Analiz

Gerileme devri

Vahap Coşkun Serbestiyet’te kaleme aldığı yazısında,”HDP/HEDEP, bir siyasal parti olarak kendini asıl fail kılmıyor. Varlık sebebi olan Kürt meselesi hakkında, ilk adres olarak, hep kendi dışındaki adresleri işaret ediyor. Hemen her konuşmaya “Çözüm,  İmralı’dadır” diye başlamak, adeta adı konulmamış bir kural gibi! Oysa kendini siyaseten anlamsızlaştıran ve parti üzerinde Öcalan ve PKK gölgesini daha da koyulaştıran bu retorik, HDP/HEDEP’i daima kısır bir alana mahkûm ediyor ve seçmen havuzunu giderek daraltıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Vahap Coşkun’un eski YSP yeni HEDEP’e yönelik değerlendirmelerinin bulunduğu yazısı şöyle:

7 Haziran 2015, HDP/HEDEP için bir yükselme devriydi. Akabinde, kötü tercihlerle bir duraklama dönemine girildi. Hâlihazırda ise HDP/HEDEP, bir gerileme devrinin içinde bulunuyor. Ve gelen sinyaller bu gerilemenin daha da derinleşme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), hakkındaki parti kapatma davası nedeniyle 14 Mayıs 2023 seçimine Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSP) ismi altında girmişti. HDP/YSP’nin seçimlerden beklentisi yüksekti; parti önüne hedef olarak, 2015’teki oy oranını yakalamayı ve hatta bu oranı aşmayı koymuştu.

Lakin seçim akşamında ortaya çıkan netice ile beklenti arasında bir uçurum vardı. HDP/YSP, 2015’deki başarıya (% 13.2) yaklaşmak bir yana psikolojik bir bariyer olan % 10’un altına düştü, % 8.8’de kaldı. En çok oy alan üçüncü parti iken, MHP ve İYİ Parti’nin altına düştü ve beşinciliğe geriledi. Doğu’ da ve Batı’da her seçim bölgesinde oy kaybetti, seçmenlerinin üçte birini yitirdi.

Ağır bir hezimetti bu. Parti yönetimi, büyük bir mağlubiyet aldıklarını kabul etti. Eşbaşkanlar görevlerinden ayrılacaklarını duyurdular ve partide kongre kararı alındı. Kongre, geçen hafta sonu yapıldı; partinin ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak değiştirildi, eşbaşkanlık koltuklarına yeni isimler oturtuldu ve partinin tüzüğüne de küçük dokunuşlar yapıldı.

Esas sorun

Partinin isminin, bu siyasi geleneğin aşina olduğu bir isimle –HEDEP- değiştirilmesi olumlu; zaten “Yeşil Sol”  gibi hem siyasi zemini daraltan ve hem de kendi seçmen sosyolojisine ters düşen bir isimle sandık başına gitmek başlı başına bir garabetti.

Keza eşbaşkanların bir seçim yenilisinin ardından vazifeden çekilmeleri de doğru; ancak iki hususa dikkat çekmek gerek: Bir, eşbaşkanların değişimi bir siyaset değişimi anlamına gelmiyor. Ve iki, yeni eşbaşkanların, partiye ivme kazandıracak bir “Demirtaş etkisi” yaratma ihtimalleri –hadi yok demeyelim de- çok düşük.

Mamafih partideki asıl sorun, partinin ya da eşbaşkanların adları değil! HDP/YSP’nin HEDEP olması, Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın yerini Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın alması, partinin asıl sorunu olan kan kaybını durdurmaya yetmez. Öyle böyle değil yoğun bir kan kaybı yaşıyor HDP/HEDEP ve bunun birçok nedeni var:

Mesela, partinin seçmenleriyle olan bağları gevşiyor. HDP/HEDEP seçmeninden uzaklaşıyor, parti ile seçmen arasındaki ilişkinin seviyesi düşüyor ve partiyle tek bağı seçimde gidip –o da- kerhen oy vermek olan seçmenlerin sayısı giderek artıyor. Seçmen sosyolojisi geniş çaplı bir değişime uğramasına karşın parti bu değişimi okumakta aciz kalıyor. Eski ezberlerle seçmene gidildikçe partinin tabanı zayıflıyor.

Aşırı merkeziyetçi bir yapısı var partinin; söylemde demokrasiden ve âdem-i merkeziyetçilikten geçilmiyor fakat gerçekte işler demokrasiden uzak ve tümüyle katı merkeziyetçi bir tarzla yürüyor. Adayların belirlenmesinde seçmene kulak verilmiyor; partinin milletvekili aday tercihleri, CHP’nin tek parti dönemini andırıyor. Çoğu ilde partinin aday listesi açıklandığında, seçmen bilmediği, tanımadığı ve kendisiyle hiçbir ünsiyeti olmayan isimlerle karşı karşıya geliyor.

HDP/HEDEP, seçmeninin partisine olan yüksek bağlılığını istismar ediyor. Zira parti, kendi tabanından -arzusu hilafına olsa da- partinin tercihini sorgulamamasını ve ses etmeden sandığa gidip oyunu vermesini istiyor. Tabiatıyla, seçmenin iradesini göz ardı eden bu nobran tavır, bir noktadan sonra ters tepiyor. 

“Bileşen hukuku”

Siyasi ve hukuki sahadaki gelişmelere uymakta güçlük çekiyor HDP/HEDEP. Misal, seçim barajının % 10’dan % 7’ye düşmesinin kendi seçmeni üzerinden yaratacağı tesiri hesap edemiyor; bu ve bunun gibi kendisi açısından hayati önem teşkil eden mevzulara gerekli ilgiyi göstermekten kaçınıyor.

Gücünü siyasi alana aktaramıyor HDP/HEDEP, kendisine destek veren ve % 10’a varan bir kitlenin taleplerini kamusal gündeme taşıyamıyor. Diğer partilerle ilişkilerde, sahip olduğu gücün gereklerine göre hareket etmiyor; ya mutlak karşıt ya da mutlak taraftar pozisyonunu takınıyor. 2015 seçimlerinin ertesinde iktidara keskin bir karşı tavır koymak, hendeklere/barikatlara karşı güçlü bir siyasi irade göstermemek ve muhalefete koşulsuz arka çıkmak gibi tercihlerinin bir faturasını çıkarmıyor; bütün bunların seçmende sebep olduğu tahribatı yarattığını reddediyor.

Toplumun sağından solundan, gencinden yaşlısından, şehirlisinden köylüsünden, zengininden fakirinden oy alan bir parti HDP/HEDEP; yani -oy aldığı kesimler itibariyle- bir merkez partisi. Ne var ki bu merkezi kimlik, HDP’nin ne kadrolarında ne de dilinde görülüyor. Demirtaş gibi, geleneksel oy tabanının dışında, farklı toplumsal kesimlere sesini duyurabilen yeni simalar yetiştiremiyor.

“Bileşen hukuku” adı altında partinin yönetimine marjinal sol grupların damgası vuruluyor. Toplumsal bir karşılığı olmayan, kendi başlarına seçime girmeleri halinde esamisi okunmayacak parti ve inisiyatifler, HDP/HEDEP içerisinde çok kritik noktalara yerleştiriliyor. Söylemi de zehirleyen bu hukuk, merkezi bir siyaset hevesi taşıyan aktörlerin sahasını daraltıyor ve şanslarını azaltıyor. Tabanın da şimşeklerini de üzerine çekmesine rağmen bileşen hukuku adeta bir tabu muamelesi görüyor, bu konudaki rahatsızlıklar görmezden geliniyor.

“Asıl fail”

HDP/HEDEP, bir siyasal parti olarak kendini asıl fail kılmıyor. Varlık sebebi olan Kürt meselesi hakkında, ilk adres olarak, hep kendi dışındaki adresleri işaret ediyor. Hemen her konuşmaya “Çözüm,  İmralı’dadır” diye başlamak, adeta adı konulmamış bir kural gibi! Oysa kendini siyaseten anlamsızlaştıran ve parti üzerinde Öcalan ve PKK gölgesini daha da koyulaştıran bu retorik, HDP/HEDEP’i daima kısır bir alana mahkûm ediyor ve seçmen havuzunu giderek daraltıyor.

Velhasıl hem güncel hem de yapısal olarak HDP/HEDEP’in çok sayıda problemi var. Eğer bütün bu problemler hakkında derinlikli tahliller yapılmış olsaydı ve eksiklerin/hataların nesnel bir tespiti yapılıp alternatifler üretilseydi, kongreden bir fayda umulabilirdi. Maalesef böyle olmadı; seçimlerden sonra göstermelik değerlendirme toplantılarının haricinde dişe dokunur bir muhasebe yapılmadı.  Dolayısıyla partinin kitlesinde geleceğe umutla bakmasını sağlayacak bir heyecan da uyandırmadı.

7 Haziran 2015, HDP/HEDEP için bir yükselme devriydi. Akabinde, kötü tercihlerle bir duraklama dönemine girildi. Hâlihazırda ise HDP/HEDEP, bir gerileme devrinin içinde bulunuyor. Ve gelen sinyaller bu gerilemenin daha da derinleşme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu