Politika

Zekeriya Yapıcıoğlu: Kürtlerin taleplerinin karşılanması Türkiye’nin ilerlemesini hızlandıracaktır

Zekeriya Yapıcıoğlu Al-Majalla dergisine verdiği röportajda, ‘’Kürtlerin taleplerinin karşılanması Türkiye’nin ilerlemesini hızlandıracaktır.’’ İfadesini kullandı. Yapıcıoğlu PKK ile görüş ayrılıkları bulunan noktaları reddediyor ve Kürt sorununun “Kemalist zihniyet”ten kaynaklandığına inanıyor.

Al Majalla dergisine verdiği uzun bir röportajda, Hüda Par Partisi lideri Zekeriya Yapıcoğlu, partisinin Türkiye ve bölgedeki iç durum vizyonunu açıklayarak, Türkiye’deki Kürt sorununu çözmek için sağlam temeller olarak gördüğü şeyleri özetledi. Aynı zamanda kendi “İslami” partisi ile PKK’ye yakın Kürt siyasi güçleri arasındaki temel farklılıklara da dikkat çekti ve bölgedeki diğer ülkelerdeki, merkezi Kürt sorunuyla, yani Türkiye’yle hayati bir şekilde bağlantılı olan Kürt sorun hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Hüda Par Lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Al Majalla dergisi ile gerçekleştirdiği röportajın tam metni şöyle:

* PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki hapishanesinden çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk günden itibaren iç sorunların şiddet yoluyla çözülemeyeceğini vurguladık ve bu yöndeki her türlü çabayı değerli görüyoruz. Abdullah Öcalan’ın, kurduğu örgütün kuruluşundan 47 yıl sonra silahlarını bırakıp kendini feshetme çağrısı olumlu bir adımdır. 40 yıldan uzun süredir devam eden silahlı şiddet, çok sayıda sivil de dahil olmak üzere binlerce insanın hayatına mal oldu çok sayıda köy boşaltıldı. Bu nedenle bu şiddetin sona erdirilmesi büyük önem taşıyor.

Terörden ve şiddetten herkes etkilendi ama en çok acıyı Kürtler çekti. Halkımız artık barış istiyor ve biz de ülkeyi şiddet döngüsünden kurtarmak için atılan her adımı destekliyoruz. Ancak Abdullah Öcalan’ın geçmişte de benzer çağrılarda bulunduğunu ancak somut bir sonuç vermediğini unutmamak gerekiyor.

PKK lideri ve kurucusunun bu çağrısında ciddi olmasını, örgütünün bu çağrıyı dikkate almasını ve gecikmeden tüm bileşenleriyle birlikte kendisini feshetmesini canı gönülden umuyoruz. Örgütün silahsızlandırılması ve dağıtılması herkesin çıkarınadır, aslında ülkemizin ve tüm bölgenin çıkarınadır ama bunun olup olmayacağını bekleyip göreceğiz.

Bu çağrının zamanlaması iç ve dış siyasi gelişmelerle yakından ilişkilidir. Suriye’de Baas rejiminin çöküşü ve bölgesel güvenlik tehditleri, Türkiye’nin “iç cepheyi güçlendirme” ihtiyacını artırdı.

* Bu çağrı duyurulmadan önce Türkiye’deki siyasi partiler arasında diyaloglar ve istişareler yapıldı. Adalet ve Kalkınma Partisi ve Türkiye cumhurbaşkanıyla iyi ilişkileriyle bilinen Huda Partisi’nin lideri olarak siz nasıl bir rol oynadınız?

Bildiğiniz gibi 2015’teki siyasi sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından hükümetin söylemi “Kürt meselesi yok, terör sorunu var” söylemine döndü. Biz Hüda Partisi olarak da Kürt sorununun hala var olduğunu ve çözüm beklediğini, bu süreçteki hatalardan dolayı “çözüm süreci”nin başarısızlıkla sonuçlanmasından tek başına Kürtleri sorumlu tutmanın kabul edilemez olduğunu her platformda vurguladık. Temel haklarla ilgili iyileştirme düzenlemelerini, örgütün silah bırakmasıyla ilgili koşullarla ilişkilendirmeyi de reddettik.

