Analiz

Atina’da Türkiye mi Yunanistan mı kazandı?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 yıl aradan sonra 7 Aralık’ta Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin 5’inci toplantısı vesilesiyle Atina’ya yaptığı ziyaretin tartışmaları devam ediyor.

Yunan basınında çokta yer alan bu ziyarette Atina’da aşırı sağcı partileri bir kenara bırakırsak, ziyareti pek fazla eleştiren yok. Ana muhalefet Syriza ile Pasok, Türkiye ile yeniden diyaloğa girilmesine itiraz etmiyor ancak ne olup bittiğine ilişkin kendilerine bilgi verilmemesinden yakınıyor. Türkiye’de bir kesim ise Atina’da imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” Türkiye’nin Ege ve Kıbrıs’taki tezlerinin aşındırıldığı, pozitif gündemden Türkiye’den çok Yunanistan’ın karlı çıktığı görüşünde.

Atina’da hissedilen yakınlaşma nasıl başladı?

Türk-Yunan ilişkilerini takip edenlerin önemli bir bölümü iki ülke arasındaki son yakınlaşmanın 1999 yılında olduğu gibi 6 Şubat depremleri ile başladığını değerlendiriyor. Oysa Almanya’nın Atina büyükelçisi Andreas Kindl Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden bir gün önce Kathimerini gazetesinde yayınlanan mülakatında, Yunanistan ve Türkiye’de fazla bilinmemekle beraber Atina ile Ankara arasındaki diyaloğun canlandırılmasında Berlin’in anahtar rolü oynadığını belirtti.

Kindl, bir yıl kadar önce Almanya’nın aracılığıyla Türk ve Yunanistan’dan kıdemli diplomatların Brüksel’de bir araya gelerek yumuşama sürecinin taşlarını döşediklerini, 6 Şubattaki depremin ardından zamanın Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın hiç vakit kaybetmeksizin Türkiye’ye yaptığı ziyaretin sürece ivme kazandırdığını açıkladı.

Almanya’nın arabuluculuk girişiminin ABD ile de koordine edildiğini vurgulayan Alman Büyükelçi, Türk-Yunan ilişkilerinin normalleştirilmesinin Alman Şansölye Scholz’un, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Berlin’deki son görüşmelerinde de öncelikli gündem maddesi olarak ele alındığını söyledi.

Dostluk ilişkileri ve iyi komşuluk hakkında Atina bildirisi

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların yasa dışı göç hariç her birinin en az 70-80 yıllık geçmişleri var. Bu sorunların çoğunun iki ülkenin egemenlik hakları ile ilgili olması ve tarafların tutumlarının kemikleşmiş olması çözümlerini zorlaştırıyor. Zaten kimse de 7 Aralık’ta bir günde sorunların çözümlenmesini beklemiyordu.

Atina’da imzalanan 16 belgeden en fazla dikkati çeken “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesinde” de yeni bir unsur yok. Bildirinin önemi içeriğinden çok son dönemde yaşanan olumlu havanın kağıda dökülmüş olmasından kaynaklanıyor. Bildiride her ne kadar hukuki açıdan bir anlaşma anlamına gelmediği ve Taraflar için yasal haklar ve yükümlülükler yaratmadığı vurgulanıyor olsa da belgenin altında önümüzdeki 5 yıl ülkelerini yönetmesi beklenen Başbakan Miçotakis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaları var.

Yakınlaşmanın getirdiği somut kazanımlar

1999 yılındaki Abdullah Öcalan kriziyle iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren Yunanistan, terörle mücadele alanında somut adımlar atmaya başladı. Yıllardır kapatılması için Ankara’nın uğraş verdiği Lavrion kampı sessiz sedasız teröristlerden temizlendi. Atina, Paris’ten sonra en fazla sokak gösterilerine sahne olan ikinci başkenttir. Mitingsiz, yürüyüşsüz gün geçmez. Yunan hükümeti Erdoğan’ın ziyareti boyunca her türlü gösteriyi yasakladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan belki de ilk kez terör örgütlerinin flamalarını görmeden bir Avrupa ülkesini ziyaret etti. Demek ki istenilince oluyormuş.

Yunanistan’ın Başbakan Miçotakis döneminde başlayan silahlanma yarışında frene bastığı da dikkatlerden kaçmamalı. Ziyaretten kısa bir süre önce Yeni Demokrasi Partisi’nin şahin kanadını temsil eden eski dışişleri, yeni savunma Bakanı Dendias aralarında deniz kuvvetlerine yeni korvetler satın alınması ve Girit’teki deniz üssünün alt yapısının iyileştirilmesinin de bulunduğu bazı büyük savunma projelerini askıya aldıklarını duyurdu. Bu kararın alınmasında temel neden ekonomik sıkıntılar olsa da Türkiye ile ilişkilerde yaşanan yumuşamanın etkili olduğu tahmine müsaittir.

Kazan-Kazan politikası

Son aylarda Türk ve Yunan savaş uçakları arasında “it dalaşına” yol açan Ege’deki uçuşların sayısında ciddi düşüşler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan dönüşü uçakta gazetecilerle yaptığı sohbet toplantısında, Miçotakis’e it dalaşları konusunda, “artık bu sayfayı kapatıp, bu işi bitirelim” dediğini nakletmiş. Karşılık bulur mu? Bilmem. Bir F-16’nın 1 saat havada kalmasının maliyeti 14 bin dolar olarak hesaplanıyor. Ege’deki mevcut sakinliğin devamı sağlanabilirse hem iki ülke arasındaki güven ortamına, hem de ülke ekonomilere katkı sağlanmış olur.

Bugün 5.5 milyar dolar olan ticaret hacmi Atina’da mutabık kalındığı üzere 10 milyar dolara çıkarılırsa, bundan Türkiye daha fazla karlı çıkar. Yunanistan’ın Türkiye’ye baklava satacak hali yok. Oysa Doğu Ege adalarının içecek suyu bile Türkiye’den gidiyor. Türkiye’den Yunan adalarına ne kadar turist gidiyorsa, bir o kadar Yunanlı da İstanbul’u görmeye geliyor.

Eğer uluslararası ilişkilerde “kazan kazan” diye bir politika varsa, Türkiye ile Yunanistan arasındaki yumuşamadan daha iyi bir örnek bulunamaz.(Hasan Göğüş/YetkinReport)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu