IŞİD büyüyor, HTŞ hareketlendi: Suriye cephesinde çatışmalar tırmanıyor
7 Mart 2024 tarihli şu haber düşündürücüydü:
Fransız haber ajansı AFP duyurdu: Halk, İdlib’de gücü elinde tutan cihatçı Heyet-ü Tahrir Şam’ın (HTŞ veya El Kaide’nin Suriye’deki kolu El Nusra Cephesi-FB) lideri Ebu Muhammed El Cevlani protesto ediyor.
İdlib sokaklarında tur atan yüzlerce kişi, ‘Cevlani ve Esad’a hayır!’ diye bağırıyordu.
Göstericilerden 35 yaşındaki Muhammed Harnuş, ‘Bizim devrimimiz herkese karşı. Beşar Esat ya da El Cevlani fark etmez. Buradaki insanlar demir ve ateşle yönetilemez!’ diyordu.
72 yaşındaki Halidiye Aga da oğullarından birini rejim güçlerinin öldürdüğünü, ikisininse HTŞ’nin hapishanelerinde kaybolduğunu söyledi…
Suriye yönetiminin kontrolündeki bölgelerde de eylemciler sokaktaydı. Dürzi topluluğun yoğun olarak yaşadığı Suveyda’da 2020’den beri yapılan gösteriler, dün de sürdü. Protestocular ekonomik koşulların düzeltilmesini bir kez daha talep etti.
Barışçıl protestolarla başlayıp kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerine dönüşerek silahlı mücadele ve iç savaş halinde devam eden örgütsel isyanın 13. yıldönümünde Suriye’nin hali nicedir?
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pederson’un 16 Mart 2024 tarihi açıklamasına göre durum şudur:
Suriye halkı uzun süredir, toplumun her kesimini ayrım gözetmeksizin etkileyen, tarif edilemez şiddete ve yıkıma katlanıyor. Ülkedeki insani kriz derinleşmeye devam ediyor. 16,7 milyon kişi (halkın yüzde 90’ı) insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Çatışmaların başlamasından günümüze, yardıma ihtiyaç duyanların sayısının ulaştığı en yüksek seviye budur. Komşu ülkelerde 5 milyondan fazla Suriyeli yaşıyor; 7 milyonu aşkın insan yerinden edilmiştir.
Suriye sınırlarının belirlendiği 1920’li yıllardan bugüne yaşanan en büyük ve derin siyasal/toplumsal krizin sonucunda ülke üç farklı idari bölgeye bölünmüştür:
Merkezi Şam yönetimi, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile cihatçı Heyet’ü Tahril’il Şam (HTŞ) ve Kürt hareketi yönetimi.
Daha beteri de yüzbinlerce insanın canına mal olan bu iç savaşın ufkunda herhangi bir siyasi çözümün gözükmemesidir!
Çünkü:
ABD, Avrupa ve bazı Arap ülkelerinin BM gözetiminde düzenledikleri Cenevre görüşmelerinde Suriye ile muhalifleri uzlaşamadılar.
Cenevre müzakerelerine “alternatif” olarak düzenlenen Astana-Moskova görüşmelerine katılan Rusya, Türkiye ve İran Suriye ile muhalifleri barıştıramadılar.
Rusya’nın girişimiyle başlatılan Türkiye-Suriye yakınlaşması, bilhassa AKP iktidarının ‘Kürt takıntısı’ ve silahlı Suriyeli muhaliflerden vazgeçip askeri denetimindeki topraklardan çekilmeyi kabul etmemesi nedeniyle yarım kaldı.
Arap ülkelerinin bir zamanlar büyük bir heves ve heyecanla destekledikleri Suriyeli cihatçılar ile muhalif siyasi oluşumlar, 2022-2023 döneminde alınan karar gereğince Esat yönetimiyle yakınlaşma aşamasından sonra eski etkinlik ve hükmünü yitirdi. Muhalifler artık sıradan bir ses, pazarlık masasında bir koz olarak işlev görebiliyor.
Katar dışındaki Arap ülkelerinin sırtını çevirdiği bu muhalifler ile cihatçılar, cami avlusuna bırakılmış sahipsiz ve gayrimeşru bebek gibi Türkiye’nin elinde kalıverdiler.
Şark’ul Avsat gazetesinde yayımlanan 27 Mart 2024 tarihli makalesinde, Suriyeli gazeteci-yazar Fayez Sara’nın muhalefet hakkında tarihi tecrübeye dayanan bir tespiti var:
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana dünyadaki hiçbir muhalefet, ne kadar güçlü olursa olsun, komşu, dost veya kardeş bir tarafın ya da tarafların yardımını almadan herhangi bir ülkedeki rejimi değiştirmeyi veya devirmeyi başaramadı. Hal böyleyken, Suriye muhalefeti gibi zayıf, yıkılmış ve hastalıklarından mustarip bir muhalefet bunu nasıl başarsın?
Bu noktada Arap ve Batı ülkelerince desteklenen Suriye muhalefetinin tarihi bir hatasına değineceğim:
Şeyh Ahmed Muaz El Hatib El Hasani, Emevi Camii eski İmamı ve Sünni meşrepli Arap kimliğiyle bilinmektedir.
Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu (SDMGK) eski başkanı seçildiğinde, bazı batılı ve Arap ülkelerinden oluşan “Suriye Dostları Grubu”, muhalefeti desteklemek için 12 Aralık 2012 tarihinde Fas’ta toplantı düzenlediler.
Şeyh Ahmed, toplantıdaki delegelerin huzurunda El Kaide örgütünün Suriye’deki kolu sayılan Cephet’ül Nusra isimli radikal cihatçı örgütü, “Suriye devrim güçlerinin bir parçası” olarak niteledi.
Toplantıda bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William J. Burns (şimdiki CIA şefi), bu tanıma çok şaşırmıştı.
Şeyh’in o sıradaki yardımcısı (Hıristiyan) George Sabra bir Amerikan TV kanalında benzer ifadeyi tekrar kullanınca, Suriye muhalefetini alabildiğine destekleyip teşvik eden Amerikan yönetiminde alarm zilleri çaldı.
Tam da o sırada El Kaide bağlantılı cihatçılar, ABD’nin Libya’daki Büyükelçisini katletmişlerdi.
ABD’li yetkililer henüz şaşkınlıklarını üzerlerinden atamamışlardı ki, yukarıda bahsedilen muhalifleri temsil eden SDMGK bu defa (2014-2016 tarihleri arasında) Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) cihatçılarını da “Suriye Devrimi’nin bir parçası” olarak ilan ettiler.
Hâlbuki ABD ile Koalisyon güçleri, o dönemde IŞİD’i “terörist örgüt” listesine almışlardı.
2016 ve 2023 yıllarında, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye Demokratik Meclisi (SDM) isimli iki Kürt oluşumu Suriyeli muhaliflerin “IŞİD Karşıtı Demokratik Kutup isimli bir platformda buluşması” için girişimde bulunmuşlardı.
Görüleceği gibi Suriye’deki bu çözümsüzlük hali, çeşitli ihtimallere ve olumsuz senaryolara açık kapı bırakıyor.
O tarihteki Suriye silahlı-sivil muhalefetini temsil eden SDMGK, Suriye yönetimi karşıtı Arap ülkelerinin yönlendirmesi ve Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin etkisiyle cihatçılara prim veriyor; ideolojik bağnazlıklarına göz yummak suretiyle aşırı hoşgörülü davranıyordu.
Bu pragmatist ve fırsatçı politikanın bir tarafında da Yeni Osmanlıcılık hayalleri gören AKP iktidarının yönettiği Türkiye vardı.
Nitekim gerek El Kaide’nin Suriye kolu sayılan El Nusra Cephesi ile başlangıçta aynı örgüte bağlı olan ama zaman içinde El Kaide’ye rakip olarak ortaya çıkan IŞİD, Ortadoğu ve batılı ülkelerdeki kanlı eylemleriyle nam saldı.(Faik Bulut/Independent Türkçe)