Örgüt silah bıraksa da bırakmasa da devletin Kürtlerin meşru taleplerine cevap vermesi gerektiğini her zaman vurguladık. Silah bırakmak başka, Kürtlerin meşru taleplerini karşılamak başka şey. Ayrıca PKK ile müzakerelerin sadece silah bırakma koşuluyla sınırlı olmasını talep ettik.

Başından beri şiddetin sorunların çözümünde kullanılmasına karşı çıktık ve diyalog kanallarının her zaman açık tutulması gerektiğini vurguladık. Gerek iktidarla, gerekse muhalefet partileriyle yaptığımız görüşmelerde bu tavrımızı defalarca dile getirdik. Bu toplantılarımızda Kürtleri ve Türkleri İslam temelinde buluşturan Malazgirt Muharebesi’nin önemini vurguladık, benzer birliğin bugün de aynı temelde sağlanabileceğini vurguladık.

Hüda Partisi’nin kuruluşundan bu yana adaleti tesis etmek ve kardeşlik bağlarını güçlendirmek için çalışıyoruz ve gelecekte de siyasi eylemle hakikati, adaleti ve kardeşliği savunmaya devam edeceğiz.

* Türkiye dışında, özellikle de “dört parça Kürdistan”da ve Avrupa’da yaşayan Kürtler, Türkiye’deki Kürt toplumuyla güçlü bağları olan iki partinin olduğunun bilincindedir: Sizin partiniz ve Halkların Demokrasi ve Eşitlik Partisi (HDP). Türkiye’deki siyasi konulara ilişkin siyasi vizyonunuzdaki farklılık nedir?

Öncelikle inançlarımız ve dünya görüşümüz farklıdır ve buna bağlı olarak ülkenin mevcut sorunlarına bakış açımız, çözüm önerilerimiz ve siyasi yaklaşımımız farklıdır. Biz pozitif siyasi yaklaşıma dayanan bir partiyiz. Politikalarımızda ve söylemlerimizde milletimizin ve ülkemizin çıkarlarını kişisel ve partizan çıkarların üstünde tutuyoruz. Sorunları dile getirirken, çözüm bulurken zor durumlarda hükümete baskı yapmak yerine, sorunu görmeyi ve onu çözüme doğru itmeyi tercih ediyoruz.

Bazı sorunların teşhisini yaparken ya da çözümünü isterken benzer şeyler söyleyebiliriz ama bizim bu sorunlara bakış açımız, çözüm önerilerimiz farklı. Ülkemizde toplum mühendisliği uygulayan güçlerin ortaya koyduğu özümüze yabancı projeleri kabul etmiyoruz. Daha ziyade toplum yapısına uygun, ideolojik değerlerimize uygun yerel çözümler üretiyoruz. İslami değerlerin yeniden canlandırılmasının İslam dünyasını bir bütün olarak etkileyeceğine ve Kürt sorununun çözümüne yardımcı olacağına inanıyoruz.

PKK ve ona bağlı siyasi oluşumlar, Kürtleri İslam’dan uzaklaştırmayı hedeflerken, başından beri bu yönde silahlı eylemlere girişmiş ve bugüne kadar köhne, çağa ayak uyduramayan bir Marksizmi savunmaya devam etmektedir. Aslında Kürtlere yönelik söylemleri Avrupa’daki sol hareketlerin bile terk ettiği bir söylem. Onlara göre Kürt meselesi, Marksizmi ve bu bağlamda İslam düşmanlığını yaymanın bir aracından başka bir şey değildir.

Öte yandan İslam ülkelerinin sorunlarının emperyalizme havale edilmeden diyalog ve siyasi yöntemlerle çözülmesini destekliyoruz. Türkiye’de diyalog yoluyla çözülemeyecek hiçbir sorun olmadığına inanıyoruz. PKK ve ona bağlı örgütler ise sorunlarımızı Batılı emperyalist güçlere ve emperyalizmin başı olduğunu bildiğimiz ABD’ye, insanlık düşmanı Siyonizm’e anlatmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla onlar Amerika’nın korumasını ve İsrail’le yakınlaşmasını bir lütuf olarak görürken, biz onların bölgedeki nüfuzunu bir felaket ve lanet olarak görüyoruz.

Kürtlerin köklü bir tarihi ve özgün bir kültürü var. Bu kültürel ve medeniyetsel anlayışın özünde vazgeçilmez bir bileşen olan İslam inancı yer alıyor. Kürtleri İslam inancından ayırırsanız kültür kalmaz, tarih olmaz, medeniyet kalmaz. Bu kültürel kimlik Kürtlerin doğasında vardır ve onu korumak varoluşsal bir meseledir.

PKK ve tüm bileşenlerinin fikri temelleri ve ideolojik temelleri bu kültürel mirasla çelişmektedir. PKK, kurulduğu günden bu yana en büyük zararı inanç ve kültürel mirasa vererek, Kürtlere aşırı, Batılı, laik bir zihniyet dayatarak onların doğasını bozmayı, onları kültürlerinden uzaklaştırmayı hedeflemiştir. Bu açıdan bakıldığında, birlik ve homojen bir “millet” yaratmak için Kürtlerin varlığını inkar eden, zulüm ve soykırım yoluyla onlara karşı en iğrenç adaletsizlikleri uygulayan Kemalizm (Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün laik-milliyetçi ideolojisi) ile uyumlu bir yaşam felsefesine sahiptirler. Bu belki de bizim PKK’den ayrıldığımız temel noktadır.

* PKK’nin silahlarını bırakıp barışçıl bir çözüme ulaşması için Türk devletinin bunun için yasal bir zemin sağlaması gerekiyor. PKK ve Kürt sorununun çözümü konusunda barışı sağlamanın bir aracı olarak bu süreçte hangi yasalar çıkarılmalı?

Elbette Kürt sorununu çözmek için atılması gereken adımlar var. Bu adımlardan biri de yeni, medeni ve adil bir anayasa taslağı hazırlamak. Bu anayasa eşit vatandaşlık ilkesine dayanmalı ve Kürt toplumunun dil, kültür, inanç ve kimlik alanlarındaki haklarını diğer toplumlar gibi garanti altına almalıdır… Her halükarda anayasa değişiklikleri gündemde ve silahlar denklemden çıkarıldıktan sonra siyasi alan genişleyecek ve yeni anayasa yazılırken konuları tartışmak daha kolay olacak. “İç cepheyi güçlendirmek” için bazı değişiklikler yapılacak.

Ancak şiddet veya terörizm konusunun Kürt sorunundan kategorik olarak ayrılması gerekiyor. Türk hükümeti, önceliğin Kürtlerin silah bırakması olduğunu ve bunun için önerilen koşulların kabul edilemez olduğunu söylüyor. Parti olarak kendini feshetmeye karar veren ve temel hakları müzakere konusu yapan bir örgütü kabul etmeye yönelik adımlar atmak yanlıştır.

PKK’nin silahlarını teslim edeceği bölgeler belirlenebilir ve silahlarını bırakan üye ve savaşçıların nerede ikamet edeceği sorusu da ele alınmalıdır. Sonuç olarak, kendini fesheden ve silahlı faaliyetten vazgeçen örgütü de kapsayacak bir siyasi af yasası tasarlanabilir.

* Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Sayın Mesud Barzani ile iyi ilişkileriniz var ve kendisiyle birkaç kez görüştünüz. Ayrıca, Kürdistan Bölgesi’ndeki Kandil Dağları gibi dağlık alanlarda ve Sincar(Şengal) ve Mahmur gibi ovalarda çok sayıda PKK üyesi bulunmaktadır. Sizce, Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve genel olarak Irak hükümeti, Türkiye’de gerçekleşen barış sürecine nasıl katkıda bulunabilir ve bu süreci nasıl etkileyebilir?

Sayın Mesud Barzani önemli bir siyasi figürdür ve bölgesel ve küresel siyasi konularda kesinlikle kendisine danışıyoruz ve onun değerli görüşlerinden faydalanıyoruz. Kürt sorununun tüm bölgenin çıkarlarını dikkate alan kapsamlı bir şekilde çözülmesinin öneminin gayet farkındadır. Bu tutumunu çeşitli platformlarda dile getiriyor ve bizimle görüş alışverişinde bulunmaktan mutluluk duyuyor.

Bölgedeki her yerel aktörün PKK tarafından zarar gördüğüne ve her dış aktörün onu bir araç olarak kullandığına inanıyoruz. Bu nedenle Sayın Mesud Barzani’nin partiyle ilişkili şiddetin sona erdirilmesine katkıda bulunmak için samimi bir arzusu olduğuna inanıyoruz.

Irak hükümeti ise partinin silahlarını bırakma olasılığından memnun görünüyor. Hem Irak hükümeti hem de Kürdistan Bölgesel Hükümeti, Türkiye’de uygun yasal koşullar sağlanana kadar silahlarını bırakan grup üyeleri için geçici kamplar sağlayarak bu süreçte kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir. Kürdistan Bölgesi içindeki belirli alanlar da silahların teslimi için belirlenebilir.

* Suriye sahnesini genel olarak nasıl görüyorsunuz ve özellikle Türkiye sınırındaki büyük varlıkları ışığında Suriye’deki Kürtlerin durumu hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

Suriye’deki Kürtler, Fransız işgalinden Baas yönetimine kadar uzun süredir acı çekiyorlar. En temel haklarından mahrum bırakıldılar ve hatta temel vatandaşlık hakları bile verilmedi. Birçoğu “vatansız/yabancı” olarak kaydedildi. Mallarına el konuldu, hapse atıldılar ve çocukları Baas Partisi’nin etkisi altında dinlerini, kültürlerini ve orijinal kimliklerini terk etmeye zorlandılar.

Yeni Suriye yönetiminin bu adaletsizliklerin farkında olduğunu ve toplumun diğer bileşenleri için olduğu gibi Kürtlere de tam vatandaşlık temelinde eşit haklar verme taahhüdünü ilan etmesi önemlidir. Bu nedenle, Baas rejiminin düşüşü, Arapları özgürleştirdiği gibi Kürtlerin de özgürleşmesine katkıda bulunmalı ve Suriye’de İslam kardeşliği temelinde toplumsal adalet yeniden tesis edilmelidir.

Kürtleri ve diğer Suriye bileşenlerini içeren adil bir hükümet sistemi kurmak herkesin çıkarına olacaktır, çünkü Suriye’deki tüm etnik ve mezhepsel gruplara adil ve eşit davranılmalıdır.

Suriye, iç sorunları çözülene kadar güçlü bir devlet olamaz. Bölge halkları arasında adalet ve kardeşliğe dayalı bir arada yaşamanın barışa giden yol olduğuna ve çözümün silahlı gruplarda değil, diyalog ve anlayışta yattığına inanıyoruz.

Suriye’deki Kürt sorununu çözmek, bölgede istikrar ve barışın sağlanması için hayati öneme sahiptir ve bu sadece Suriye’nin değil, aynı zamanda Türkiye’nin de çıkarınadır.

Kürtler ile Şam yönetimi arasında güçlü, hak temelli ve yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varılması ve Kürtlerin kendi aralarında da iç mutabakat sağlanması gerekiyor. Bunu başarmak sadece acıların hafifletilmesine katkıda bulunmayacak, aynı zamanda Türkiye’deki bilgili tarafların endişelerini de hafifletecektir.

Demokratik Suriye Güçleri (DSG), çok sayıda Arap aşireti ve Türkiye destekli silahlı sol gruplardan oluşan, ABD tarafından kurulan bir örgütsel yapıdır. DSG içindeki baskın unsur, PKK’nin bölgesel kolu ve ABD’nin müttefiki olan Demokratik Birlik Partisi (PYD)’dir. Parti, kontrolü altındaki bölgelerde diğer Kürt siyasi hareketlerinin katılımını engelleyen ideolojik baskı uygulamaktadır. Yüzbinlerce Kürt, PKK ve PYD’nin uygulamalarından kaçarak Türkiye’ye ve Kürdistan Bölgesi’ne sığınmak zorunda kaldı.

Dış güçlere güvenmek ya da onların talimatlarına göre hareket etmek hiçbir zaman çözüme götürmez. Kritik zamanlardan geçiyoruz. QSD ya küresel nifak güçlerinin çıkarları çerçevesinde hareket ederek Suriyeli Kürtleri büyük bir ateşe itecek ya da bölgedeki Kürt muhalefeti ve hükümetleriyle ortak zemin arayarak çatışmanın sona ermesine katkıda bulunacak.

* Hüda Par, olarak ülkedeki Kürt sorununa çözüm talebiyle Türkiye’de birleşik bir Kürt siyasi cephesi oluşturmaya hazır mısınız?

İdeolojik vizyon farklılıklarımıza ve bazı partilerin çözüm önerilerine rağmen, ülkenin temel sorunlarının çözümü için herkesle diyaloga girmeye hazır olduğumuzu her zaman beyan ettik. Elbette Kürt halkının temel ve haklı taleplerini gerçekleştirmek için iletişim ve koordinasyon sağlayabiliriz.

İdeolojik kimliklerimiz farklı olduğu için sol ve sosyalist partilerle aynı çatı altında birleşemediğimiz doğru ama adalet talepleri etrafında bir araya gelmemize, ortak politikalar belirlememize hiçbir engel yok.

Hüda Par, 15-16 Şubat’ta Diyarbakır’da “Kürt Sorununun İnsani Çözümü Çalıştayı” düzenledi. Çalıştay sırasında, Kürt sorununun çözümüne ilişkin pozisyonlarını ve vizyonlarını ifade etmeleri için çeşitli siyasi görüşlerden isimleri davet ettik ve bunu tarihe not ettik. Bu konuda atılan adımlara desteğimizi de tüm platformlarda beyan ediyoruz.

Biz Hüda Par olarak Kürt sorununun eşit vatandaşlık ve adalet temelinde çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Sorunun temel nedeninin Kemalist zihniyet olduğunu, bu zihniyetin işlediği suçlarla yüzleşilmeden, yıkıcı etkileri ortadan kaldırılmadan sağlıklı bir çözüme ulaşılamayacağını vurguluyoruz.

Kürt meselesinin çözülmesinin Kürtlere olduğu kadar Türklere de rahatlık getireceğine inanıyoruz. Kürtlerin ezici çoğunluğu Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü destekliyor ve biz Türkiye’nin birliğinin herkesin çıkarına olduğuna ve istikrarın sağlanması için gerekli olduğuna inanıyoruz.

Bugün Kürt halkı barış ve kardeşlik istemektedir. Sorunlarının barışçıl yollarla çözülmesini istiyorlar. Türk kardeşleriyle adalete dayalı, barış ve kardeşlik içinde yaşamayı arzuluyorlar. Kürtlerin meşru taleplerinin karşılanması, kardeşlik bağlarının güçlendirilmesinin yanı sıra Türkiye’nin ilerlemesinin hızlandırılmasına da katkı sağlayacaktır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu