili bir rol üstelenebilir. Şiileştirme misyonunu ve stratejisini geliştirmeye çalışan Irak’taki Şiiler, cumhurbaşkanlığı makamının etkili bir rolü olmasına müsaade etmiyorlar. Anayasa yazılırken Şiiler gelecekte iktidardaki konumlarıyla ilgili Kürtler ve Sünnilerden daha dikkatli oldukları da ayrıca ortaya çıktı. Hem bir yandan başbakanlık görevine en çok yetkiyi garantilediler hem de iki dönem cumhurbaşkanlığı makamını Mam Celal gibi bir karizmanın alacağını bildikleri için veto hakkı bulunan iki de yardımcı belirlediler. Böylece Kürdistan’ın çıkarı için kendi gündemini uygulamasının önüne geçildi.

Mam Celal’den sonra da IŞİD’in ortaya çıkmasıyla Sünnilerin çoğunlukta yaşadığı bölgeler IŞİD’in kontrolüne geçmişti. Kürtlerde kendi payı olan coğrafi bölgelere ulaşmıştı. O dönemde dahi cumhurbaşkanının iktidardaki zayıflıktan yararlanarak makamını Kürdistan’ın çıkarına kullanmaması için Nuri Maliki, Ayad Alawi ve Usame Nuceyfi gibi üç güçlü şahsiyet cumhurbaşkanı yardımcısı olarak belirlendi. Diğer yandan reform yapılacak bahanesiyle Sünni ve Kürtleri Başbakan yardımcılığı görevinden uzaklaştırdılar. Böylece Haydar Abadi tek başına hüküm sürsün. Ancak ikinci turda Dr. Berhem Salih cumhurbaşkanı seçildiğinde kendisine yardımcı belirlenmedi. Bu adım Kürtlerin cumhurbaşkanlığı makamında daha fazla rol alması için serbest bırakıldığı ya da Şiilerin Kürtlere karşı politika değişikliğine gittiği anlamına gelmiyordu, aksine bu durum Kürtlerin cumhurbaşkanı adayı seçimi için kendi aralarında birlik olmamalarıyla ilgiliydi. KDP ile KYB, Erbil ile Bağdat arasındaki çekişmeler, cumhurbaşkanının etkisiz bir rolü olması için yeterli faktörlerdi. Eğer Kürtler cumhurbaşkanını kendi aralarında anlaşarak belirlemiş olsalardı kesinlikle Kürtlerin anayasadaki yetkilerini kullanmasına engel olmak için Şiiler Nuri Maliki veya Haydar Abadi gibi karakterleri cumhurbaşkanı yardımcısı yaparlardı.

Söylemek istediğim şu; cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri az olsa da Şiiler Kürtlerin bu teşrifi makamı anayasada belirlendiği gibi doldurmalarına izin vermiyor. Sorum şu; peki o halde Kürtler bu makama ne yapsın? Ya da bu makamı işler kılabilmek için ne yapabilir? Tasavvur edelim ki bu makam Sünnilerin elinde olursa güç dengeleri nasıl değişir? Şii siyaseti, Kürtlerin elindeki cumhurbaşkanlığını pasifize etmek için yaptıklarının en kötüsünü yapsalar bile en azından Sünni Arap ülkeleri ve İslam dünyanın büyük çoğunluğu Sünnileri destekliyor. Cumhurbaşkanına gösterecekleri ilgi ve değer Irak’ın simasına çekilen Şii perdeyi kaldırır ki özellikle İran ve Şiiler Irak’ın kimliğini Şii bir ülke şeklinde değiştirmek için çabalıyor. Ayrıca cumhurbaşkanlığı makamı Sünnilerde olursa bu onların konumunu da güçlendirir. Bu da Şiiler ile Sünniler arasındaki çelişkiyi derinleştirir ve Kürtlerin rolünü arttırır.

Burada net olan şu ki ne İran ve ne de Şiiler cumhurbaşkanlığı makamının Sünnilere verilmesine razı olmadığıdır. Ayrıca Kürtlerin cumhurbaşkanlığını bırakıp parlamento başkanlığını almasına da razı olmazlar. Şiiler bu makamın Kürtlerde olmasını, bu şekilde ülkenin yürütme erkinde hiçbir pratik etkilerinin olmamasını, ayrıca Şiilere karşı güçlenmesinler diye Sünnilere de verilmemesini istiyor. Soru şu; Kürtler neye karşılık Şiilere hizmet eden bu savaş katılıyor? Sünnilerin zayıf kalması ve sahnenin Şiilerştirilmesi dışında Kürtlere ne tür bir kazancı oluyor?

Kürtlerin gerçekçi bir bakış açısı ile Kürdistan halkının çıkarları temelinde bu dengeyi gözden geçirmelerinin vakti gelmiştir. İran dosyasını dikkate alan her karar, Sünnilerin güçlü bir şekilde sahaya inmelerini önlemek ve Şiilerin gönlünü almak zorunda. Kürtler bu denge içerisinde bir kazanım sahibi olabilir. Burada Kürtlerin daha detaylı bir okuma yapabilmesi için şu fikri öne çıkarıyorum; en azında Şiilere şöyle bir şart dayatabilsinler ki eğer Kürtler cumhurbaşkanlığı makamını almaya mahkûm iseler en azından yetkileri olan bir cumhurbaşkanlığı alsınlar. Anayasanın kendisine verdiği yetkileri kullanabilmesine olanak tanınsın.

Kürtlerin bu şartları Şiilere kabul ettirebilmesi için elbette kendi aralarında birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var, özellikle de KDP ve KYB’nin. Yarın bir gün Bağdat’a kimi göndereceklerse her iki parti de onu desteklesin ve Bağdat’ta Kürtlerin temsiliyetini yapmasına hak verildin. Eğer bunu yapabilirlerse Kürtlerin Irak’taki yetki ve yönetime katılım şekli yeni bir aşamaya geçer ve belki de Kürtlerin bir takım talep ve haklarının elde edilmesine katkı sunar. Bunu yapmazlarsa eğer o zaman da Kürtlerin hakkı olan bu yetkileri alan kim ise kendi imtiyazı ve maaşı için oraya gitmiş olur ve Kürdistan halkı için hiç bir yararı olmaz.

KAYNAK:Rudaw

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu