Orhan Miroğlu: Beşar Esad, PKK ve PYD’ye Türkiye’nin baktığı gibi bakmıyor
AK Partili Miroğlu, “Esad’ın PKK ve PYD’ye yönelik tavrına ilişkin “Esat, PKK’ya ve dolayısıyla PYD’ye Türkiye’nin baktığı gibi bakmıyor” dedi.
AK Parti 25. ve 26. dönem Mardin Milletvekili ve MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, Türkiye’de Suriyelilere yönelik gerçekleşen olaylara dair X hesabından paylaşımda bulundu.
Miroğlu paylaşımında şunları yazdı:
”Suriyelilere karşı ülkemizde, Suriye’de ise Türkiye’ye karşı başlayan şiddet eylemlerinin doğru anlaşılması gerekir, yoksa durum daha vahim hale gelebilir.
Kurt puslu havayı sever, ama bu olayları birkaç provokatöre bağlamak, gerçeği izaha yetmiyor.
Hele bir de, MGSB’ne 28 Şubatçıların mantığıyla “Maneviyat Güvenliği” adıyla yeni düzenlemeler önerenler var ki dostlar başına!
Türk insanının maneviyatı sarsıldığı için meydana geliyor değil bu kalkışmalar, tam tersine maneviyatı güçlü Türkler olup bitenlerin önüne geçemediği için yaşıyoruz bu etnik hınç ve öfkeyi!
Gerçek şu ki, Arap Baharıyla başlayan ve 2011 yılından bu yana Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri haklı olarak kendi ulusal güvenliği bakımından değerlendiren ve konumunu belirleyen Türkiye’nin dış politikası zorluklarla karşı karşıya.
Suriye ve Irak’ta hiçbir şey, bırakalım geçen yüzyılla bu yüzyılı kıyaslamayı, on yıl öncesine göre bile aynı değil.
– Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğü birliği diye bir şey yok ortada. Envai çeşit devlet dışı organizasyonların cirit attığı ve hükümranlık alanları oluşturduğu bir coğrafyanın komşuyuz biz artık ve bu coğrafyada sadece terör örgütleri değil, kan bağıyla bağlı olduğumuz halklar da yaşıyor.
Etnik ve mezhepsel bölünmenin temel sorun haline geldiği bu coğrafyada, Türkiye için, salt güvenlik adına bir mevcudiyetin izahı her geçen gün daha da zorlaşıyor. ( O kadar ki, Türk ordusunun Suriyeden çekilmesi şartı, rejimle muhtemel bir görüşmenin ilk maddesi olarak bizzat Esat tarafından savunuluyor. Ruslara, ABD, İran ve PKK güçlerine tek söz etmeyen Suriye rejimi, Türkiye’nin varlığını yabancı bir işgal olarak görüyor.)
– Suriye muhalefetiyle kurulan ilişkiler son olayların da gösterdiği gibi sürdürülebilir olmaktan çıkıyor, en azından reforme edilme ihtiyacı duyuyor. Esat’a karşı verdikleri mücadelede sınırsız destek verdiğiniz bir gücü hayal kırıklığına uğratacak adımlar atmak o kadar kolay değil, bu açıkça görülüyor. Burdaki durum Mısır ve Suudi Arabistan’la bozuşma sonra barışma vaziyetinden çok farklı.
Suriye bir kan gölünün içinden çıkıp bu günlere geldi.
Dış politikada değişiklik yapmanız Esat’ın kapısını çalmanız, gerçekçi görülebilir ama bu insanların yüzbinlerce ölüm ve toplu katliamından beslenen ağır travmalarını, sonsuza kadar kırılan onurlarını hesaba katmadan ani politika değişikliği içine girmeniz çok kolay olmaz, sizi katliamlardan kurtardığınız bir halkın bu defa düşmanı haline getirir, haketmediğiniz halde!
Öte yandan Esat’la neyi çözecek Türkiye henüz bu konu yeterince anlaşılmış veya konuşulmuş değil, ama Esat’ın Suriye’yi vaktiyle terk edip Türkiye’ye sığınmış beş milyona yakın kendi vatandaşı sorulduğunda onların bir daha Suriye’ye asla geri dönemeyeceklerini açıkça ifade ettiğinin de bilinmesi gerekir. Suriye ve rejim geri dönüşün kapılarını kapatmış durumda.
-Esat ve Kürtler bahsi de bir o kadar derin bir mevzu. Esat PKK’ya ve dolayısıyla PYD’ye Türkiye’nin baktığı gibi bakmıyor. Nasıl baksın ki, Suriye devrimi başladığında Talabani’nin arabuluculuğuyla ve “Arapları durdururum, ama Kürtler sokağa çıkar devrimden yana olursa iktidarımı koruyamam” diyerek Selahaddin kentinde PKK’yla devrimden Kürtlerin geri çekilmesi ve buna karşılık Kürt şehir ve kasabalarının PYD’ye teslim edilmesi pazarlığı için masaya oturan Esad’ın kendisiydi. PYD’yi büyüten ve önünü açan Amerikalılar değil Esat oldu aslında. PYD’nin sözünü ettiğim bu pazarlığın hayata geçmesi için elinde silahlı adamları bile yoktu. Tutuklu Kürtler, Salih Müslim dahil serbest bırakıldı, Kandil’den iki bin militan getirildi, şimdi bu güç onbinlere ulaşmış durumda.
– Türkiye’nin her türlü paranoyalardan uzak, muhalefetle işbirliği yapmaya açık bir ulusal politika perspektifine, ama en çok da Kürt meselesinin tarihsel seyri içinde geldiği aşamayı yeniden analiz eden bütünlüklü bir stratejiye ihtiyacı var.”