Politika

HÜDA PAR’lı Ramanlı: Çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınmasından razı değiliz

HÜDA PAR Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kürdistan Bölgesi topraklarında PKK’ye yönelik operasyonlarına ilişkin olarak, “Çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınmasından memnun değiliz, razı da değiliz. Bu çatışmaların bölgeye taşınması, Kürdistan’ın istikrarını bozuyor ve gelişimini sekteye uğratıyor. Biz kesinlikle bu duruma razı değiliz. Bu çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınmasının doğru olmadığını düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Serkan Ramanlı HÜDA PAR heyetinin Erbil ziyareti hakkında da Rudaw’a değerlendirmelerde bulundu.

Ramanlı’yla yapılan röportaj şöyle:

Türkiye Cumhuriyeti, Kürdistan Bölgesi topraklarında PKK’ye yönelik operasyonlar düzenliyor. Siz parti olarak bu operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında şunu söylemek lazım; Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümünün silah ve şiddet olmadığını, çatışmayla bir sonuç alınamayacağını, 40 yıllık tecrübemizle tüm millet olarak gördük. Benzeri çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınmasından memnun değiliz, razı da değiliz. Bu çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınması, Kürdistan Bölgesi’nin istikrarını bozuyor ve gelişimini sekteye uğratıyor. Biz kesinlikle bu duruma razı değiliz. Bu çatışmaların Kürdistan Bölgesi’ne taşınmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Neticede bu çatışmaların tarafı Kürdistan Bölgesi değil, ama toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit ediyor. Dolayısıyla bu çatışmaların buraya taşınması kesinlikle doğru değil.

Türkiye’de yaşanan enflasyon ve büyüyen ekonomik kriz hakkında ne düşünüyorsunuz? HÜDA PAR olarak, son seçimlerde AK Parti ile birlikte hareket ettiniz. Parti olarak bu kriz hakkında nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?

 Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin ekonomi anlayışında ciddi farklılıklar var. Bizimle AK Parti arasında da ekonomiye bakış anlamında temel bazı farklar bulunuyor. Biz, her şeyden önce faize dayalı kapitalist ekonomik modelin terk edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bize göre sorunların temel kaynağı burada. Üretim, yatırım, istihdam ve ihracat modelini faize dayalı kapitalist sistemde gerçekleştiremediğimizi onlarca yıllık tecrübemizden görüyoruz. Bize göre devlet her şeyden önce, bütçesini doğru şekilde ayarlaması ve borçlanmaya dayalı bütçe anlayışından vazgeçmesi gerektiğine inanıyoruz. Maalesef bu anlayış halen devam ediyor. Yatırımların da doğru yerlerde kullanılması önemli. Bugün, vergilerde en büyük eleştirilerimizden biri dolaylı vergilerin oranının çok yüksek olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde doğrudan vergilerin yüksek olması makul olandır. Ancak bizde tam tersi bir durum var. Bu da hem yoksuldan hem de varlıklı kesimden aynı oranda vergi alınması sonucunu doğuruyor. Oysa çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı ki vergide adalet sağlansın. Gelir dağılımında adaletin sağlanması da Türkiye’de yıllardır ihmal edilmiş bir konu. Ne olursa düzelir diyecek olursak, Devletin, kamu ihalelerinde şeffaflığı sağlaması, kaynakların kamu tarafından verimli kullanması gerekiyor. Ele verir talkını, kendi yutar salkımı minvalindeki bir yaklaşımın sonuç getirmeyeceğini biliyoruz. Netice bütün yükü dar gelirli vatandaşlara yüklemek, bir biçimde kamu idaresini rahatlatacak ama toplumsal ve ticari hayatı, geçimi maalesef rahatlatmayacak. Belki de bahsedeceğimiz esaslı birkaç noktadan bazıları şöyle; Yatırımcıya, üreticiye ve tarıma yeterli desteğin sağlanması şart. Biz ancak üreterek, yatırım yaparak ve katma değeri yüksek ürünler üreterek bu darboğazdan çıkabiliriz. Paradan para kazanmayı teşvik ettiğimiz sürece, maalesef bu darboğazdan çıkmamız mümkün olmayacaktır.

Hamas ve İsrail arasında 7 Ekimde başlayan çatışmalar yaklaşık bir yılını doldurmak üzere. HÜDA PAR olarak bu konuda net bir tutum sergilediniz ve bu tutumu sürdürüyorsunuz. Türkiye kamuoyunda bunun geri dönüşlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim tutumumuz her şeyden önce insani bir tutumdur. İsrail’in orada yaptığı düpedüz bir soykırımdır, insanlığa karşı suç işlenmektedir. Hamas’la mücadele ediyorum deniyor, ama kundaktaki bebekler, yaşlılar, kadınlar katlediliyor. Hastaneler, ambulanslar, okullar bombalanıyor. Bunun izah edilecek bir tarafı yok. İsrail, Siyonist bir çete olarak düpedüz bir işgal ve soykırım girişiminde bulunuyor. Bu konuda tüm insanlığın üzerine düşeni yapması gerektiğini söylüyoruz. Ancak maalesef çoğu ülke sadece seyirci kalıyor. Birkaç istisna dışında kimse Siyonist çeteye karşı aksiyon da almıyor, ilişkilerini kesme noktasında da tereddütlü davranıyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi yapıların, Siyonistler söz konusu olduğunda aslında ne kadar etkisiz olduğunu gördük. İnsan hakları, seyahat özgürlüğü, yaşama hakkı gibi değerler, Avrupa’yi değerlerde söylüyorum hiçbir kıymeti kalmamıştır. Sadece lafta kalan birkaç lakırdıdan ibaret. Türkiye olarak hükümetin de bu konuda somut adımlar atmasını bekliyoruz. Maalesef somut adımların da atıldığını görmedik. Yerel seçimlerden sonra ticaretin kesileceği ifade edilse de hâlâ Siyonistlerle ticaretin devam ettiği yönünde haberler kamuoyunu meşgul ediyor. Diplomatik ve ticari ilişkiler tamamen kesilmeli. Aralık ayında sunduğumuz bir kanun teklifimiz vardı. Haziran ayında genel kurulda bu teklifin görüşülmesi kabul edildi. Şükür ki meclisin yüzde 70’i bu meselenin konuşulması için oy verdiği inşallah meclisteki oy çoğunluğu bu kanunu çıkarmasında oy kullanacağını ümit ediyoruz.

Biz, bu kanun teklifiyle Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan, çifte vatandaşlardan gidip orada soykırıma karışanların cezalandırılmasını, yargılanmalarını istiyoruz. Yargılamadan kaçanların da vatandaşlıktan çıkarılmasını öneriyoruz. Biz en azından kendi ülkemizde Siyonist istemediğimizi bütün dünyaya ilan etmek istiyoruz. Bu kararın başka ülkelerin de benzer adımlar atması için ilham verici olabileceğini düşünüyoruz.

Son zamanlarda özellikle Diyarbakır’da Starbucks ve Burger King gibi bazı işletmelere saldırılar düzenlendi ve bu saldırıların arkasında HÜDA PAR olduğu iddia edildi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

 Partimizin bu tür olaylarla hiçbir ilgisi yok. Bunu defalarca açıkladık. Ancak bir kesim ısrarla bu tür eylemleri bize mal etmeye çalışıyor. Şunu belirtmek gerek: Siyonistlere açık destek veren işletmelere ruhsat verilmesi sorgulanmalı. Hükümet tarafından halen nasıl ruhsat verildiğine cevap verilmeli. Misal, DAEŞ’e açıktan destek verdiğini ifade eden bir işletmenin faaliyete devam edebilmesi mümkün mü? Veya PKK’ye açıktan destek verdiğini ifade eden bir ticarethanenin ticari hayatına devam edebilmesi mümkün mü? Madem ki Türkiye’de en üst perdede bunlara terörist diyor mu, o halde bu teröristlere destek veren firmaların da ticaret yapması mümkün olmamalı. Evet, protestomuzu yapacağız, boykotumuzu yapacağız, ama bunu yaparken ölçüyü kaçırmamalıyız. İnsanların huzurunu da bozmayacağız. Biz huzurumuzu ve barışımızı baltalarsak,  Filistinli kardeşlerimize de bir fayda sağlayamayız. Ölçülü olacak ve Siyonistlerin de eline malzeme vermeyecek şekilde eylem tarzları geliştirebiliriz. Bunun dünyada da pek çok örnekleri var. Dolaysıyla kişilerin temel hak ver hürriyetlerine müdahale anlamına gelebilecek ve bu olaylarla hiçbir ilgisi olmayan insanların zarar görmesine sebebiyet verecek eylemlerin arkasında durmuyoruz ve desteklemiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Duhoklu bir vatandaşımız İstanbul’da katledildi. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz nedir?

Şu noktada şunu belirtmek gerekiyor: Özellikle Kürdistan Bölgesi’nden Türkiye’nin farklı şehirlerine gerek ticari, gerek sağlık, gerekse turistik amaçlarla gelen çok sayıda insanımız var. Bu insanlar bizim başımızın tacı. Onların kılına bile zarar gelmemesi için millet olarak da, hükümet olarak da üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Hiç kimsenin hayat hakkına, yaşam tarzına, seyahat özgürlüğüne, diline, rengine, kültürüne ya da kimliğine, pasaportuna kimsenin karışmaya hakkı yok. Ayrımcılığı kesinlikle reddediyoruz. Ülkemizde şu anda yabancı karşıtlığı maalesef bazı çevreler tarafından köpürtülüyor. Belirli gruplar ve provokatörler bu durumu daha da körüklüyor. Bunun üstüne böyle olayların eklenmesi elbette ki arzu ettiğimiz bir durum değil. Evet, İstanbul’da öldürülen Duhoklu insanımız, ki Allah rahmet eylesin, kamuoyuna yansıtıldığı gibi Kürtçe konuştuğu için öldürülmedi. Olayın katilin de maalesef Batmanlı bir hemşerim olduğu ortaya çıktı. Ancak bu olayın olduğundan farklı bir şekilde gösterilmesi, toplumdaki fay hatlarını tetikliyor. Bu konuda gazetecilere de büyük sorumluluklar düşüyor. Hakikati tam olarak araştırmadan, aceleyle iddia üzerine haber yapmak topluma büyük bir zarar verebilir.

Geçmişte Karadeniz’de ya da Gaziantep’te buna benzer, vahim nitelikte olmasa da çeşitli hadiseler yaşandı. Ancak bu tür olayların yaşanmaması için hep birlikte çalışmamız gerekiyor. Kardeşliğimizi, hak ve hukukumuzu çiğneyecek, bizi ötekileştirecek hiçbir tavrın tahammülüne bizim rıza göstermememiz gerekiyor.

 Malazgirt’teki törende Sayın Yapıcıoğlu’nun Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri bahçeli ve komuta kademesindeki bazı isimlerle birlikte fotoğrafında sayın Yapıcıoğlu’nun fotoğrafta mesafeli durması kamuoyunda farklı yorumlandı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

O fotoğrafın aslında özel bir anlamı yok. Fotoğrafı çeken kişinin açısı ve o anlık duruşun etkisiyle oluşmuş bir durum. Özel bir mana yüklemek gereksiz. Ancak şu açıdan önemli: Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan sadece Türkler değil, Kürtler de var, diğer unsurlar da var. Bu aslında bize Anadolu’nun tapusunun Kürtler tarafından da paylaşıldığını gösteriyor. Belki bu gerçeği yıllarca görmek istemediler, ama bugün Malazgirt’in bu anlamı çok önemli. Cumhuriyet Halk Partisi ve onun zihniyeti, Türklerin İslamlaşmasından Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar olan devasa tarihi adeta silmek istiyor. Bu süreçte Kürtleri ve diğer inançları da yok sayıyorlar. Tek parti döneminde bunu çok sert bir biçimde yaptılar ve bugün bile etkilerini maalesef yaşıyoruz.

Malazgirt bu anlamda çok önemli. Malazgirt’in ruhu, bu toprakların tapusu gibidir. Bunu görmek ve göstermek istemeyenler, meseleyi başka yerlere çekmeye çalışıyor. Fotoğraflar üzerinden spekülasyon yaparak, belki de partimiz üzerinden Cumhurbaşkanının Malazgirt’teki mesajını perdelemeye çalışıyorlar. Dikkat ettiyseniz, pek çok medya grubu Cumhurbaşkanının mesajlarını yayımlamadı bile. Halbuki orada önemli bir vurgu vardı: Malazgirt’in Türklerin ve Kürtlerin ortak bir zaferi olduğundan bahsetti Cumhurbaşkanımız. Gerçek de budur işte. Bu mesaj, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kimliği ve statüsü açısından onları birinci sınıf hissettirecek, önemli bir adımdır. Bu yol doğru bir yoldur. Hem kardeşliğimizin, hem haklarımızın teminat altına alınmasının bir kilometre taşıdır bize göre Malazgirt.(Rudaw)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu