Makaleler

İktidar temsilcileri “Kürt sorununu çözdük” demişti… Yeni bir çözüm sürecinin başlatılacağı konuşuluyor

Seçim yaklaştığı için mi bilinmez ama yeni bir çözüm süreci veya açılım için birtakım adımların atılacağı belirtiliyor. İktidar yeni bir süreç ile Kürtlerin öfkesini azaltıp desteğini alır mı? Akademisyen ve siyasiler yanıtladı.

Türkiye’de son günlerde yeniden bir “çözüm süreci” veya “Kürt açılımı”nın başlatılabileceği sıkça dillendirilmeye başlandı.

Mevcut siyasi iklimde yeni bir süreci başlatmanın mümkün olup olmadığını zaman gösterecek.

Ancak, ilk çözüm süreci tam başarılı oluyor ve Dolmabahçe’de pazarlık aşamasına geçileceği ilan edilecek derken bitirildi ve masa dağıtıldı.

Ülke sanki tüm bunları yaşamamış gibi bambaşka bir yere devrildi.

Hatta devletin bilgisi dahilinde İmralı ve Kandil’e yapılan ziyaretlerde çekilen fotoğraflar siyasilerin kriminalize edilmesinde araç olarak kullanıldı.

2009’da başlayan ve 2015’te karşılıklı suçlamaları ile bitirilen sürecin doğrusu ve yanlışı üzerinden tartışılmasının yararlı olduğu gündem olarak karşımızda duruyor.

Doğrusu tartışılması da gerekir, çünkü ülkenin en büyük sorunlarından birini teşkil ediyor Kürt sorunu. 
 
Her zaman olmasa da dönem dönem “yeni bir çözüm süreci” ülkenin gündemindeki yerini alıyor. 

Seçimlere 1 yıl gibi bir zaman kaldı ve yayınlanan anketlere göre Cumhur İttifakı’nın hem Meclis çoğunluğunu hem de cumhurbaşkanı adayını seçemiyor. Bu nedenle Kürt seçmenin desteğine duyulan ihtiyaçtan ötürü “çözüm süreci” veya “demokratik açılım” daha fazla gündeme getiriliyor. 

Yeni bir çözüm sürecinin başlatılacağı konuşuluyor

Peki, “Kürt sorununu çözdük” diyen iktidar nasıl bir açılım planlıyor olabilir?

Yeni bir çözüm süreci Kürtlerin öfkesini azaltıp desteğini sağlar mı?

Akademisyen ve siyasiler konuyu Abdulhakim Günaydın’ın yazısıyla Independent Türkçe’ye yorumladı.

“Bölgesel gelişmelere paralel içerde girişim ve arayışlar başlayacak”

Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) ayrılarak yeni bir parti kuran Türkiye’nin Sesi Partisi (SES Parti) Genel Başkanı Ayhan Bilgen de bölgesel gelişmelere paralel olarak içerde kimi adımların atılarak birtakım girişim ve arayışın başlayacağı düşünenlerden.

Kürt sorunun komplike olduğuna değinen Bilgen, 30-40 yıldır tartışılan sorunun güvenlikten demokratikleşmeye, insan haklarından ekonomiye kadar son derece geniş bir boyutta olduğunu söyledi.

Ayhan Bilgen

Ayhan Bilgen

Herkesin farklı bir pencereden baktığı için meseleyi farklı kısmıyla önemsediğini kaydeden Bilgen, “Özellikle bölgesel gelişmelerin, yani Suriye ile ilgili sürecin Türkiye iç siyasetini de etkileyeceği kanaatindeyim. Bölgesel gelişmelere paralel olarak içerde de kimi adımların atılacağı ve kimi girişim ve arayışların başlayacağını düşünüyorum” dedi.

“Kürt oylarını 3’e bölerek kategorize edebiliriz”

“Burada adına ne denir, süreç nasıl yönetilir bilmiyorum ama Kürtleri homojen ve tek bir perspektiften ele almak doğru olmaz” diyen Bilgen, HDP’ye oy verenleri bile kendi içerisinde farklı öncelikler ve farklı eğilimler olarak tarif edilebileceğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

HDP’ye oy verenlerin iki katı kadar Kürt oyu daha var. İktidar partisine verenler var. İkisine de oy vermemiş ama CHP, Saadet Partisi ve diğer partilere oy vermiş olanlar var. Dolayısıyla 3’e bölerek ele aldığımızda HDP, iktidar partisi ve bu ikisi dışındakilere verenler diye kategorize ettiğimizde arayışların farklı olduğunu düşünüyorum. Bu yeni oy alma hesabıyla mı yapılıyor? Mevcut oyları korumak için mi yapılıyor? Bunun ayrıntılı tartışılması gerekiyor. Dolayısıyla dış politikadaki gelişmelerle içerde yeni bir arayış, yeni bir denge, yeni bir hamle yapılacağı kanaatindeyim.

“Çözüme kapı aralayacak her adımı destekleriz”

Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik de AK Parti’nin İsrail ve Suudi Arabistan ile ilişkilerde sergilediği 180 derecelik manevranın dikkate alındığında ‘yeni bir Kürt açılımı veya çözüm süreci’ adı altında bir girişimin başlatmasının çok da ihtimal dışı olmadığı görüşünde.

Mustafa Özçelik

Mustafa Özçelik

‘Dün dündür, bugün bugündür’ anlayışının neredeyse Türkiye siyasetinin en temel özelliklerinden biri olduğunu ifade eden Özçelik, “2002 ile 2022 AK Partisi arasındaki ciddi farka baktığımızda her an yeni bir manevra yapması sürpriz olmayacaktır. Olası açılım girişimi ile ilgili bir bilgiye sahip değiliz. PAK olarak, öncelikle savaşı, çatışmaları, askeri operasyonları, silahlı eylemleri sonlandıracak, siyasal, demokratik ve sivil çalışmaların önünü açacak her girişimi, Kürt meselesinin diyalog ve görüşmeler yoluyla çözümüne kapı aralayacak her adımı destekleriz. Ama salt seçimlerde oy oranını artırmak için yapılacak makyaj amaçlı girişimlerin, oyalama ve öteleme anlayışının, sorunları çözmek yerine daha da derinleştirdiği, tecrübelerle ispatlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

“Süreç önce sorunların kabulüyle başlamalı”

AK Parti hükümetinin Kürt karşıtı siyaset ve uygulamalarının yoğun bir şekilde devam ettiğini savunan Özçelik, işin Kürt sanatçılarının konserlerinin yasaklamasına kadar gittiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

İktidarı eleştiren herkese ‘düşman’ gözüyle bakılıyor ve sorunlar ‘güvenlik’ perspektifinden çözülmeye çalışılıyor. Irak Kürdistan Bölgesi ve Rojava’ya yönelik askeri operasyonlar devam ediyor ve şimdi de 30 kilometrelik bir ‘güvenlik koridoru’ oluşturmaktan söz ediliyor. Açıkçası ‘çözüm süreci’nin başlangıcı öncelikle sorunun kabulüyle başlıyor. Kürt kimliği, ana dilde eğitim hakkı, Kürtçenin ikinci resmi dil olması, Kürdistan ve Kürdistan isimli parti ve kurumlarının kuruluşunun önündeki tüm yasak ve engellerin kaldırılması ve anayasal güvenceye kavuşturulması, devletin imzalamış olduğu tüm uluslararası anlaşmaların uygulamaya koyması meselenin çözümünde temel başlangıç olacaktır. Bu adımları içermeyen her girişim ne yazık ki devletin 99 yıllık paradigma ve uygulamalarının yeni bir söylemden öte bir anlam taşımayacaktır.

“Tüm Kürtleri dikkate alan bir açılım gerekiyor”

Diyarbakır Eğitimi İzleme ve Reform Girişimi (DİERG) Direktörü Prof. Dr. Aziz Yağan ise ellerinden geldiği ölçüde Kürtlerle ilgili iyileştirmeleri değerlendirerek desteklediklerini ifade etti.

Yapılan iyileştirmeler sayesinde Kürtlerin epey yol aldığını ve ürettiği değeri artırdığını ancak iyileştirmelerinin devamının gelmediğinin altını çizen Prof. Dr. Yağan, “Kürtlerin deneyimi, hassasiyeti ve hakları konusundaki doğal ve iyi niyetini tartışmamak gerekir. Dolayısıyla bölgesinde yaşayan, yaşamayan tüm Kürtleri dikkate alan bir açılım gerekiyor. Kürt sorununu çözdük demekten anlaşılması gereken evinin dışında da Kürtçe konuşabilmesi değildir” yorumunda bulundu.

Aziz Yağan

Aziz Yağan

Kürtçe derslerinin zorunlu hale getirilmesinin iyi ve güçlü bir başlangıç olabileceğine dikkati çeken Yağan, “Anadilimizi yasaklayan yer meclis olduğu için verilen hasarın telafi kararları da mecliste alınmalıdır” ifadelerine yer verdi.

“Bölge her alanda diğer bölgelerden açık farkla geridedir”

Anadilinin yanı sıra eğitim, kentleşme, sosyal, ekonomik, istihdam, gelir adaletsizliği ve sık sık yaşanan bürokrat değişimi gibi birçok ciddi sorunun olduğunu vurgulayan Yağan, “Yaşamla ilgili kriz halindeki sorunlarımız yüzünden bölge toplumunun motivasyonu düşüyor, güveni, beklentisi azalıyor ve bunların da gerginliğe ve ümitsizliğe yol açmaması pek mümkün değil. Bölge hemen her alanda diğer bölgelerden açık farkla geridedir ve fark kapanmamaktadır” dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:

Bu gidişat Türkiye ortalamasını da düşürmektedir. Örneğin Türkiye’nin PISA ortalamasının düşük olmasında bölge skorları bir etkendir. Bölgenin çok ağır problemleri var ve öncelikle bu dile getirilerek kabul edilirse çözüm yolunda önemli bir başlangıç ve zemin sağlanmış olacaktır. Artık mesele iktidarın ya da muhalefetin bölgeye nasıl baktığı, aklından nasıl planlamalar, açılımlar geçtiği değildir. Mesele, bölge toplumunun yaşamsal sorunlarının çözümünü acil talep etmesi ve seçmen olarak beklentisine, eğilimine, tercihine bunu yansıtmasıdır. Hangi partilerin ya da bloğun bölgenin sorunlarını çözmek için proje önerisi olduğu bölge seçmeninin tercihinde belirleyici olmalıdır. Bölge seçmeni bu yaklaşımı benimsemediği sürece bölge kendine gelemeyecektir. Yani çağcıl yaşam kendisinin de hakkı olan bölge toplumu pasif değil, aktif yurttaş olmalıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu