Artık Kürtlere akıl vermeyi bırakın ve kendi çözüm önerilerinizi ortaya koyun!
Kürt siyasetinin devletle tecrübesi, Türkiye siyasetiyle tecrübesi ve bu tecrübelerin her birinde ödenen bedeller, ağırlığıyla ortada. O yüzden “Sizi kullanacaklar” demek de “Kürtler AKP ile anlaştı” demek de hem bu insanların tüm yaşadıklarını hiçe saymak hem de onlara yaşatılanlara saygısızlık etmektir.
Tuğçe Tatari T24’teki yazısında son günlerde dillenen çözüm sürecine dair yazısında şöyle diyor:
Bu estirilmek istenen, konuşturulmak istenen ‘olası’ yeni barış sürecinin yeniden yeşertilmesi durumu MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Partili siyasetçilerin elini sıkmasıyla başladı.
Planlı, bilinçli, düşünülmüş bu ‘tokalaşma anı’ hızla bir ‘yeni süreç’ imajının da ortaya sürülmesiyle devam etti.
Özellikle de muhalefetin hazırlıksız yakalandığı bu hamlenin ardından çürüyen gazetecilik mesleğinin her konuda konuşmayı kendine hak sayan isimleri bir bir iddialar ortaya atmaya başladı.
Öcalan-Kandil iddiası doğru değil
Öncelikle ‘bilgi olduğu iddiasıyla’ ortaya saçılan bazı söylentileri açıklığa kavuşturalım ve Abdullah Öcalan konusunda köpürtülen iddiaların gerçekliği meselesini bir netleştirelim isterim.
Ne diyor bu her konunun uzmanı ‘meslektaşlarımız’, “Öcalan ve Kandil arasında bir görüşme oldu. Öcalan silah bırakmak yönünde örgüte görüş bildirdi.”
Bu iddianın hiçbir temeli yok. Önce bunu söylemeliyim. Temeli bırakın, bu iddianın gerçekliğine dair bir ipucu dahi yok.
Öcalan’ın serbest bırakılacağı, ev hapsine alınacağı, hatta hatta kendisine Çankaya’da bir ev tutulduğuna dair iddiaların tamamı bu ‘meslektaşlara’ bir yerlerden üfürülüyor ama üfürükçülerin adresini de ancak bu iddiaları ortaya saçan arkadaşlar açıklarsa öğrenebiliriz. Bizim bilgi alma şeklimiz muhatapları, bilgi sahibi olabilecek kişileri aramak ve sormaktır. Onların bilgi alma şeklini bilemiyoruz!
Burada şunu da söylemeliyim; şu anda estirilmeye çalışılan rüzgâra ‘yeni bir barış süreci’ diyemeyiz. Bunu diyebilmemize neden olabilecek tek bir unsur dahi yok elimizde.
Bir saniye bile şüphe duymadan diyorum ki, Türkiye’de Kürtlerle sağlanacak bir barış için çok geç kalındı.
Ortadoğu’da yaşanan yangını da göz önünde bulundurursak, geç kalmışlığın boyutunu daha iyi anlayabiliriz.
Ama yine de bu şansı da değerlendirmek gerekir.
‘Kürtler AKP ile anlaştı’ demek, Kürtlerin yaşadıklarını hiçe saymaktır
Kürtlerle barışmak için önce demokrasiyi yeniden inşa etmek, ifade özgürlüklerini, hukuku, adaleti temin etmek gerekir.
Kürtsüz, kadınsız, Alevisiz bir hükümdarlık sürmek isteyen iktidar ve ortağının başlattığı bu tartışmayı yetkin olmayan dillerin elinden alıp ülkenin çok az sayıda kalmış aydınıyla ele almak ve barış olasılığını yeniden konuşulur kılmak önemli.
Bakınız Türklerin en sık düştüğü hata, üstenci bir dille Kürt siyasetine ve Kürt vatandaşlara akıl verme çabasıdır.
Oysa Kürtler Türklere nazaran çok çok daha politize bir toplumdur.
Yani Türkler oy verdikleri partilerce yapılan siyasi hatalara, vatandaşa rağmen atılan olumsuz adımlara ses çıkartmayabilir belki -ki 22 yıl bu anlamda iyi bir örnek önümüzde- ama Kürtler kendilerini temsil eden partiye bu özgürlük alanını tanımaz.
Çünkü mesele aslında halkın meselesidir ve o siyasetçiler Meclis’te bu halkın sorunlarını çözmek için bulunmaktadır. O halk bu meselelerin çözümüne dair basiretsizlik görürse hesabını sorar!
DEM Partili siyasetçiler ‘siyaset gereği’ diyerek tabanlarını ikna edemez.
Yüzbinlerce bedel ödemiş, ödemekte olan bir halktan söz ediyoruz.
“Kimin barışı bu, nasıl bir barış ve kazanımları neler olacak” diye sorgular bu taban.
Çözümleri görmeden, ikna olmadan, somut olaylar cereyan etmeden kimse hiçbir şeye ikna olmaz diyorum.
Daha bugün hâlâ barış anneleri “Barış, hemen şimdi” dedikleri için dayak yerken, barış için miting yapmak isteyenler gözaltına alınırken, “Jin, jiyan, azadi” sloganı dahi ‘terör propagandası’ sayılırken hiçbir temelsiz söz, hiçbir dillendirilen umut Kürtleri yeniden bir iyi niyete ikna edemez, bu artık eskisi kadar da kolay değil.
Devletin sert ve karanlık yüzünü bu ülkede Kürtlerden daha iyi bilene zor rastlanır.
Ama mevzu barış olduğunda da Kürt siyaseti bu mevzuya duyarsız kalamaz, bu konuyu elinin tersiyle itemez, çünkü on yıllardır barış bekleyen, bu uğurda hâlâ hırpalanan bir tabanları var!
Tabanı da bir tarafa bırakalım, Kürt siyasetinin devletle tecrübesi, Türkiye siyasetiyle tecrübesi ve bu tecrübelerin her birinde ödenen bedeller, ağırlığıyla ortada.
O yüzden “Sizi kullanacaklar” demek de “Kürtler AKP ile anlaştı” demek de hem bu insanların tüm yaşadıklarını hiçe saymak hem de onlara yaşatılanlara saygısızlık etmektir bana göre.
Diğer yandan “Sizi anayasa için kullanacaklar” diyenlerin de Kürt meselesi ve çözümüne dair söyledikleri elle tutulur tek bir cümle, önerme, fikir, yol haritası yok ortada.
Sadece Kürtlere durmadan “Bizi satacaklar” iması yapılmakta!
İnanın ben Güneydoğu turunda Özgür Özel neler diyecek misal, merakla bekliyorum. Çünkü ‘yeni CHP’ Kürt meselesinde nerede duruyor, ne düşünüyor bilmiyorum; ‘bunlarla olmaz’ dedikleri noktada kimlerle ve nasıl olacağına dair ortaya koydukları tek bir perspektiflerine de rastlamış değilim. Burada CHP’ye de ana muhalefet partisi olması sebebiyle ve geleceğin iktidarı olma iddiasının da altını dolduracak şekilde cesur bir söylem ve eylem planı hazırlamak düşer!