Kültür & Sanat

Kürt müziğinde suskun söz: Xalit Tari

Tarinin müzikal diyagramı, bir ölçüsüzlüğün içindeki ölçü gibidir. Sesindeki karamsar rahatlık, insan bedenini uyuşturan ve ruhun ataletini dizginleyen psişik bir etkiye sahiptir.

Gazete Duvar’dan Fatih Tan yazısında Xalit Tari 2016’da Ahenk Müzik’ten Murat Öztürk’ün aranjörlüğünde çıkardığı ‘Sar’ albümüyle hatırı sayılır bir başarı yakaladığını,albümdeki sekiz eserden ikisinin sözleri Arjen Ari’nin şiirlerinden oluştuğunu, geri kalan altı eserin sözleri ise Tari’ye ait olduğunu yazıyor.Albümdeki sekiz eserin tamamının müziklerini de kendisi yapan Tari, bu aralar yeni albümünün hazırlığı içinde. 

Tari’nin müziği suskundur. Sesinin suskunluğu albüm boyunca hissedilir. Sözlerinin çoğu dışardaki dünyayı saf dışı bırakarak duyularla algılanabilen bir biçime dönüşür ve bu dönüşümle birlikte ruhun saflığını yeraltı girdabında yeniden inşa eder. Tari’deki suskun müzik, paradoksal olarak,  hiçbir şeyi açıklama derdinde olmayan bir gevezelik peşindedir.  Ondaki suskun oluşun karanlık atmosferi, saf bir çıplak sesin hiçbir ideaya ve temsile teslim olmayan duyusu ile birlikte belli bir topluluğun duygusuyla eşitlenir. Tari’nin sözü dilsizdir; dili ise kesiktir. Tam da bu yüzden duyu ve ima yoluyla ton ve ritimlerini, ivme ve yavaşlıklarını ve enstrümanın ritmini kendi melankolisiyle birleştirerek ruhun mahremiyetinin sözüne dönüştürür. Ranciere’in de dediği gibi; “Müziğin özü, nedensel ilişkilere, karakterlerin psikolojisine, rollerin icrasına ve duyguların taklit yoluyla ifadesine ilişkin mantığın yıkımıdır.”(1) 

Tarinin albümdeki ‘Berxik’ (Kuzu) eseri Kürtlerin naifliğini en derin yerden anlatır. Bu anlatım, bir temsile dayalı tarihsel rolün politik “dönüşümü” (metamorfozu) olarak pekâlâ okunabilir. ‘Berxik’, politik bir metaforun analojik tezahürü değildir. Aksine insanın hayvan-oluşa dönüşümündeki veya rol değişimindeki “politik yersizliğin” biyolojik bir anlatımıdır. Bu politik yersizlik, Kürtleri bir millet olarak görmeyen çoğunluğun (konsensüsün) retoriğiyle ilgilidir. Millet, siyasal olarak örgütlenmiş bir çoğunluğun ve belirli bir toprak parçasıyla eş değer olan bir dağıtımın varlık birimidir. Dolayısıyla Kürtleri bir millet olarak görmeyen bu çoğulcu rejimin retoriği, Kürtler üzerinden tasarısını oluşturan; ancak Kürtleri bu tasarının içine dahil etmeyen bütün sosyal, siyasal ve kamusal müşterek normların tanımıyla ilgili bir retoriktir. Mesela bu bağlamda güvercin kavramının metaforunu düşünebiliriz. Güvercin barışı temsil eden bir simgedir. Barışı temsil ettiği için de evrensel bir anlamı vardır. Yoksa güvercinin kendisinin varlık olarak aslında ne olduğunun (konsensüs için) hiç bir önemi yoktur. Bu kavram, çoğunluğun temsil rejiminin politik istencine denk düştüğü için dilin bölüşümünde yerini alır. Bu bakımdan güvercin, esas kendi talebi için değil, pay edilmek istenilen politik talebe bir somutluk kazandırmanın “cismi” bir yansıması olarak vardır. Daha açık yazalım: Kürt’ün eşitlik talebi değil, eşitlik kavramının bilinmesinin bir kanıtı olarak Kürt’ün varlığının sembolik kabul edilişine ihtiyaç vardır. Eşitlik, bir cismin kanıtında sembolik olarak zuhur ederse ancak o zaman politik bir meşruluk kazanır. Eşitlik, politika için metafordan ibaret bir oluşumun katastrofik bir dil uzantısıdır. Eşitlik ilkesini belirleyen unsur hiçbir zaman eşitsizlik olgusu olmamıştır. Eşitliği belirleyen ve onu politik jargona metafor olarak eklemleyerek sosyal meşruluğunu sağlayan “katastrof” düzenin tasarısıdır. Dolayısıyla Kürtler; barış, özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet, cinsel, etnik ve mezhepsel kimliklerin retorik bir simgesi haline geldiler. Ve bu simge hali gerçek olan dönüşümün talebini ortadan kaldırdı. Yerine ise sürekli bir sayıklamanın metaforik halini koydu. Sürekli sayıklama, politik bir talepten ziyade talebin sınırını simge üzerinden belirleyen metaforların imajına dönüştü (“güvercin” imajı gibi).

Tari ise bu noktada naifliğin dönüşümünü, sesin sayıklaması üzerinden bir kenara bırakıyor. Ve sesini, sözün müzikal gücüyle birleştirerek, politik varlığını görünen ve duyulan temsilin tam da karşısına koyarak, temsile karşı bir uyuşmazlık alanı açıyor -ki bu durum bütün Kürt müzisyenleri için geçerlidir. Dolaysıyla Tari, çoğunluğun temsil rejiminin metaforları ile değil, kendi dönüşümün müzikal naifliği üzerinden kendisini var ediyor ve halk ezgilerini temel alıp aynı zamanda Kürt geleneğinden çok da bağımsız olmayan formel bir hat üzerinden müziğini icra ediyor. Yaptığı müzik sadece taşranın cömertçe çıkarabileceği türden bir güç ve duygusal derinliği taşıyan gerçek bir şehir melankolisinin karanlık yüzüdür. Müzikal ses olduğunda, diyalog kesilir ve kelimeler de, buluşma alanı da eksik kalır. Geride yalnızca çığlıklar ve büyük bir suskunluk kalır. Çığlıklar yalnızlığı ve suskunluk ise -tersi olmadığı sürece- derin bir uyuşmazlığı ifade eder. Tari’deki suskunluk metne ve yazıya dayalı olan niteliğin üzerindedir. Ondaki melodik akış ve armonik yürüyüş, cümle tarzını belirler. Yazıyı, daha çok kestirilmesi güç olan bir derinlik temelinde dile ve daha ziyade söze içkin bir müzikalitenin amorf sesliliğiyle yakalamaya çalışır. Dolayısıyla müzik devingenliktir, akıştır, geçiciliktir; yine de tekrara dayanır. Müzikte ve müzik aracılığıyla, kaybolmuş duygular ve heyecanlar yeniden belirir. Geçmiş anının hatırlanması, uzaklardaki varoluşların ve yoklukların anımsanması söz konusudur. Müzik; zaman, mekân ve arzunun uyarlanmasıdır. Müzik, zamana ve mekâna duyularla algılanabilen bir arzu biçimi verir. Müzik üzerine söylem, yorum ve estetik; imgesel olanın derinliğinde yer alır. Müzikal bir sistemden söz etmek, kuşkusuz hafif bir yalınlaştırmayı de beraberinde getirir. Müzikal ilke kesinlikle esnektir, hiç değişmeyecek yapılardan da oluşmaz. Müziğin en belirgin özelliği bana göre artık çok sesli yönteme göre işlenen tek bir temaya değil, temalar arasında önceden bilinmeyen gerilimlere ve karşıtlıklara, anlatıma ve duygululuğa bağlı olmasıdır. Yine Ranciere’in tespit ettiği gibi; “Müzik, romantik bir köktencilik olan sembolizmin çekirdeğini oluşturur: Artık semboller yoktur, yalnız ruhun dünyası, biçimlerin ritmine ve ruhların melodisine dağılmış olan ruhun müziği vardır.”(2) Müzik, zamanın sahte içselliğinde temsilin retoriğini yıkıma uğratır.         

Tari’nin müzikal diyagramı, bir ölçüsüzlüğün içindeki ölçü gibidir. Sesindeki karamsar rahatlık, insan bedenini uyuşturan ve ruhun ataletini dizginleyen psişik bir etkiye sahiptir. Sesinin uğultusu bir gizin üstünü daha da örten ve derin bir ezoterizmin deliğinden çıkan ışık tabakası gibi günbegün etrafa yayılmaktadır. 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu