Politika

Hüseyin Çelik: Erdoğan, gidişatın aleyhinde olduğunu gördüğü an masayı devirir veya devrilmesine göz yumar

AKP kurucularından ve eski bakan Hüseyin Çelik, yeni çözüm süreci için birinci çözüm sürecinde yaşananları işaret ederek, “Sayın Erdoğan, pragmatist bir siyasetçidir. Gidişatın kendisinin ve partisinin aleyhinde olduğunu gördüğü an masayı devirir veya devrilmesine göz yumar” dedi ve Dolmabahçe görüşmesini hatırlattı.

AK Parti kurucularından, eski Kültür ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan, “Terörsüz Türkiye” ve ilk çözüm süreci başta olmak üzere siyasi gündemle ilgili Turkish Post‘a önemli açıklamalarda bulundu. Eski Bakan ve AK Parti kurucusu Hüseyin Çelik, yeni çözüm süreci ve meclis komisyonundan ilk çözüm sürecinde yaşananlara; AK Parti’nin bugün geldiği yerden Kürtçeye ilşkin değerlendirmelere kadar pek çok konuda dikkat çekici ifadeler kullandı. Kurucusu olduğu partinin artık bir “tek adam partisi” olduğunu kaydeden Çelik, meclisin işlevsizliğini ise “Putin’in Duma’sı gibi” diyerek örnekledi.

Birinci çözüm süreci döneminde “sürecin tam göbeğinde” olduğunu söyleyen Çelik, Erdoğan’ın kişilerin oturacağı yerleri dahi kendisi belirlediği halde Dolmabahçe görüşmesinden haberdar olmadığını söyleyebildiğini anlattı. Halihazırda Meclis’te kurulan komisyon üzerinden devam eden yeni süreç için de Çelik, “Gidişatın kendisinin ve partisinin aleyhinde olduğunu gördüğü an masayı devirir veya devrilmesine göz yumar” dedi.

‘ERDOĞAN, SÜRECİ HÂLÂ TAM SAHİPLENMİŞ DEĞİL’

“Sayın Erdoğan ve Ak Parti, süreci hala tam olarak sahiplenmiş değil. Bu meselede ortakları Sayın Bahçeli’nin emrivakisi ile karşı karşıya kaldılar. Sayın Bahçeli de bu işi inisiyatif alarak ve iradesi ile başlatmış değil. Devletin görünmeyen katmanlarında pişirilen bir yemek Sayın Bahçeli tarafından servis edilmiştir. Kısa bir süre önce Apo’nun asılması için ip fırlatan, DEM Parti’nin derhal kapatılması, şayet Anayasa Mahkemesi onu kapatmayacaksa Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması, hiç olmazsa hazine yardımının kesilmesi gerektiğini yüksek sesle haykıran Sayın Bahçeli, Abdullah Öcalan’a “Kurucu Önder” deme noktasına gelmişse bütün bunları masumane fikir değişiklikleri olarak göremeyiz.

Sayın Bahçeli’nin böyle bir inisiyatif almasının arkasındaki itici güç ve sebep ne olursa olsun bence hayırlı olmuştur. Ancak Kürt meselesini PKK ile özdeşleştirmek vahim bir hatadır. PKK yokken de Kürt Meselesi vardı, PKK kendisini tamamen yok etse de, bugünkü ırkçı yaklaşım var olduğu sürece Kürt meselesi yine var olacaktır. Problemleri hukuk zemininde halletmeniz için önce hukuk devleti olmanız lazım. Türkiye hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Sadece hukuk devleti de yetmez hukukun üstünlüğünün var olması lazım. Demokrasi yoksa insan hakları sakatsa, düşünce özgürlüğü ayaklar altında ise, basın hürriyeti sözde ise, aykırı söz söyleyenler cezaevini boyluyorsa, çoğulculuk temenni olarak mevcutsa orada huzuru ve barışı sağlayamazsınız. Gerçekten “terörsüz Türkiye” istiyorsak hukukun ayaklar altında olduğu bir ülke olmaktan vazgeçmeliyiz.”

‘İLK ÇÖZÜM SÜRECİNDE İKİ TARAF DA SAMİMİYETSİZDİ’

“İlk çözüm sürecinde her iki taraf da samimiyetsizdi. Orada temelde üzerinde uzlaşılan iki konu vardı. Bir, parmaklar tetikten çekilecek, iki, bütün silahlı PKK’lı unsurlar yurt dışına gidecekti. Ardından oluşacak terörsüz ve çatışmasız ortamda devletin yetkilileri, uzmanlar, siyasetçiler, STK’lar, Kürt kanaat önderleri bir araya gelip işin siyasi, hukuki, kültürel, sosyal ve ekonomik boyutlarını; yapılması gerekenleri ve yapılmaması gerekenleri konuşacaktı. Ancak buna imkân bırakılmadı.

Sayın Erdoğan, pragmatist bir siyasetçidir. Gidişatın kendisinin ve partisinin aleyhinde olduğunu gördüğü an masayı devirir veya devrilmesine göz yumar. Dolmabahçe buluşması tamamen kendi bilgisi ve inisiyatifi ile gerçekleştiği halde haberinin olmadığını söylemişti. Dönemin hükümet sözcüsü Sayın Bülent Arınç kimin nereye oturacağına bile Sayın Erdoğan’ın karar verdiğini kamuoyuna açıkladı. Ama artık ortada masa falan kalmamıştı.”

“TBMM’nin bizzat kendisi ne yazık ki etkisiz ve yetkisizdir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra Meclis’in neredeyse bütün faaliyetleri sembolik ve seremonyal hale gelmiştir. Tek parti dönemindeki Meclis ne idiyse maalesef bugünkü Meclis de aynıdır. Putin’in Duma’sı ne ise ne yazık ki, bizim yasama meclisimiz de aynıdır. Hal böyle olunca TBMM’de kurulan bir komisyondan çok şey beklemek saflık olur. Sadece olması olmamasından iyidir. Komisyonun ismi, işlevi ve etkinliği tartışılsa bile böyle bir komisyonun kurulmuş olmasını olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Etkisiz kaldığına gelince, TBMM’nin bizzat kendisi etkisiz. Buradaki temel problem, Türkiye’de fiilen güçler ayrılığı prensibinin ortadan kalkmasıdır. TBMM’nin Başkanı’nın bizzat varlığı veya yokluğu bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlıysa oradan irade bekleyemezsiniz.”

‘TÜRKÇE RESMİ DİL AMA İSTEYEN ANA DİLİNİ DE ÖĞRENSİN’

“TBMM’nin bizzat kendisi ne yazık ki etkisiz ve yetkisizdir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra Meclis’in neredeyse bütün faaliyetleri sembolik ve seremonyal hale gelmiştir. Tek parti dönemindeki Meclis ne idiyse maalesef bugünkü Meclis de aynıdır. Putin’in Duma’sı ne ise ne yazık ki, bizim yasama meclisimiz de aynıdır. Hal böyle olunca TBMM’de kurulan bir komisyondan çok şey beklemek saflık olur. Sadece olması olmamasından iyidir. Komisyonun ismi, işlevi ve etkinliği tartışılsa bile böyle bir komisyonun kurulmuş olmasını olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Etkisiz kaldığına gelince, TBMM’nin bizzat kendisi etkisiz. Buradaki temel problem, Türkiye’de fiilen güçler ayrılığı prensibinin ortadan kalkmasıdır. TBMM’nin Başkanı’nın bizzat varlığı veya yokluğu bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlıysa oradan irade bekleyemezsiniz.”

‘AK APRTİ,  ŞU ANDA TEK ADAM PARTİSİDİR’

“Ak Parti, şu anda bir tek adam partisidir. Yani partide orkestrasyon yoktur. Ak Parti’nin programı dünyadaki en çoğulcu ve demokrat programlardan biridir. Ancak kağıt üzerinde yazılı metinler ne kadar mükemmel olursa olsun uygulanmadığı zaman bir anlam ifade etmezler. Konfiçyus der ki: “Hükümdar adil olursa kanuna gerek yoktur; hükümdar adil değilse kanunun anlamı yoktur.” Ben kuruluştaki kadronun samimi ve hasbi olduğuna inanıyorum. Ancak o kadro sistematik bir şekilde tasfiye edildi. Liderler zayıfken etraflarına liyakat ve ehliyet prensibine dayalı olarak güçlü insanları toplarlar. Ne zaman ki güçlenir, ayakları iyice yer tutar, o zaman o güçlü insanları kendileri için tehdit unsuru olarak görmeye başlarlar. Onları uzaklaştırır, onların yerine mutlak sadakat ve biat esasına dayalı olarak zayıf adamlar getirirler. Onlar ise liderin masumane öksürüklerinde bile mana ve makam ararlar.”

“BEN MAKAM ELDEN GİTTİ DİYE KONUŞANLARDAN DEĞİLİM”

“Elbette, insan hatadan hali değildir. Hatasızlık ve günahsızlık sıfatı dediğimiz “İsmet Sıfatı” peygamberlere hastır. Kurmay kadro olarak bu hale gelinmesini, erken davransaydık, belki önleyebilirdik. Burada nefsimi temize çıkarma gayretinde olmayacağım ama parti ve hükümet içinde gördüğüm eksiklik, aksaklık ve kötüye gidişatla ilgili olarak her zaman gereken uyarıları yapmış birisiyim.

Ben mevki ve makam elden gitti diye konuşup eleştirenlerden değilim. O günlerde içerde olduğum için eleştirilerimi içerde yapıyordum. Bugün dışarıdayım ve hak, hukuk, adalet ve ilkelilik adına bir duruş sergilemeye çalışıyorum. Ben daha üç aylık Kültür Bakanı iken Sayın Erdoğan’ın bütün ısrarlarına rağmen, vicdanımın sesine kulak vererek 1 Mart Tezkeresi’ne red oyu kullanmış bir insanım. Benimle ilgili takdir elbette kamuoyunundur.”

“TÜRKİYE’DE BİR TEK VATANDAŞIN ADINDA VEYA SOYADINDA KÜRT KELİMESİNE RASTLAYAMAZSINIZ”

“Türkiye’ye mülteci olarak çeşitli zamanlarda gelen Boşnaklar, Arnavutlar, Gürcüler ve hepsine Çerkes dediğimiz 11-12 Kafkasyalı halkın çok önemli bir kısmı gönüllü olarak asimile oldular. Az bir kısmı asimilasyona direniyor.

Kürtler ise asırlardan beri Doğu Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın asli ve yerleşik kavimlerindendir. Türkiye’de etnik nüfus olarak Türklerden sonra ikinci çoğunluğa sahiptirler. Bizim devletimiz ile Kürtler arasında yaşananları burada tekrarlamanın anlamı yok. En has Kürtlerin soyadı, Türk, Öztürk, Öztürkçü, Türkmen, Özbek, Türkmenoğlu vb. kelimelerle başlayıp bitiyor. Türkiye’de bir tek vatandaşın adında veya soyadında Kürt kelimesine rastlayamazsınız. Bu konu, tek başına asimilasyoncu zihniyetin sakatlığını ortaya koymak için yeterlidir.”

“HERKES KENDİ RENGİNİ MUHAFAZA ETSİN”

“Türk’ün, Kürt’ün, Alevi’nin, Sünni’nin, Gayrimüslimin bir arada ve huzur içinde yaşamaları için aynileşmek gibi bir mecburiyetleri yoktur. Herkes kendi rengini muhafaza etsin ama gökkuşağı içindeki yerini de alsın. Gökkuşağının güzelliği renklerin çeşitliliği ve armonik olarak bir arada olmalarından kaynaklanıyor.

Demokrasiler “veyacı” değil: “veci”dir. “Sen veya ben” değil; çözüm “sen ve ben”dedir. “Sen ya da ben” dediniz mi, karşıdakini ötekileştiriyorsunuz demektir. “Hem sen hem ben” dediniz mi huzur bulursunuz. Ben kendimi bildim bileli nutuk atmaya çıkan devlet yetkilileri söze “milli birlik ve beraberliğe her zamankinden çok muhtaç olduğumuz şu günlerde” diye başlarlar. Peki, nasıl sağlayacağız bunu? Cevap “bana dönüş” veya “tek tipleşerek”tir. Bu dayatma akli, insani ve İslami değildir.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu