Kürtler hakkında bilmeniz gerekenler
Anayurtları Zağros dağlarının etekleri olan Kürtler, tarihi olarak İran’ın batı ve kuzeybatısında, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, Irak ve Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda, Ermenistan’ın güneyinde ve Azerbaycan’ın güneybatısında yaşamış olan, günümüzde de aynı ülkelerde varlığını sürdüren yerli kavimlerden biridir. Ayrıca Rusya, Gürcistan, Afganistan ve Orta Asya ülkeleri ile Lübnan ve Ürdün başta olmak üzere çeşitli ülkelerde yerleşik Kürt nüfusu bulunmaktadır. 1950’lerden itibaren küresel ölçekte meydana gelen yoğun kentleşme ve uluslararası göçle beraber Kürtler de geleneksel yaşam alanlarının dışına çıkıp geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır.
Türkiye, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan ve Ermenistan’a yayılan geniş bir coğrafyada yaşayan Kürtler, komşu birçok kültür ve medeniyetten etkilenmiş olsalar da dil ve edebiyatları, hayat tarzları, musikileri, örf ve âdetleriyle kendilerine özgü geleneksel bir kültür ortaya koymuşlardır. Ancak modernleşme ve küreselleşmeyle birlikte yaşanan ve farklılıkları azaltarak toplumları tek tipleştiren ekonomik, siyasal ve kültürel değişim Kürtler’in diğer topluluklardan ayırt edilmelerini sağlayan geleneksel özelliklerini muhafaza etmelerini güçleştirmektedir.
Kürtler’in daha yoğun olarak yaşadığı coğrafya kuzeyde Türkiye’nin Kars ilinden başlayıp Erzurum, Erzincan, Dersim ve Harput’tan Diyarbakır’a uzanırken güneyde Hemrin dağına (Zagros dağlarının batı uzantısı), doğuda Kirmanşah’a (İran) kadar uzanır. Kürtler’in Türk, Ermeni, Arap, Süryani ve Keldaniler ile iç içe yaşadığı bu coğrafya hem tarihsel hem de sosyolojik olarak sadece tek bir etnik yapının varlığına imkân tanımayacak bir çeşitliliğe sahiptir. Bu heterojen yapı Kürtler’in kendi içlerinde de söz konusudur. Modern zamanlara kadar daha iyi korunmuş olan aşiret yapısı Kürtler’in dağınık bir yapı arz eden küçük topluluklar halinde yaşaması sonucunu doğurmuştur. Bu yüzden aralarında gelenek, giyim kuşam, dil, mezhep ve hatta din farklılıkları bulunan Kürtler için birtakım genel nitelikler belirlemek güçleşmektedir. Kürtler’in yaşadığı coğrafyanın farklı ülke sınırları içerisinde kalması da aralarındaki farklılıkların devamlılığını etkilemiştir.
Aşiret. Kürtler arasındaki aşiret yapısı daha çok göçebelikle ilişkilendirilmiş olmakla birlikte yerleşik hayata geçişten sonra da varlığını sürdürdüğü görülür. Ancak bu geçiş süreciyle birlikte hem merkezî hükümetlerin politikaları hem de küresel, sosyal ve ekonomik gelişmelerin etkisiyle bu yapı kısmen çözülmekte, kısmen de dönüşerek yeni durumlara kendini uyarlamaya çalışmaktadır. Bundan dolayı Kürtler’in kendilerine özgü sosyal yapısından söz edilirken aslında daha çok aşiret yapısının hâkim olduğu klasik dönemler dikkate alınmaktadır. Aşiret çok karmaşık ve derin akrabalık, aidiyet, kimlik ve benzeri sosyal ve politik ilişkiler ağına sahip olan bir yapıdır. Özgün bir sosyolojik doku ve kendine özgü bir dizi değer ve norm içeren bu yapıda korumacılık işin özünü oluşturur. Her kabile mensubu hem kendi statüsünü hem de bütün ailenin itibarını korumak ve buna uygun davranmak durumundadır. Aksi halde ailenin tamamını rencide etmiş olur ki töre ve namus cinayetlerinin tetikleyici unsurlarından biri de budur. Aşiret mensupları birbirlerine belli ölçüde kan bağıyla bağlı olmasına ve bir akrabalar topluluğu görünümü vermesine karşılık akrabalık ilişkilerinin aşiret liderinden kabile liderlerine, onlardan “malmezinler”e doğru belli bir hiyerarşi içerdiği görülür. Bu hiyerarşi ve buna dayalı ilişkiler daha katı ve kapalı bir cemaat yapısını da beraberinde getirir. Ancak doğal temsilci konumundaki aile ve kabile liderleriyle “ak sakallılar” üzerinden hem bir itaat-otorite ilişkisi hem de iktidarla interaktif bir ilişki kurulmak suretiyle iktidara nisbi bir katılım söz konusudur. Fakat bu tür bir katılım aşirete kan bağı ile değil siyasi zorunluluklar sebebiyle bağlı olan aşiret dışı unsurlar için her zaman mümkün değildir. Özellikle zulüm ve haksızlık yapan liderlerin iktidarlarında reis hiçbir ilkeye riayet etmeyip akraba olup olmamasına bakmadan tebaaya karşı çok acımasızca davranabilmektedir. Aşiretin her zaman için bir akraba topluluğu değil çoğu defa ekonomik bir örgütlenme olması özellikle akraba olmayan üyelerin aşireti terk etmesi ve başka bir aşirete katılabilmesini mümkün kılar. Fakat baskınlar, herhangi bir dış güçle savaş ya da savaş tehdidi veya haraç isteyenlerin varlığı insanları bir aşiretin korumasına girmeye zorlamıştır. Aşiret aralarında hiyerarşik ilişki bulunan alt birimlerden oluşur. Ancak bu alt birimlerin adlandırılması ve hiyerarşisi yöresel olarak farklılıklar arz etmekte ve ortaya “aşiret-taife-tire”, “aşiret-taife-xel”, “aşiret-tire-hoz” ya da “aşiret-malbat-mal” gibi farklı yapılar çıkmaktadır. Bunların sonuncusu Türkiye Kürtleri arasında en yaygın olan aşiret hiyerarşisidir. Önemli Kürt aşiretleri arasında Caf, Revândiz, Bilbas, Hevremî, Dizaî, Brukî, Balik, Herki, Millî, Kikî, Berazî, Mûkrî sayılabilir.
Taziye. Kürtler’in toplumsal ilişkilerinde taziye geleneği önemli bir yere sahiptir. Toplumda akrabalık bağlarını güçlendiren ve gençleri sosyalleştiren taziye mekânları ve törenleri Kürt gelenek ve âdetlerinin en somut biçimde görüldüğü alandır. Bir aşiret mensubunun ölmesi durumunda ailenin statüsü ve gücü, ölenin yaşı, cinsiyeti ve itibarı gibi unsurlar cenazenin yıkanmasından defnine ve taziye merasiminin niteliğine kadar hemen her şeyi etkiler. Taziye ziyaretinde bulunan akraba ve dostlar taziye evine şeker, yağ, baklagiller, adaklık canlı hayvan gibi hediyeler götürür. Uzun bir süre misafir ağırlamayı gerektiren taziye merasimlerinde taziye sahibinin ekonomik durumuna göre doğrudan maddî yardımda bulunulması da söz konusu olabilir. Kadınlar ve erkekler farklı mekânlarda taziyeyi kabul eder, fakat asıl taziye erkeklerin bulunduğu mekândadır ve erkekler arasında gerçekleşir. Ölen kişinin itibarına göre, kadınların yüzlerini kanattığına, başlarından aşağı toprak serptiklerine çokça şahit olunur. Vefat edenin en yakınlarından başlamak üzere akraba gençleri tarafından taziye boyunca misafirlere çay, su, yöreye göre mırra (acı kahve) ve kimi zaman -eskiden daha çok- sigara dağıtılır. Özellikle daha önce bir yakınını kaybeden ve taziyesine gidilmiş olan kimselerle hatırı sayılır kişilerin katılımı beklenir. Taziyelere katılım ve verilen kıymet dostluk ilişkilerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.
Düğün ve Bayramlar. Taziyelerin sosyal hayattaki etkisine benzer bir durum düğün ve bayramlar için de geçerlidir. Akraba evliliğinin yaygın olduğu Kürtler arasında evlilik merasimi çok önemli bir yere sahiptir. Düğünler yemekli ve bol ikramlı toplantılardır. Düğün sahibinin toplumsal konumuna göre bir ile üç (bazan altı-dokuz) gün süren düğünlerde davulcular hem mırra ikramında bulunur hem de gelen hediyeleri toplar. Düğünlerde halay çekmek, silâh sıkmak ve halay çekenlerin üzerinden para saçmak hem düğün sahibine hem de o esnada halayda olanlara verilen değerin ifadesi kabul edilir.
Kürtler’in en önemli bayramlarından biri 21 Mart tarihinde kutlanan nevruz bayramıdır. Bazı bölgelerde nevruzdan birkaç gün önce ateşler yakarak ve iki lambayı sabaha kadar yanık tutarak “toldan” diye adlandırılan bir kutlama da yapılır. Fakat müslüman Kürtler’in en önemli bayramlarının yine de ramazan bayramı (îd-i fıtır) ve “kurban bayramı” (îd-i heciya) olduğu söylenebilir. Yezidiler ise nevruzla birlikte 30 Temmuz’da Tigaran ve 16-23 Ekim arasında yedi gün süren Büyük Cem (Cem-i Mezin) bayramlarını kutlarlar.
Evlilik ve Akrabalık İlişkileri. Pek çok dilde olduğu gibi Kürtçe’de de akrabalıkla ilgili terimlerin birçoğu evlilikle irtibatlıdır. Evlilik yoluyla kurulan akrabalık hısımlık diye adlandırılır. Aşiretin toplumsal ve siyasal örgütlenmesinin temelini oluşturan evlilik çoğu zaman siyasal ittifak şeklinde kendini göstermektedir. Zira iç evlilikler aşiretin kendi içerisinde daha çok kenetlenmesine imkân verirken, dış evlilikler aşiretin kendi dışındaki gruplarla daha iyi ilişkiler kurmasına zemin teşkil eder. Kürtler arasında en yaygın evlilik biçimlerinden biri amca oğlu (pismam) ile amca kızının (dotmam) evliliğidir. Amca oğlunun amca kızının üzerinde evlilik hakkına sahip olduğu kabul edildiği için amca oğlu hakkından feragat etmedikçe onun hakkı olan amca kızına başkası talip olamaz. Aslında bu tek taraflı bir hak olmaktan çok bir yükümlülük olarak da değerlendirilebilir. Çünkü bazı durumlarda bizzat amca kızının kendisi bu beklenti içerisindedir ve gerçekleşmediği takdirde amca kızıyla beraber çevre de amca oğlunu bu yükümlülüğü yerine getirmediği için kınar. Nitekim pek çok aşk destanında amca kızı önemli bir figürdür. Bu tür evliliklerin en önemli işlevinin akrabalık bağlarını pekiştirerek politik güç sağlamak olduğu söylenebilir. Diğer bir evlilik türü olan berdel ise iki hane arasında daha çok kız kardeşlerin takası şeklindedir. Bu tür evliliklerde düğünler çok defa aynı gün ya da ertesi gün yapılır. Bazen gelin veya damat adaylarından birinin yaşı çok küçükse birkaç yıl beklendiği de olur. Berdel evliliklerindeki bu karşılıklılık ilkesi sorunlarda da kendini gösterir. Berdel usulü evlilikler hemen her zaman karşılıklı olarak birbirini etkiler. Hanelerden birinde ortaya çıkan bir sorun yine eş zamanlı olarak diğer hanede de görülür. Evli erkek öldüğünde erkek kardeşinin dul kalan yengesiyle evlenmesi başka bazı kavim ve toplumlarda olduğu gibi Kürtler arasında da görülen bir diğer geleneksel evlenme türüdür. Bu tür evliliklerde erkeğin bekâr ya da evli olması önemli değildir. Her iki durumda da gözetilen amaç ölen kimsenin eşi, çocukları ve mallarının akrabalık grubu içerisinde muhafaza edilmesi, babasız ya da annesiz kalan çocukların zarar görmemesi veya yabancı ellerde horlanmamasıdır. Kürtler arasında görülen bir diğer evlilik çeşidi kan bedeli karşılığında yapılan evliliklerdir.
Kürtler arasında yaygın olan başlık parasının (kalen), İslâm toplumlarının hepsinde var olan mehir uygulamasının süreç içerisinde değişerek aldığı farklı bir biçimi olduğuna dair görüşler bulunmakla birlikte İslâm’dan önce de benzer bir uygulamanın varlığı bilinmektedir. Kürtler’de başlık parası olarak belirlenen bedel geline değil babası yaşıyorsa babasına, ölmüşse erkek kardeşine verilir. Aileler aile içi ilişkilerine ya da sosyal konumlarına paralel olarak bu parayla kızları için çeyiz hazırlasa da bu amaçla harcanan kısım çoğu zaman başlık parasının belirli bir miktarını aşmaz. Başlık parasının miktarı ailelerin prestiji, kızın gençliği ve güzelliği gibi hususlara göre değişmekte, bilhassa akraba olmayanlar arasındaki evlilik berdel değilse başlık parası çok yüksek olabilmektedir. Bu durum kadının diğer kadınlar arasındaki şerefini arttırırken erkek de ne kadar cömert olduğunu ve önemli bir evlilik yaptığını vurgulamış olur.
Kürtler’de önceleri daha çok toplumun ileri gelenleri arasında görülen çok eşlilik giderek azalmakla beraber varlığını devam ettirmektedir. Genellikle kadından kaynaklı çocuk sahibi olamama durumunda teşvik edilen çok evlilik aşk, daha çok çocuk sahibi olma ve prestij kazanma gibi sebeplerle de yapılabilir.
Kirvelik de Kürtler arasında yaygın olan bir başka akrabalık/yakınlık kurma yoludur. Çocuğunu sünnet ettirmek isteyen bir aile reisinin hem kendisine hem de gelecekte çocuklarına toplumsal bir statü kazandıracak ve onlarla güçlü bir dayanışmayı sergileyebilecek birini davet edip sünnet esnasında çocuğu onun kucağına vermesi ile gerçekleşen kirveliğin sünnet merasimiyle sınırlı olmayan bir toplumsal etkisi olduğu söylenebilir. Kirvelerin anlaşmazlıklarda ara buluculuk yaptığına, evliliklerde misafirleri ağırlama görevini yerine getirdiğine rastlamak mümkündür. Ayrıca kirvelik ahbaplık kurulan bir Yezidi ile daha rahat ziyaretleşmenin zeminini de oluşturabilir.
Kadın-Erkek İlişkileri. Kürtler’de kadın-erkek arasında görünürde ataerkil bir ilişkinin hâkim olduğu söylenebilirse de aslında sanıldığı kadar erkek egemen bir işleyişin varlığı tartışmalıdır. Her şeyden önce kadın-erkek ayırımının toplumsal roller ekseninde söz konusu olduğuna ve herkesin kendi rolünü en iyi şekilde oynaması gerektiğine dair yaygın bir kanaat vardır. Kadın-erkek ilişkisi, kadının sosyal alanda görünürlüğünün ötesinde aşiret sisteminin getirdiği “atfedilen statü” merkezli örgütlenme biçimine göre şekillenmiştir. Bu sistemde üst sırada lider ve lider ailesinin fertleri, ak sakallılar, diğer erkekler ve ardından kadınlar gelir. Kadınlar arasındaki hiyerarşi de erkeklerinkiyle paralellik arz eder. Bu hiyerarşiyi doğuran sistem güçlü bir liderliğe, cesur ve yiğit askerlere ve iş gücü niteliği olarak da yine erkeklere dayanmaktadır. Bu da ortaya erkek merkezli bir yapı çıkarmaktadır. Ancak erkek sosyal ilişkilerin farklı aşamalarında bütün kararları veriyor gibi görünmekle birlikte uygulamada birçok konuda kadının görüşü/onayı alınmadan nihaî karar verilmediği söylenebilir. Kürtler’in yaşadığı coğrafyada kadınların geleneğin temel taşıyıcı unsurları olduğu açıktır. Kürt kadınlarının hayatın her alanında erkeklerle birlikte olmasının da bir sonucu olarak genellikle peçe takmadıkları, yabancılardan fazla sakınmadıkları ve ekseriya erkeklerle birlikte silâh kuşanıp savaştıkları bilinir.
Kan Davası. Kan davası intikam temelinde ortaya çıkan ve silsile halinde devam eden bir eylemdir. Kan davasının sürdürülmesi ve bitirilmesinde tarafların dikkate almaları gereken kurallar vardır ve bu kurallar bir değerler sistemi içerisinde belirli bir meşruiyet çerçevesi oluşturur. Aşiret sisteminin bu konuda yazılı kuralları bulunmamakla beraber temelde kısas ilkesine dayandığı, fakat uygulamada genellikle bu ilkenin aşıldığı kabul edilmektedir. Temelini akrabalık ilişkilerinin oluşturduğu aşiret sisteminde kan davası sadece birinci derecedeki akrabaları değil bir bütün olarak akraba grubunu ilgilendirir. Kan davası aşiret tipi sosyal örgütlenmenin özünü teşkil eden “saldırıda ve savunmada birliktelik” esasına dayanır. Ancak kan bağı baba üzerinden gerçekleştiği için kan davasında taraf olmak baba yanlı bir akrabalığı gerektirirken anne üzerinden kurulan akrabalıklar kan davasının tarafı olmayı gerektirmemektedir.
Kan davalarının sulh yoluyla çözümü için çeşitli yollar vardır. Düşman tarafların saygı duyduğu ve otoritesini kabul ettiği yetkin bir kişinin (aşiret reisi, şeyh, ak sakallı, bilir kişi) ara buluculuğu, maktul yakınlarına diyet (kan bedeli) ödenmesi, bu bedel yerine maktulün yakınlarından biriyle evlendirilmek üzere kız verilmesi, yine maktul yakınlarına “eman” talebinde bulunulması bilinen yöntemlerdendir.
Yemek Kültürü. Geleneksel Kürt yemekleri komşu halklar olan Türk, Fars, Arap, Ermeni Azeri mutfakları ile bazı ortak özellikler taşımakla birlikte kendine özgü nitelikler de gösterir. Kürtler’in en temel besin kaynağı olan ekmek farklı bölgelerde pişirme usulüne göre tandır ekmeği (nanê tendurê) ve sac ekmeği (nanê sêlê) olarak adlandırılır. Ekmek yapmak özel olarak kadınların görevidir ve bilhassa sac ekmeği çoğu defa akraba kadınlarının dayanışma içerisinde yaptıkları ve genç kızların sosyalleştiği bir etkinlik olarak işlev görür. Buğday ürünü erişte (reşte) yağ eklenerek “reşte run”, etli hali “reşte goşt”, bulgur ile pişirildiğinde “reşte u savar” olarak adlandırılır. Dibek taşında hafif ıslatılmış buğdayı dövmekle elde edilen “dan” ya da “dane kutayi” de (dövme) hayvancılıkla geçinen bir Kürt ailesinin vazgeçilmez çorbasının temel maddesidir. Bulgur pilâvının da çeşitleri vardır. Ayrıca soğan, yağ ve haşlanmış hamurdan yapılan “kotelek”, dövülmüş yaban buğdayından yapılan “samani”, bugün çeşitli türleri bilinen köfte (kufte), başka bir et yemeği olan dolma da (kipik) makbul yemekler arasında sayılabilir. Kürtler sütten (şîr) yoğurt (mast), lor, çökelek (torak), tereyağı (runenivişk), peynir (pener) elde ederler. Kuzu ya da oğlak derisinden, ahşap veya kilden yapılan yayıklarda yoğurdun çalkalanmasıyla elde edilen tereyağından geriye kalan ayran ise Kürt mutfağında önemli bir yere sahiptir. Ayran ile dövülmüş buğdayın birlikte kaynatılmasıyla yapılan çorbaya “mehîr / şorba meyre” denir.
Masal ve Oyunlar. Kürt halk masallarının en önemli bölümü kış masalları olan “çiroklar”dan oluşur. Kahramanları dev, ayı, Keloğlan, Hıdır, Mirza Mihemed (Kur’an’da adı geçtiğine inanılan esrarengiz insan), cin, peri ya da başka doğa üstü varlıklar olan ve özlü sözler, çarpıcı mesajlar, şaşırtıcı sonlarla biten çiroklar gündüzleri fazla iş ve çalışmanın olmadığı dönem ve coğrafyalarda uzun kış gecelerinde anlatılır. Çoğu defa yaşlı kadınlar tarafından soluk aralarında yün eğirmekte kullanılan “teşi”yi çevirerek anlatılan bu masalları çocuklar ve kadınlar ayaklarını battaniyenin altına sokarak dinlerken erkekler köy odasında veya başka bir mekânda ya büyüklerin sohbetine katılır ya da satranç, dama, yüzük gibi oyunlar oynar.
Müzik ve Dans. Kürtler bayram, düğün gibi her türlü kutlama ve şenlikte dans eder ve şarkı söylerler. Kürt kültüründe müzik ve dans önemli bir yer tutmaktadır. Geleneksel Kürt dansları Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar farklı coğrafyalarda benzerlerine rastlanan, el ele tutuşarak oynanan ve govend/gowend diye adlandırılan halaylardır. Davul (davıl/dıhul/def) ve zurna (zurne/zırne) eşliğinde ileri geri gidip gelerek bazen hızlı bazen da yavaş ritimlerle oynanan halayların belli başlıları dilan, hoy nare, yala, nıri, çepik, dersim, şexani, helparika, kere boz, girani, senig gibi adlarla anılır. Kürt tasavvuf çevrelerinde de zikir ve ayinlerin ilahi, kaside, sema ve devran gibi musiki ile irtibatlı dini form ve unsurlar eşliğinde icra edilmesi yaygındır.
Geleneksel Kürt müziğini icra edenler üç guruba ayrılır: Hikâyeciler (çirokbej), şarkıcılar (stranbej) ve ozanlar (dengbej). Kürt halk şarkıları genellikle müzik (tambur, kemançe) eşliğinde anlatılan ve kimi zaman da sözler arasında ahengi sağlamak üzere boşlukların “lê lê lê” ya da “lo lo lo” ile doldurulduğu öykülerin özel bir terennümüdür. Bu öykülerde göçebe hayatın maceralarından, kahramanlıklar, acılar, tarihsel olaylar, efsaneler ve savaşlara kadar Kürtler’in sosyal hayatını etkileyen önemli temalar “dengbej” veya “stranbej” denilen (“sesle anlatan” manasında) ozanlar tarafından belli makamlarla terennüm edilerek anlatılır. Dewreşe Evdi, Mem u Zin ve Siîyabend u Xece en çok anlatılan destanlardır. Bağımsız ozanların yanı sıra beylerin, ağaların, mirlerin divan hanelerinde kendilerine ait ozanları da bulunur. Ozanlık sanatında müzik aletleri kullanılmazken sazla müzik yapanlara “hozan” ya da “tenburvan” denilir. Kürt hükümdar meclislerinde genellikle akşam ve gece çalınan müzikler “şevbiherk” diye adlandırılır. Bunların dışında “lawje” denilen dinî müzik ve özellikle sonbaharda seslendirilen ve “payizok” olarak anılan şarkılar da vardır. Kürt şarkılarında sıkça ince bir melankoliye rastlanır. Kürt müziğinin icrasında kullanılan çok çeşitli enstrümanlardan bazıları şunlardır: Tambur, buzuk, ud, qernete, şimşal, dahol, zırne, billûr, fiq, düzale, def. Meşhur Kürt ozanlarına Evdale Zeynike, Kawis Axa, Karabete Xaco ve Şakiro örnek verilebilir. Şivan Perwer, Bijan Kamkar, Aram Tigran, Nizamettin Ariç, Ciwan Haco ve Şahram Nazeri ise Kürt müziğinin günümüzde önde gelen temsilcilerindendir. Ayrıca dini ayinlerde müzik önemli bir figürdür. Özellikle Kadri tarikatında kasideler ve beyitler önemli bir yer tutarken çeşitli makamlarda okunan mevlid de halk arasında saygıyla dinlenir.
Giyim Kuşam. Tipik bir Kürt kıyafetinden söz etmek mümkün değilse de çok süslü ve gösterişli renklerin Kürt beğenisinin temel göstergesi olduğu söylenir. Batı’daki Kürt erkekleri, dar paça şalvar (şelwer), gömlek, onun üzerine yelek ve başlarına tülbent ya da puşi giyerler. Türkiye’nin güneyi ve Irak’ın kuzeyinde tercih edilen tarz (Revandizi, Badinani ya da Hakkâri tarzı) bele kadar açık, belde pantolonun içine sokulan, yakasız ve bedene tam oturan bir ceketle ayak bileklerine doğru genişleyen pileli bir pantolondan oluşur. Aynı bölgedeki kadınların geleneksel kıyafeti ise pantolon, düz veya şekilli diz üstü iç eteklik ve bunun üzerine belde pileleri ve huni şeklinde kolları olan ince bir elbiseden oluşur. Urfa civarında kadınlar derpenin (don/pantolon) üzerine etek ve gömleğin üzerine kaftan (xeftan) giyip önlükle bağladıkları bellerine kaftanın uçlarını sıkıştırırlar; başlarına da bir tülbent (dolbend) bağlar ya da kofi giyerler. Kofî Kafkasya’dan Urfa’ya farklı biçimler alan gösterişli bir başlıktır. Kürt kadınları ve erkekleri tarafından yaptırılan dövme (dek), yalnızca süs olarak değil varsayılan mûcizevî ve iyileştirici nitelikleri sebebiyle tercih edilmektedir. Özellikle kadın dövmelerinde tercih edilen temel motifler arasında güneş, ay, yedi yıldız, tarak, ceylan, şahmaran, akrep, çiçek, halhal, geyik, başak, göz, orak, kalp ve genellikle Yezidî Kürt kadınları için haç zikredilebilir.
Mesken. Evin ana mekânı odadır; büyüklüğü ve maddî niteliği ailenin statüsüne ve imkânlarına göre değişir. Ev halkı büyük ölçüde bu odada oturup kalkar, yemek yer, çay içer ve yakın/akraba misafirlerini ağırlar. Kışın sobanın sürekli yandığı yer burasıdır, evin reisi, karısı ve küçük çocukları burada yatar. İçerisinde sergi ve aksesuar olarak eskiden ortada bir el dokuma kilim (palas), çevresinde 1 m. genişliğinde, birkaç metre uzunluğunda keçe (kulav) ve etrafında hasır yastıklar bulunuyorken zamanla halılar ve minderler yaygınlaşmaya başlamıştır. Gulke/kulıke denilen ve yemeklerin pişirilmesi için kullanılan mekân, içinde yapılan işler sebebiyle kadınlara ayrılmış bir alandır. Burada ana yemekler pişirilir, bazan hamur yoğrulur ve ekmek yapılır. Hiyerarşinin tepesinde olan evin büyük kadını (kebani), burası dahil genel düzenden sorumludur. Erkekler bu mekâna pek uğramaz ve başka erkekler tarafından da burada görülmek istemezler. En fazla, buraya eklenmiş ve kapısı buraya açılan, adına “şoşık/serşok” denilen bölmeye banyo yapmak üzere girerler. Bu mekânlardan oda “eril”, diğer ikisi “dişil” mekândır.
Köy Odası. Köy odası kavramının aşiretler için köy tipi yerleşimle beraber anlam kazandığı söylenebilir. Zira yerleşik hayata geçmeden önceki zamanlarda bu işlevi, siyah çadır sahibinin ya bizzat çadırının bir bölümü ya da çadırının yanına kurduğu özel bir çadır yerine getirmiştir. Köy odası bölgesine göre “ode, mevanane, divaane, koçık” kelimeleriyle ifade edilir. Ancak ne şekilde tanımlandığı önemli olmayıp bu mekânın merkezinde misafir ve misafire sunulan ikramlar bulunur. Misafirleri ağırlamak, bir ağanın ya da liderin en önemli sorumlulukları ve görevleri arasında yer aldığı gibi günümüzde aşiret reisinin başlıca görevinin kendisini ziyarete gelen misafirleri ağırlamak olduğu da görülmektedir. Sosyal statüsü ne olursa olsun köye gelen bir yabancının yeme ve konaklama giderlerinin töre gereğince aşiretin reisi tarafından karşılandığı bilinir. Reisin misafirperverlikteki savurganlığı kendisine gösterilecek saygının artmasını sağlarken misafirperverlik üzerinden kazanılan saygınlık ekonomik avantaj gibi hiçbir somut getiriye sahip değildir. Reisler güğümlerinin büyüklüğü, cezvelerinin sayısı, mangallarının sürekli ateşi ve mırralarının koyuluğu ile övünürler. Ancak aşiret reislerinin çoğunluğu, önemli bir mal birikimini gerçekleştiremezse de bu yeniden dağıtım mekanizmasını canlı tutarak iktidarlarını pekiştirir. Uzun kış gecelerinde masalların anlatıldığı, elde edilen tecrübelerin paylaşıldığı, ozanların “stran/klam” söyledikleri, önemli bölgesel sorunlara çareler arandığı, heyecanları çokça okşayan kahramanlık hikâyelerinin dikkatle anlatıldığı ve dinlendiği, aynı zamanda önemli ailevî kararların alındığı, üretimle ilgili planlamaların ve aşiretlerin birbirlerine karşı üstünlük sağlamak ya da intikam almak üzere karşı tarafın ekonomik kaynaklarına zarar vermek amacıyla yağma örgütlenmelerinin yapıldığı bu mekânlar sadece fizikî ihtiyaçları karşılayan bir alan olarak işlev görmemiştir.
Sonuç olarak bugün gelinen nokta maalesef yukarıda açıkladıklarımızdan farklı. Kürtler yaşanan hızlı şehirleşme ,politik eğilimler dünyaya duyulan ilgi ulusal yapıya entegrasyon ve bu süreçlerle birlikte şekillenen sonuçlar sebebiyle kültürel karakteristik özelliklerinin çoğunu ve çeşitliliğini kaybetmeye yüz tutmuştur. Giyim kuşam sadece köylerde kalmış onun dışında tamamen folklorik bir nitelik kazanmıştır. Şehirleşme sonucu resmi dillerin etkisiyle Kürtçe giderek zayıflamış akrabalar arasında veya eşler arasında konuşulan sadece küçük topluluklarda konuşulan bir dil olmuştur. Sonuçta “Kürt olmak” bir “kimlik” bilincine indirgenmiştir. Ancak geleneksel ilişki bağlarının yeni zamanlara belli ölçüde kendini uyarlayarak yaşadığı da görülmektedir.
Türkiye’de Kürtlerin nüfusunun 15 milyondan fazla olduğu tahmin edilirken,en büyük Kürt nüfusunu barındıran Türkiye’deki Kürtler Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde olmasına karşın Kürtlerin karekteristik özellikleri yok denecek kadar azalmış durumda. Oysaki Kürtçe konuşma, şarkı, türkü dinleme, şalvar yelek giyme, sarık bağlama yasak değil. TRT kurdi diye resmi bir kanal var. Kürtçe yayınlar, Kürtçe gazete, dergi ve kitap yayınları, Kürtçe kurslar, okullarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak öğretilmesi…bütün bunlar yasak değilken halada Kürtçe konuşma halk arasında çokta yaygın değil. Ne diyelim özümüzün sözümüzün bir olduğu yarınlara…..