Suriye’deki yeni denklem Türkiye-İran ilişkilerini nasıl etkiler?
Suriye’de İslamcı Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) başını çektiği muhaliflerin Esad yönetimini devirmesiyle İran bölgedeki önemli müttefiklerinden birini kaybetti. Tahran, Suriye’de yaşanan iç savaş süresince Beşar Esad’ın güçlerine hem askeri hem de lojistik destek vermişti.
2003’te ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin işgali sonrası Saddam Hüseyin’in devrilmesi bu ülkedeki İran etkisini arttırdı. 2010’da başlayan Arap Baharı birçok ülkeyi sarsarken Suriye’de baş gösteren iç savaşla İran, bu ülke üzerinde de gücünü pekiştirdi. Tahran yönetimi yalnız Suriye’de değil, Hizbullah’la Lübnan’da ve her ne kadar Müslüman Kardeşler düşüncesine sahip Sünni İslamcı bir örgüt olsa da Hamas üzerinden Gazze’de ve Ensarullah hareketi üzerinden Yemen’de varlığını güçlendirdi.
Hamas’ın askeri kolu İzzettin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023’te düzenlediği Aksa Tufanı Harekatı sonrası başlayan çatışmalı süreç, özellikle Gazze’de insanlığa aykırı suçlar işlendiği gerekçesiyle İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yakalama kararı vermesine neden olsa da Hamas ve Hizbullah’ın ciddi şekilde yıpratılması sonucunu da doğurdu.
Bu sürecin son halkası Suriye’de rejim değişikliği oldu. İsrail’in saldırılarının yıprattığı Hizbullah ve İran’ın desteğinden mahrum kalan Esat yönetimi, Ukrayna savaşıyla meşgul olan Rusya’dan da beklediği yardımı göremeyince yıkıma uğradı.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Şam’ın 8 Aralık’ta alınmasının ardından 11 Aralık’ta yaptığı ilk konuşmada Suriye’de yaşananlardan ABD ve İsrail’i suçladı. Hamaney ayrıca isim vermeden Türkiye’ye “işgalci” dedi ve Ankara’nın Suriye’deki rejim değişimindeki rolünü eleştirdi.
Esad’sız Suriye’ye bölge ülkelerinden en sert tepki, İsrail’e karşı kendi deyimiyle “direniş ekseni”, Ürdün Kralı Abdullah’ın ifadesiyle “Şii hilali” oluşturan İran’dan geldi.
Son 20 yılda bölgede kurduğu hegemonyanın kuzey kanadında kırılma yaşayan İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, “Suriye’de olanlar, ortak bir Amerikan ve Siyonist planının ürünüdür, bundan şüphe edilmemelidir” dedikten sonra Türkiye’yi işaret ederek “Suriye’ye komşu hükümetlerden biri bu konuda açık bir rol oynuyor ve oynamıştır, şu anda da oynuyor” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
İranlı yetkililer Türkiye’yi Doha uzlaşısını ihlal etmekle itham ediyor
Tehran Times ve Kayhan gibi iktidara yakın İran medyasına konuşan isimsiz yetkililer, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen hafta NTV’ye verdiği röportajda “(7 Aralık’ta) Doha’da hem Ruslar’la hem İranlılar’la biraraya geldik ve bazı konuları konuştuk yani burada her şeyi konuşmak istemiyorum ama bir noktadan sonra onlar da artık telefon ettiler bu akşam da Esat gitti” şeklindeki sözlerinin gerçeği yansıtmadığı iddiasında.
Katar’ın başkentinde yapılan Astana formatındaki görüşmelerde yer alan bir İranlı yetkili, “Suriye’deki çatışmanın hem Esat hükümeti hem de silahlı muhalefetin diyaloğa girmesiyle siyasi yollardan çözülmesi konusunda anlaşmaya varıldı” dedikten sonra Türkiye’yi altında imzası olan uzlaşıya uymamakla suçladı.
MİT’in Colani üzerindeki etkisi, SMO’nun Kobani’ye baskısı ve Erdoğan’ın “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” sözleri
Türkiye resmi açıklamalarda Suriye yönetimini deviren HTŞ ile bir ilgisi olmadığını dile getirse de Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın geçen hafta Şam’a giderek Emevi Cami’nde namaz kıldıktan sonra HTŞ lideri Colani’nin kullandığı otomobilde yan koltukta oturması Ankara’nın yeni Suriye yönetimi üzerindeki ağırlığını ortaya koydu.
Kalın’ın Suriye ziyaretinden bir gün sonra “Birinci Dünya Savaşı, bölgemizde sınırları yeniden belirlerken, şartlar başka türlü zuhur etseydi acaba ne olurdu? Kuvvetle muhtemel, Halep dediğimiz, İdlib dediğimiz, Hama dediğimiz, Şam dediğimiz, Rakka dediğimiz şehirler tıpkı Antep gibi, tıpkı Hatay gibi, tıpkı Urfa gibi bizim birer vilayetimiz olacaktı” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün de “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz” cümlelerini kurması dikkat çekti.
Bu arada Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ise YPG/SDG’nin kontrol ettiği Tel Abyad’ı ve Menbiç’i alarak bu örgütü Ankara’nın istediği gibi Fırat’ın doğusuna itmekle kalmadı, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinden kuş uçuşu 11 kilometre uzakta olan Kobani üzerindeki baskısını da arttırdı.
Erdoğan ve Pezeşkiyan Mısır’da görüşecek mi?
Suriye sahasındaki etkisini yitirdiği yorumları yapılan İran’ın Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile özellikle ülkenin kuzeyindeki hegemonyasını belirginleştiren Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yarın Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlenecek D-8 Zirvesi’ne katılacak.
Erdoğan’ın zirve marjında Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi ile görüşeceği açıklanırken Pezeşkiyan ile bir görüşme yapıp yapmayacağı henüz belirsiz.
Prof. Yavuz: “Suriye, İran’a büyük bir nüfuz darbesi; Cumhurbaşkanı (Erdoğan) ‘bölgede oyun kurucu biziz’ diyor”
Emekli Kurmay Albay ve güvenlik politikaları uzmanı Prof. Dr. Celalettin Yavuz, İran’ın Türkiye’ye dair sözlerini şaşırtıcı bulmuyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yavuz, “İran’ın bölgede etki kaybetmesi yahut da zemin kaybetmesi General Süleymani’nin ölümüne kadar dayanıyor. Irak’ta öldürülmüştü. Lübnan’daki olay tamamen İran’ın bölgedeki nüfuzuna büyük bir darbe vurmuştu. Arkasından da Suriye. Esad rejiminin 10-11 gün içerisinde devrilmesi üzerine İran’a Lübnan’daki darbeden daha büyük bir nüfuz darbesiydi. Şii Hilal’in büyük bir kısmını oluşturan Suriye parçası büyük bir hasar aldı. İran şimdi Türkiye’yi de ismini vermeden işaret ediyor. Zaten Türkiye de bunu saklamadı. Son olarak Cumhurbaşkanı biliyorsunuz ‘bölgede oyun kurucu biziz’ diyor. Oradaki en güçlü dayanakları Esat gidince bir anda o dayanaktan yoksun kaldılar” diyor.
Dr. Jane: “İki ülke birçok alanda rekabet ediyor, ama yüksek düzeyde iletişimin yolunu buluyor”
İstanbul Aydın Üniversitesi Hazar Vural Jane, Türkiye-İran ilişkilerinin çok boyutlu olduğunu devlet, kültür ve diplomasi geleneği olan iki ülkenin Suriye’deki farklı pozisyonlarda kalmalarının kalıcı bir bozulma yaratmayacağı düşüncesinde.
VOA Türkçe’ye konuşan Dr. Jane, “Artık Esad’ın olmadığı bir Şam var. Bu da İran’ın ‘direniş ekseni’ olarak tanımladığı politikasının lojistik koridorunda kesintiye sebebiyet veriyor. İran bunun planlama noktasında Amerika ve İsrail olduğunu vurguluyor. Evet İran’ın liderinin doğrudan Türkiye’nin adını getirmemesi Ankara-Tahran ilişkilerinin bozulmasına engel olmak için olduğu değerlendirilebilir. Hamaney dini ve siyasi lider. Eğer Türkiye’nin ismini getirseydi bu doğrudan Türkiye’yi İran devlet mekanizması ve kurumları için hedef alacak bir noktaya getirirdi, başkomutan olduğu için emirdir. Ancak iki bölgesel güç arasında 400 yıllık ortak değişmeyen 560 kilometre sınır var. Amerikan başkanı Trump’ın uyguladığı İran’a maksimum baskı politikasında, ki ‘ticaret yapmayın siz de cezalandırırsınız bir noktada’ dedi, Türkiye bir yolunu bularak ticari işine devam etmişti. İki ülke birçok alanda rekabet ediyor, ama yüksek düzeyde iletişimin yolunu buluyor. Ankara ve Tahran ilişki kesme riskleri lüksleri olmayan iki doğal komşu” dedi.
Dr. Doğan: “İran düşmanlığında tüm mahallelerin ortaklaşması bir kıvılcıma bakar”
Ancak Türkiye-İran ilişkilerinde bardağın dolu tarafı gibi boş tarafı olduğunu düşünenler de var.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Görkem Doğan şimdiye kadar Suriye krizinin şu an için mümkün olan en asgari krizle yönetildiği saptamasını yapmakla birlikte Türkiye-İran ilişkilerinin kırılgan tarafları olduğunun da altını çiziyor.
Dr. Doğan, “NATO yalnız İran’ı değil Rusya ve Çin’i de tehdit olarak görüyor. Rusya zaten bu tehdit nedeniyle 3,5 yılı aşkın bir süredir Ukrayna’da savaşta. Tayvan meselesi üzerinden Çin kaşınıyor. Ve bu esnada İran’a kim saldırabilir? Teorik olarak en büyük aday olarak gözüken Azerbaycan, baba Aliyev’in en sırrı olan ‘Rusya’ya karşı asla’ stratejisinden vazgeçmeyecektir. Moskova yeşil ışık yakarsa o başka. Her ne kadar Kasr-ı Şirin’den beri süregelen bir çatışmasızlık hali varsa da tüm mahalleleriyle Türkiye’de güçlü bir anti-İran pozisyonu var. Laikçiler rejimden hoşlanmaz, İslamcı mahallede mezhepçilik baskın, daha birkaç gün önce Şam’a Muaviye kabrine gidip ‘rafiziler’ diyenler vardı, milliyetçiler zaten İran’ın Güney Azerbaycan’a hakim olmasından öteden beri rahatsız. Memlekette her milletin seveni vardır, İrancılık pek yoktur hatta komşular arasında en az sevilenidir. Bu tabloda İran düşmanlığında tüm mahallelerin ortaklaşması bir kıvılcıma bakar. Bu kıvılcım da her an bir yerde çıkabilir, Zengozur koridorunda mesela hatta belki Doğu Afrika’da Somali’de bile çıkabilir. Doğrudur Türkiye ile İran arasında kuvvetli bir denge var ama bu bozulmayacak bir denge asla değil” diye konuştu.(VOA Türkçe)