Makaleler

Artık Sovyetler Birliği yok ve bölgeyi İranlılar kontrol ediyor!

Salih Kallab
Salih Kallab

Filistinli üst düzey yetkililerden bazıları, mevcut haliyle Suriye ve Beşşar Esed rejimine bahis oynamalarının söylendiği gibi tabağın dışından yemek yemeye çalışmakla aynı şey olduğunun farkında değil. Suriye Devlet Başkanı, mevcut Ortadoğu denkleminde artık ne gerçek ne de biçimsel bir figür oluşturuyor. Suriye Arap bölgesi olarak nitelendirilen bu ülke parçalandı ve birçok işgale maruz kaldı. Bunların başında şu an sadece 5 Arap ülkesini değil, Afrika Kıtası’nda bulunanlar da dahil olmak üzere gerçekte ve pratikte birçok Arap ülkesini kapsayan İran işgali yer alıyor.

Kapsamlı bir şekilde olmasa da bahsetmeye değer olabilecek husus, kendisini halen Sovyetler Birliği’nin varisi olarak gören Rusya’nın yıllarca açık kalan bu çetrefilli ve iç içe geçmiş dosyayı çevreleyen çok sayıda ve büyük komplekse rağmen başarılı olması için Filistinli gruplar arasındaki arabuluculuk çabalarını yeniden canlandırmak dışında burnunu sokacak bir şey bulamamış olmasıdır. Bu dosya yıllarca bir Filistin dosyasından ziyade Arap meselesi olarak görüldü. Geçmişte, bazılarına göre bugün de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün dosyası sayıldı!

Sorun, bir Ulusal Otorite, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen), uluslararası alanda ve Arap ülkeleri tarafından tanınan bir Filistin devleti varken, kendisini Filistinli güçler birliği olarak tanımlayanların da olmasıdır. Bununla Filistin Halk Cephesi, Demokratik Cephe ve Ahmed Cibril başkanlığındaki Halk Kurtuluş Cephesi – Genel Komutanlık gibi fraksiyonları kastediyoruz. Bunlara ilaveten adını anmaya gerek dahi olmayan; çünkü Arap ve İran’daki Velayet-i Fakih devleti dahil olmak üzere Arap olmayan ülkeler tarafından kullanılan hayali figürlerden ibaret olan başka “formalite” örgütler de bulunuyor.

Yakın gelecekte bu konuda somut bir şeyler olacağını düşünmeyenler olsa da Filistin-İsrail barış süreci çarkının gerçekten dönmeye başladığı kesin. Başkan Mahmud Abbas ile üst düzey İsrailli liderler arasında gerçek ve fiili müzakereler yapıldığına şüphe yok. Bu sürece ciddi bir şekilde müdahil olan ABD de Doğu Kudüs’te bir konsolosluk açmak istediğini ve bunu İsrail hükümeti ile Filistinlilere ilettiğini vurguladı.

Tüm bu dönüşümlere ve gelişmelere inanılırlık kazandıran husus, mevcut  Başkan Joe Biden idaresinin, önceki yönetimden, yani eski Başkan Donald Trump’ınkinden farklı olarak işgal altındaki Filistin topraklarında herhangi bir İsrail yerleşim yeri inşaatına karşı tavır almasıdır. Bu noktada Araplar ve Filistinliler arasında şunları söyleyenler ve sorgulayanlar var: ABD acaba gerçekten de bunu istiyor mu? İsrail’deki karar alma çevreleri bunu kabul ediyor ve buna katılıyorlar mı?!

Bu konuda kesin olan şey, bunun gerçekte ve pratikte ABD’nin ve onunla birlikte barış sürecine dahil olan İsraillilerin kararı olduğudur. Bu nedenle ABD’nin yeni İsrail Büyükelçisi Thomas Nides, Filistin topraklarında inşa edilmiş herhangi bir İsrail yerleşim yerini “hiçbir koşulda” ziyaret etmeyeceğini, iki devletli çözümün iki halk, Filistin halkı ve İsrail halkı için en iyisi olduğunu, böylece İsrail’in bir Yahudi devleti olarak kalacağından bunun aslında Tel Aviv’in çıkarına olduğunu duyurdu.

Burada bazı tutucuların aksine İsrailliler arasında “bizim için önemli olan İsrail’in güçlü, demokratik ve Yahudi bir devlet olmasıdır” diyenler de var. Onlar da elbette ABD Başkanı Joe Biden tarafından desteklenen iki devletli çözümden yanalar. Biden aynı zamanda Filistin halkının refahını da destekliyor ve İsrail’in iki devletli bir çözümle daha güçlü olacağına inanıyor. Tabii ki Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın temsil ettiği Filistin liderliği ve yanında yer alan üst düzey Filistinli liderler de bu çözümden yana. Yalnızca başta Hamas Hareketi, İslami Cihat Hareketi, Halk Cephesi ve Demokratik Cephe’nin liderlik ettiği ve başını çektiği “karşı çıkma” fraksiyonları, fiiliyatta ve gerçekte var olmayan Suriye şemsiyesi altında durmaya devam eden bazı figüratif ve marjinal fraksiyonlar bu sürecin dışında duruyorlar.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta, şu anki ABD yani Joe Biden yönetiminin Filistin halkına tüm bunları yaparken İsraillilere desteğinden tereddütsüz ve kesinlikle vazgeçmeyeceğini Filistinlilerin bildiğidir. Keza şimdi benimsediği ve desteklediği bu çözümlerin, başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırları içinde kendi bağımsız devletlerine sahip olma hakkına sahip Filistinliler kadar elbette İsrail halkının da çıkarına olduğunu düşündüğü de bilinmektedir.

Dolayısıyla bugünün Suriyesi’nin dünün Suriyesi gibi olduğunu düşünüp onun yörüngesinde dönen üst düzey Filistinlilerden birinin söylediği ve tekrarladığının aksine Beşşar Esed halen babası Hafız Esed’in siyasi varisi değil. Şam’dan destek alma yanılsaması aslında Hamas ve rolünün dışlanmasıdır. Moskova, Filistin-Suriye ilişkilerinin normalleşmesini memnuniyetle karşılıyorsa bunun asıl sebebi Ortadoğu meselelerinde Amerikalılara benzer bir role sahip olma isteğidir.

Dahası Amerikalıları ve özellikle de Başkan Joe Biden’ı endişelendiren husus, İranlıların nükleer bombaya sahip olmasını engellemektir. İranlılar, fiili ve pratik olarak başta Irak, Suriye ve Lübnan olmak üzere birçok Arap ülkesini gerçekten kontrol eder hale geldi. Dolayısıyla İran yani Veliyy-i Fakih devleti şimdi Arap dünyasının büyük bir bölümünü işgal etmiş durumda. Bu çerçevede bilindik bu dört ülkeye ek olarak elbette Kızıldeniz’in büyük bir bölümü, Bab’ül Mendeb Boğazı ve Umman Denizi de İran işgali altında.

Bu nedenle ABD Başkanı, İranlıların “nükleer bomba”ya ulaşmasını engellemeye kararlı olduğunu söylediğinde bunu başaracağı kesin değildir. Çünkü İran, fiili ve pratik olarak bu bölgenin önemli ve temel bir ülkesine dönüştü. Dolayısıyla Joe Biden’ın bu vaadini gerçekleştirmesi bölgesel, hatta belki de yeni bir küresel savaş gerektirebilir!(Şarkul Avsat)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu