Analiz

Körfez desteği yeni Suriye’yi nasıl şekillendirebilir?

Şam yönetimi petrol ve doğal gaz zengini Körfez ülkelerini Suriye’nin geleceği için hayati önemde görüyor.

Suriye hükümeti geçtiğimiz birkaç ayı Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleriyle ilişkilerini güçlendirmek için büyük bir diplomatik enerji harcayarak geçirdi.

Şam yönetimi petrol ve doğal gaz zengini Körfez Arap ülkelerini Suriye’nin geleceği açısından son derece önemli görüyor. Devlet Başkanı Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin Ocak ayı başından bu yana Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar’a gerçekleştirdikleri üst düzey ziyaretler bunun bir kanıtı.

Beşar Esed’in 8 Aralık 2024’te devrilmesinden kısa bir süre sonra Şara, Suudi Arabistan’ın Suriye’nin geleceğinde kritik bir rol oynayacağından bahsetmeye başladı. Esad Şeybani bu yılın başında ülkesinin baş diplomatı olduktan sonraki ilk yurt dışı gezisinde Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğinde Riyad’ın “Suriye’nin yeniden doğuşuna katılmaya, birliğini ve toprak bütünlüğünü desteklemeye” hazır olduğunu söylemişti.

Suriye’nin yeni hükümetinin bu hafta yapılacak Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası Bahar Toplantıları için Washington’a bir heyet göndermesi dikkat çekiyor. Reuters’in haberine göre Suudi Arabistan, Suriye’nin Dünya Bankası’na olan 15 milyon dolar tutarındaki borcunu ödemeyi planlıyor. Bu, savaştan zarar gören ülkenin yeniden inşası için hibe fonlarının kapısını açmak açısından oldukça önemli bir gelişme. Ayrıca bu toplantılar çerçevesinde Suudiler ve Dünya Bankası, Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına ev sahipliği yapacak.

Suudi Arabistan’ın yeni Suriye’deki rolü

Suudi Arabistan yönetimi, Esed sonrası Suriye’nin kırılgan geçiş sürecine diplomatik toplantılar, retorik ve sembolik jestlerin ötesine geçen yollarla yardımcı olmaya kararlı. Suriye’nin büyük miktarda ekonomik yardıma ihtiyacı varken, Suudilerin bu tür bir desteği, bu hassas ve zorlu geçiş sürecinde ülke için büyük bir fark yaratabilir.

Chatham House’da Orta Doğu ve Kuzey Afrika programında yardımcı araştırmacı olarak görev yapan Dr. Neil Quilliam, The New Arab’a (TNA) verdiği bir demeçte, “Suudi Arabistan’ın Suriye’nin Dünya Bankası’na olan borçlarını ödemesi halinde, bunun pratikteki ilk sonucu Dünya Bankası’nın ülkenin yeniden inşasını finanse etmek için yeni fonları onaylaması olacaktır” dedi.

“Hiç şüphesiz bu Suudi-Suriye ilişkilerine çok olumlu yansıyacaktır ve Krallık yönetimi bunu yeni Suriye hükümetine rehberlik etmek ve aynı zamanda bölgedeki İran etkisinin azalmasını sağlamak için bir fırsat olarak görecektir.”

Riyad’daki Kral Faysal Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olan Dr. Joseph A. Kéchichian, Suudi Arabistan’ın Suriye’nin Dünya Bankası borçlarının ödenmesi için 15 milyon dolar taahhüt etmesinin, Riyad’ın yeni Suriye hükümetinin başarılı olduğunu görme arayışını gösterdiğini söyledi.

TNA’ya verdiği demeçte Kéchichian, bu adımın ikili ilişkilerin güçlenmesine yol açacak “pratik bir adım” olduğunu ve Suudilerin “yeni bir sayfa açıldığına göre Şam’a el uzatacaklarına” dair “uluslararası topluma açık bir sinyal gönderdiğini” söyledi.

Tüm Körfez ülkeleri Suriye’nin geleceğinde pay sahibidir. Körfez’deki liderler, istikrarlı ve güvenli bir Suriye vizyonlarının merkezinde Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması olmak üzere, ülkede istikrarın hakim olduğunu görme arzusunu paylaşmaktadır.

Tüm KİK üyelerinin yetkilileri, IŞİD gibi şiddet yanlısı aşırılık yanlısı grupların bu tür kaotik koşullardan faydalanma potansiyeli göz önüne alındığında, ortaya çıkan güç boşlukları konusunda endişelerini paylaşmaktadır.

Altı KİK ülkesinin tamamı, savaştan harap olmuş ve yoksullaşmış ülkenin büyük miktarda doğrudan yabancı yatırıma ihtiyaç duyduğu bir dönemde, ülke ekonomisini boğan ve yabancı yatırımcıları uzak tutan Suriye’ye yönelik Amerikan ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasını şiddetle desteklemektedir.

Ayrıca Körfez Arap hükümetleri, Suriye’nin yeni yetkililerinin Captagon üretimini başarılı bir şekilde kısıtladığını görmek istiyor.

Dr. Kéchichian, “KİK yöneticileri, hem Şam’da meşru otoriteyi yeniden tesis etmek hem de Suriye’yi kendi istikrar kozaları içine almak ve korumak için [Ahmed Şara’ya] bireysel ve kolektif olarak yardım sözü verdiler” dedi.

Şam’ın, Türkiye ile birlikte KİK ülkelerini Suriye’nin yeniden inşası ve kalkınması için en önemli bölgesel aktörler olarak görmesi şaşırtıcı değil. Körfez Arap monarşilerinin sahip olduğu kartlar benzersizdir ve KİK üyelerine, Esed sonrası Suriye’de, eski rejimin çöküşüyle ülkedeki İran etkisinin büyük ölçüde azaldığı bir ortamda yüksek düzeyde nüfuz kazanma fırsatı vermektedir.

Century International’da çalışan ve İsveç Savunma Araştırma Ajansı’nda kıdemli analist olan Aron Lund TNA’ya Körfez Arap monarşilerinin Suriye’nin şu anda ihtiyaç duyduğu üç şeye sahip olduğunu söyledi: “Para, petrol ve ABD ile iyi ilişkiler.”

Körfez ülkelerinin Esed sonrası Suriye’de birçok çıkarı olmasına rağmen, KİK üyeleri ülkenin geleceğinde farklı önem derecelerine sahip olacak ve rolleri de farklılık gösterecek.

Dört buçuk ay önce rejimin düşmesinin ardından hem Şara hem de Şeybani’nin ziyaret ettiği ilk yabancı devlet olan Suudi Arabistan, yeni Suriye hükümetiyle angajman söz konusu olduğunda KİK içinde başı çekiyor.

Bununla birlikte Katar ve BAE de Suriye’nin geleceğinde kilit rol oynamaya hazırlanıyor.

Katar ve BAE

Altı KİK ülkesi arasında Suriye’nin mevcut yönetiminin en güvenilir bulduğu ülke Katar’dır. Ahmed Şara, cumhurbaşkanı olduktan sonraki ilk ziyareti için 15 Nisan’da Katar’daydı. Doha’dayken Emir Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ve Esad Şaybani’nin de aralarında bulunduğu Suriye heyetiyle bir araya geldi ve Katar’a “ilk günden beri Suriyelilerin yanında duran ve onları asla terk etmeyen ülke” olduğu için övgüde bulundu.

Altı gün sonra Katarlı bir güvenlik heyeti Şam’a gelerek Suriyeli yetkililerle ikili düzeyde güvenlik ve polis koordinasyonunun güçlendirilmesi konusunda görüşmelerde bulundu. Emir Temim, Esed’in devrilmesinin ardından bunu yapan ilk Arap lider olarak Ocak ayında Şam’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaretten bu yana Katarlılar Suriye’ye enerji krizi konusunda yardımcı olmak için adımlar attılar.

Doha, Batı’nın Esed sonrası Suriye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımların kaldırılmasının güçlü bir savunucusu oldu. Katar’ın Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed el Huleyfi, bu hafta Washington’da yapılacak IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları’nda ABD’li yetkililerle bu konuyu ele alacağını açıkça ifade etti.

Doha, Suriye’nin kamu sektörü çalışanlarının maaşlarını ödemesine yardımcı olma arzusunun sinyallerini vermiş olsa da ABD’nin Sezar Yasası’nı uygulamaya devam etmesi nedeniyle Katar bu ikincil yaptırımları ihlal etmemek için geri adım atmak zorunda kaldı.

“Katar her zaman Suriye’deki rejim karşıtı ayaklanmanın güçlü bir destekçisi oldu ve iktidarı ele geçirmeden önce Ahmed Şara’nın grubuyla kapalı kapılar ardında ilişkiler geliştirmiş görünüyor. Diğer Körfez ülkelerinin olmadığı bir şekilde güvenilir bir müttefik” diyor Lund.

Dr. Quilliam, “Siyasal İslam’ı dış politikanın merkezinde gören Katar, Suriye-Türkiye bağlarını güçlendirmenin ulusal çıkarına olduğunu düşünüyor” dedi.

Buna karşılık BAE yönetimi siyasal İslam’a katı bir şekilde karşı çıkıyor ve Abu Dabi, 2018’in sonlarından bu yana ayağa kaldırmak ve desteklemek için önemli bir diplomatik sermaye yatırdığı bir rejimin devrilmesinin ardından Tahriru’ş Şam Heyeti’nin (HTŞ) iktidara gelmesinden endişe duyuyor.

Dr. Quilliam’a göre BAE, “siyasal İslam’ın Suriye’nin dış politikasının bir parçası haline gelmesini engellemek ve ülkeyi Abu Dabi’nin uluslararası ortaklıklar kurmaya yönelik ‘seküler’ yaklaşımıyla daha uyumlu hale getirmek istiyor”.

Yine de Abu Dabi, Suriye’deki yeni gerçeklikten en iyi şekilde faydalanma ve Şara hükümetine pragmatik bir şekilde yaklaşma becerisini göstermiş, Şara ve Şeybani’nin BAE’ye yaptığı ziyaretler de bunun altını çizmiştir. Yine de BAE’nin yeni Suriye yönetimine en çok şüpheyle yaklaşan ve Şam’daki HTŞ yönetiminin Arap-İslam dünyasının diğer bölgelerindeki İslamcı ve cihatçı grupları ve mücadelelerini cesaretlendirme ihtimalinden en çok endişe duyan KİK üyesi olacağını varsaymak yanlış olmaz.

Bu endişelere rağmen BAE, Abu Dabi’nin samimi ve işbirliğine dayalı bir ilişki yoluyla Şam’ı etkileyebileceğini umarak muhtemelen mevcut Suriye hükümetiyle temas kurmaya devam edecektir.

“Abu Dabi, iktidara geldiğinde Şara’ya güvenme eğiliminde değildi ve bu en hafif deyimiyle bir tereddüttü. Ancak o zamandan bu yana her iki taraf da iyi geçinmek için gerçek bir çaba sarf etti” diyor Lund TNA’ya ve ekliyor:

“Yeni Suriye hükümeti için BAE’yi hoş tutmak, düşmanca davranacakları ya da Washington’da daha sert bir çizgi için agresif bir şekilde lobi yapmaya başlayacakları bir durumdan kaçınmak önemli. İsraillilerle olan bağlantıları da işe yarayabilir ve tabii ki yatırımlar ve yardımlar da”

Suriye’de Körfez rekabeti mi?

Esed’in düşüşünden bu yana Suriye, KİK içi güç mücadelesinde bir savaş alanı haline gelmedi. Esed rejimi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan öncülüğündeki Katar ablukası sırasında (2017-2021) çökmüş olsaydı, muhtemelen öyle olurdu, ancak Körfez’in mevcut jeopolitik manzarası farklı.

Yine de Körfez monarşileri arasındaki rekabet ve gerginliklerin Suriye’de geçiş süreci ilerledikçe ortaya çıkma ihtimalini göz önünde bulundurmak mantıklı olacaktır.

Lund’a göre, 2010’larda bölgesel meseleleri şekillendirmek için çok şey yapan KİK ülkeleri ve Türkiye arasındaki rekabet bugün patlak verirse, bu Suriye için “çok kötü” bir haber olur.

Lund, “Türkiye ve Katar’ın Suriye’de artan etkisinin, İsrailliler bir yana, Birleşik Arap Emirlikleri için bile tahammül edilemez hale geldiği bir nokta gelebilir. Ama bence Türkler, Katarlılar ve Suriyeliler bunu anlıyorlar” diyor ve ekliyor:

“Sürtüşmeyi azaltmaya ve gereksiz provokasyonlardan kaçınmaya çalışacaklar. Ankara ve Doha muhtemelen Şara’nın Arap ve bölge siyasetinde tarafsız bir duruş sergilemesinden memnunlar çünkü onun asla BAE kampına kaymayacağını biliyorlar. Şimdilik sadece hükümetinin ayakta kalmasını ve kendisini sağlamlaştırmasını istiyorlar”

Dr. Kéchichian’a göre KİK üyeleri kısa vadede Suriye konusunda birlik içinde hareket etmeye devam edecekler ve bunun nedeni de Körfez Arap ülkelerinin Şara hükümetinin başarılı olmasını istemeleri.

Dr. Kéchichian verdiği demeçte KİK içi gerilimlerin ve Körfez Arap monarşileri arasındaki rekabetin ileride Suriye’ye karşı nasıl bir rol oynayacağının belirsiz olduğunu ifade ediyor.

Riyad merkezli akademisyen, Araplar arası rekabetin rakip çıkarlar nedeniyle kaçınılmaz olduğunu, BAE ve Katar’ın da bu tür bir restleşmeye girebileceğini, ancak bu tür gelişmelerin ne yönde olacağını bilmek için henüz çok erken olduğunu söyledi.

Suriye’de Körfez birliğinin devam etme şansı, BAE’nin Katar ve Türkiye’nin Şam’daki etkisini nasıl algıladığına bağlı olacak. Abu Dabi’nin Doha ve Ankara ile yakınlaşmasına rağmen, BAE yönetiminin Katar-Türkiye ittifakının İslamcıların hakim olduğu bir Suriye’deki rolünden daha fazla endişe duymaya başladığını görmek oldukça kolay olacaktır.

Dr. Quilliam, rejim değişikliği sonrası Suriye’de KİK birliği ihtimalinin “düşük” olduğuna ve “Katar ve BAE’nin muhtemelen Doha’nın hükümeti desteklemesi ve zamanla BAE’nin muhalif gruplara destek vermesiyle nüfuz için rekabete gireceğine” inanıyor.

Dr. Quilliam verdiği demeçte, Afrika’nın bazı bölgelerinde BAE-Türkiye rekabetinin Suriye’de kendini gösterme şansının yüksek olduğunu, bunun da Abu Dabi ve Doha’yı “doğrudan rekabete” sokabileceğini belirtti.

Ancak Dr. Quilliam, Şara yönetiminin ya da başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgesel aktörlerin bu tür olası gerilimleri yönetecek adımlar atması halinde böyle bir senaryonun önlenebileceğini ifade ediyor.

İleriye baktığımızda, Körfez Arap ülkeleri ile Türkiye arasında Suriye’de bu tür bölünmelerin yeniden alevlenmesi, gelişmelerin bu yönde seyretmesinden endişe duymak için geçerli sebepler olsa da kaçınılmaz değil.

Şam’daki yeni yönetimin, Suriye’yi satranç tahtasındaki bir kareden ibaret olan KİK içi ve Arap-Türk rekabetinin hedefine sokmaktan kaçınmak istediğine dair işaretler güven verici.

Dahası, Abu Dabi, Ankara, Doha ve Riyad ‘Yeni Suriye’ konusunda ideolojik değil pragmatik yaklaşımlarını sürdürmeye devam ederlerse, bu devletler Suriye ile ilgili anlaşmazlıklarını diplomatik yollarla yönetebileceklerini kanıtlayabilirler. Böyle bir durumda Suriye, Körfez ve Türkiye arasında bir çatışma değil işbirliği alanı haline gelebilir.

Bölgesel gerginliklerin kontrol altına alındığı ve pragmatizmin hüküm sürdüğü böyle bir senaryo Şam için en uygunu olacaktır.

Günün sonunda Şara yönetimi, Türkiye ve bu zor dönemde Suriye’ye şu ya da bu şekilde destek vermek isteyen tüm Arap ülkeleriyle birlikte çalışmalıdır.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a döndükten sonraki ilk yurt dışı gezisi için Mayıs ayı başında Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ı ziyaret edeceği düşünülürse, KİK üyesi bu üç ülke bu fırsatı kullanarak Trump’a rejim değişikliği sonrası Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını destekleyen ortak bir mesaj gönderebilir.

Riyad, Abu Dabi ve Doha’daki liderler Trump’ı bu konuda ikna etmeyi başarabilirlerse, bu durum Körfez Arap monarşilerinin Suriye’yi -ve dolayısıyla bölgedeki diğer ülkeleri- daha istikrarlı hale getirme ve ülkeyi KİK merkezli yatırımcılara açma konusundaki ortak çıkarlarını ilerletmek için birlikte çalışma becerilerini gösterecektir.

(Mepa News)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu