
1 Eylül, takvimlerde “Dünya Barış Günü” olarak parlatılıyor. Oysa bugün, II. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih; insanlığın en büyük mezarlığının kapısı. Barışın vitrini beyaz güvercinlerle süsleniyor, arka depoda mezar taşları üst üste diziliyor. Medya reytingine, BM ve AB’nin çıkarlarına, STK endüstrisinin fon akışına göre acının değerini biçiyor. Bu yüzden 1 Eylül, barışın değil, ikiyüzlülüğün yıl dönümüdür.
Mezarlıkta Düğün
Bugün 1 Eylül. “Barış Günü.” Ama aynı gün, 1939’da Almanya, Polonya’ya girdi ve insanlık, 60 milyon hayalet üreten bir mezbahayı çalıştırdı. Şimdi o günün üstüne kalp çizip “barış” yazıyoruz.
“Her düğün dansı, bir mezar taşının üzerinde yankılanıyor.”
Hafızanın Kara Defteri: Dêrsim, Enfal, Halepçe Dêrsim (1937–38):
Kadın, çocuk, yaşlı demeden on binlerce Kürt Alevi öldürüldü; yıllarca üstü örtbas edildi, unutturuldu. Enfal: Köyler haritadan silindi. Halepçe (1988): Kimyasal gaz birkaç dakikada binlerce can aldı.
Batı, suçluyu şaşırdı; çıkarını asla şaşırmadı.
“Barış, bu kara defterdeki sayfalar tek tek açılmadan, okunmadan ve hesap sorulmadan yazılamaz.”
Yeni Yüzyıl, Eski Vahşet: Suriye, Şengal, IŞİDSuriye:
Şehirler moloz yığınına döndü; milyonlar yerinden edildi. IŞİD: Şengal’de Êzidîlere soykırım uyguladı; erkekleri katletti, kadın ve çocukları köleleştirdi. Dünya önce şokla baktı, sonra acımasızca kanıksadı.
“Sessizlik, suça ortak olmaktır.”
Timsah Gözyaşları: Ukrayna, Filistin ve KürdistanUkrayna:
İşgal ve bombardıman; haklı dayanışma, yüksek sesli empati. Filistin: Hamas’ın 7 Ekim’de sivilleri katleden saldırıları; haklı ve net bir lanet. Peki ya İsrail’in Gazze’de sivilleri, hastaneleri, okulları, camileri, mülteci kamplarını vuran misillemeleri? O ölü çocukların isimleri neden soğuk bir istatistiğe indirgeniyor?
“Acının pasaportu mu olur? Ölünün değeri mi olur? Olmamalı. Olamaz!”
Kürtlerin İki Kıskacı: Devlet ve PKK Ortak Şiddeti
Kürdistan coğrafyası, iki farklı elin aynı anda sıktığı bir mengeneye sıkışmıştır. Bir yanda devletin inkâr, asimilasyon ve şiddet politikaları; diğer yanda PKK’nin şiddet eylemleri. İkisi de farklı maskelerle aynı acıyı üretiyor. 1925’ten bugüne Şark Islahat Planı adı altında: bir yanda inkâr, asimilasyon, köy boşaltmaları ve aralarında çocukların da bulunduğu sivil katliamlar; savaş uçaklarının bombardımanıyla sürdürülen fiziksel ve kültürel soykırım. Diğer yanda PKK’nin Kürt sivilleri hedef alan bombaları ve infazları.
“Hamas sivili vurduğunda nasıl terörse, PKK Kürt sivili vurduğunda da aynı şekilde terördür. Devlet şiddetiyle PKK şiddetinin ortak kurbanı: Kürdistan.”
Kürtlerin adaleti, devletin de örgütün de suçunu örtmeyen; taraf propagandasına değil, evrensel ilkelere yaslanan bir adalettir.
Kurumsal İkiyüzlülük: BM, AB ve STK Endüstrisi
Bu seçici vicdan, kurumsal bir yapıya bürünmüştür. BM, veto gücünün gölgesinde işlevsiz kalan kararlarıyla bir kâğıt kaplanına dönüşmüştür. AB, Ukrayna için ilkeli duruş sergilerken, Akdeniz’de mültecilere duvar örmektedir. STK endüstrisi ise fon nereden gelirse gündemini oraya çeviren, proje döngüsü bittiğinde hafızasını da sıfırlayan bir yapıya evrilmiştir. Bu kurumlar, barışı değil, adaletsiz bir statükoyu üretme merkezlerine dönüşmüştür.
BM: Veto rejimi katliamları kâğıt üzerinde bırakıyor; “izleme misyonları” sahada var, hesap yok. Kürsü barış diliyle dolu, sonuç boş.
AB: Ukrayna’da ilkeli, Akdeniz’de kapıları kilitli. Filistin’de çözüm dersi verirken çifte standardı fonluyor. STK Endüstrisi: Fon nereye akarsa gündem oraya; proje döngüsü bitince hafıza döngüsü de bitiyor. “Tarafsızlık” adı altında faillerin adı gizleniyor.
“Bu kurumlar, barış değil, statüko üretim merkezine dönüştü.”
Ana Akım Medyanın İki Yüzü
Acıyı pazarlayan bir endüstri var:
“Bizden” acı = manşet
“Öteki” acı = dipnot Güçlüye “meşru müdafaa”, zayıfa “terörist” etiketi yapıştırılıyor.
Medyanın güvercininin gagası kanlı; barışın zeytin dalları plastik.
“Bu seçici hafıza, barışın ruhunu çürütüyor.”
Gerçek Barışın Denklemi
Barış = Gerçek + Adalet + Hafıza + Eşit Değer.
Gerçek: Arşivler açılsın; tüm failler, rütbesi ve bayrağı ne olursa olsun adil yargılansın.
Adalet: Sivilin dokunulmazlığı asla pazarlık konusu olmasın.
Hafıza: Dêrsim, Enfal, Halepçe, Şengal, Roboskî; hepsi insanlık suçu olarak aynı cümlede anılsın.
Eşit Değer: Ukraynalı çocuk, Kürdistanlı çocuk, Yahudi çocuk, Êzidî çocuk ve Gazzeli çocuk, haberde de vicdanda da eşit olsun.
Barış Güvercinleri Uçurmayın
Bugün barış nutku atmak kolay. Zor olan, kendi ikiyüzlülüğümüzü reddetmek. Güçlünün PR’ına değil, mazlumun sessiz tanıklığına kulak verelim.
“Barış güvercinleri uçurmayın. Vicdanınızı uçurun.”
Barış, ancak hakikati saklamadığımız, adaleti ertelemediğimiz, hafızayı çarpıtmadığımız gün gerçek olacak. 1 Eylül’ü gerçekten onurlandırmak istiyorsak, önce kendi vicdanımızı temizleyelim. Geri kalan her şey: yalanın törensel tekrarıdır.
Son Not: Sınırların Gölgesi Bugün hâlâ Sykes–Picot’un cetvelle çizdiği, Sevr’de parçaladığı, Lozan’da mühürlediği sınırların içinde sıkışıyoruz. Ama o sınırlar da artık hükmünü yitiriyor. Yerine neyin geleceği ise hâlâ muamma. Eğer adalet ve eşitlik gelmezse, yeni sınırlar da sadece eski acıların tekrarına dönüşecek.
Jîndar Ax
01.09.2025 , Stockholm