Araştırma: Kürt milliyetçiliği yükseliyor
İstanbul’da yaşayan Kürt ile Diyarbakır’da yaşayan Kürt’ün öncelikleri ve siyasal tercihi dönüşüyor.
Kürt seçmenlerin siyasi tutumları, Türkiye’nin siyasal haritasının şekillenmesinde kritik
bir rol oynamaktadır. Ancak, son seçimlerin ardından ortaya çıkan tablo, Kürt seçmenlerin
beklentilerinin karşılanmadığını, aksine bu seçmen grubunun memnuniyetsizliğinin giderek
arttığını gözler önüne sermektedir.
Ekonomik kriz, kurumlara güvendeki aşınma, siyasi partilerin kendi iç denge ve gündemleri erken seçim tartışmalarını palazlandırdı. Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Özgür Özel, 31 Mart yerel seçimlerinden hemen sonra “Erken seçim olacaksa buna yine halk karar verecek. Ben bir erken seçim çağrısı yapmıyorum” demişti ama sonrasında “normalleşmenin” olası sonuçları MHP engeline takılınca işler değişti. AKP’nin de çok gönüllü olmadığı anlaşılıyor.
Özel sonrasında “Eğer geçim olmazsa, seçim olur” dedi. Hatta tarih verdi, 1,5 yıl sonra erken seçim olabileceğini, erken seçim talebinin yükseldiğini söyledi. Erdoğan üçüncü kez aday olabilir mi olamaz mı tartışmalarına da noktayı koydu. “Meclis 360 milletvekili ile seçimleri yenilerse Erdoğan’ın son bir kez aday olma hakkı var.” CHP’nin araştırmalarına göre seçmenin yarıya yakını erken seçim istiyor. Kürt seçmenlere yönelik araştırmalar yapan başka bir araştırma da erken seçim talebinin Kürt seçmen nezdinde yüksek çıktığını ortaya koydu. Araştırmaya katılanların yüzde 67,1’i erken seçim yapılmasını destekliyor.
Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, 15-28 Ağustos tarihleri arasında 18 yaş üzeri ve kendisini Kürt olarak tanımlayan bin 1508 kişiyle yüz yüze görüşmeler yaptı.
Araştırma, Ağrı, Antep, Batman, Bingöl, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Şırnak ve Van olmak
üzere 9 Kürt ilinde ve Türkiye’nin sosyoekonomik yapısı içinde önemli bir yer tutan İstanbul,
Ankara ve Mersin olmak üzere 3 büyükşehirde gerçekleştirildi.
Araştırmaya göre erken seçim yapılmalı diyenlerin ilk dört gerekçesi; kötü ekonomi, iktidar değişmeli, Türkiye’nin geleceği için ve adaletsizlikler.
Cumhur İttifakı’nın sıcak bakmadığı erken seçim tartışmasının gerçek manada siyasetin konusu olup olmayacağını göreceğiz. Biz araştırmada diğer önemli sonuçlara bakalım.
Araştırmada “Kendinizi hangi görüşe daha yakın hissediyorsunuz?” sorusuna “Kürt milliyetçisi” olarak yanıt verenlerin oranı yüzde 39,4, ki bu oldukça yüksek bir sayı.
Kendisini “muhafazakâr “olarak tanımlayanların oranı yüzde 23,2, kendisini “sosyalist” olarak tanımlayanların oranı yüzde 19,9.
Geçmiş yıllarda da başka araştırmalar (Kürt Çalışmaları Merkezi) son yıllarda Kürt milliyetçiliğinin belirgin bir biçimde yükseldiğini ortaya koymuştu. Yükselen Kürt milliyetçiliğini nasıl okumak gerekiyor? Bu milliyetçilik dışlayıcı bir hüviyete sahip mi? Yükselen Türk milliyetçiliğine karşı bir reaksiyon mu yoksa bir ulus kimliğinin güçlenmesi mi? Bu soruyu araştırmanın raporunu yazan Zeki Gürür’ün değerlendirmesi şöyle:
“Milliyetçilik tartışmaları teorik olarak yaklaşık 150 yıllık arka planı olan bir konu. Genel olarak Kürtler ve Kürtler gibi dezavantajlı ya da daha geç uluslaşma prosesinden geçen toplumların milliyetçilik algılarıyla egemen ulusların milliyetçilik algıları birbirlerinden farklı olur. Dolayısıyla reaksiyoner bir düzlemi olmakla birlikte aynı zamanda Kürt kimliğinin oluşum gelişim ve yayılım süreçlerini kapsayan bir arka planı var.
2015 yılında Çözüm Süreci’nin bitirilmesiyle beraber devletin kendi kodlarına rücu etmesi Kürtler bağlamında bir reaksiyon yarattı. Bu reaksiyon öte taraftan şunu da beraberinde getirdi. Hem bürokratik ve kurumsal anlamda ötekileştirici, dışlayıcı bir pratik olarak Kürtlerin hedefe konulması hem de MHP ile ya da devletin diğer klikleriyle girişilen ortaklık Kürtleri, kurucu kodlar bağlamında yeniden hedef haline getirdi. Bu sürecin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.
Sadece Kürtler bağlamında değil, dünyada da genç kuşakların gittikçe politik alana mesafelendiği, daha de-politik bir alana çekildiğiyle ilgili tespitlerimiz var. Kürt genç kuşağı da benzer şekilde o kimlikle bütünleştiği oranda dışlama pratiklerine maruz kaldığı için, hem Kürt siyasetinin, hem de alternatif yapıların bu söz konusu enerjiyi yönlendirebileceği, kanalize edebileceği başka politik atraksiyonlar geliştiremediği için ve milliyetçilik dünyanın her tarafında da çok kolay bir nosyon ve mevhum olduğu için bu eğilimin güçlü olduğunu görüyoruz. Ve bu nedenle genç kuşakların Kürt milliyetçiliği ile orta ve üst yaş grupların milliyetçilikten anladığı şeylerin değiştiğini burada tespit etmek lazım.”
Diğer yandan araştırma batıdaki büyükşehirlerde yaşayan Kürt seçmenin eğilimlerinin, önceliklerinin değiştiğini de ortaya koyuyor. Bu başta DEM Parti olmak üzere, AKP ve CHP için de bir veri.
Örneğin İstanbul’da yaşayan bir Kürt seçmen için ekonomik kriz, kentsel dönüşüm daha öncelikli olabiliyor ve pragmatik davranabiliyor. Bu nedenle olsa ki araştırmaya göre CHP bölgede AKP’nin gerisinde kalırken, batıda Kürt seçmenden daha çok alıyor.
Görür bu sonucu da şöyle değerlendirdi:
“Ayrışma başladı. Gittikçe de ivme kazanan bir şey. Yani Kürt kentlerinde yaşayan Kürtlerin maruz kaldığı pratikler birbirinden ayrışıyor. Ve bu ayrışma giderek politik eğilimleri de dönüştürüyor. Mesela batı ve metropollerde yaşayan Kürtler gittikçe daha esnek ve daha pragmatik politik tepkiler verebiliyor. İstanbul’da CHP’ye oy verme eğilimlerinin arka planına oluşturan yeni bir fenomen ortaya çıkıyor. Nedir? İşte İstanbul’da yaşıyor. Trafik sorunu yaşıyor. Yeşil alan sorunu yaşıyor. Gündelik hayatta ilgili temel sorunlar yaşıyor. Kimliğiyle beraber düşündüğü şeylerde, ben DEM Parti’ye değil de Ekrem İmamoğlu’na oy verebilirim, Murat Kurum seçileceğine İmamoğlu seçilsin diyebiliyor.”
Peki HDP’den DEM’e, Kürt siyaseti Türkiyelileşme politikası ile Kürt seçmende kimlik meselesinin güçlenmesini nasıl okuyacak?
Zira araştırma ekibinden Azad Barış’ın “Ötekileştirme pratikleri toplumsal kutuplaşmaya yol açıyor, toplumsal barış bağlamında tehlike çanları çalıyor, Türkiyelilik kimliği zedeleniyor” yorumundan yola çıkarsak toplum olmanın ortak değerlerini yeniden tanımlamak, o değerlerin altını siyasetle doldurmak gelecek açısından elzem görünüyor.(Candan Yıldız/T24)