Analiz

AP’de aşırı sağın güçlenmesi Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

6-9 Haziran tarihlerindeki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri için de önemli bir dönüm noktası niteliğinde.

Avrupa’da esen aşırı sağ ve sağ popülist rüzgarlara dikkat çeken Dr. Yaşar Aydın, “Bu partilerin AP’de güç kazanacak olmaları, Türkiye için daha zor bir döneme işaret ediyor” öngörüsünü aktarıyor.

AB-Türkiye ilişkileri hakkında yürüttüğü araştırmalarla tanınan Aydın, Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Politika Vakfı (SWP) bünyesindeki Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı.

“İlişkiler daha da kırılgan hale gelebilir”

Sağ popülist ve aşırı sağ partilerin ırkçılıkla aralarına mesafe koymadıklarına dikkat çeken Yaşar Aydın, “Bu partiler aynı zamanda milliyetçi. Bu milliyetçiliğe, İslamafobi ve Avrupa’yı Ortadoğu insanından üstün görme kültürü olan oryantalizm de dahil. Merkez sol partiler ile Yeşiller’e siyasi destek azılırken bu partilerin AP’deki sandalye sayılarını artırmaları, zaten iyi olmayan Türkiye-AB ilişkilerini daha da zora sokacaktır” dedi.

TÜSİAD’ın Berlin Direktörü Alper Üçok da AB-Türkiye ilişkilerinin çetin sınamalarla karşı karşıya kalabileceği görüşünde.

Üçok, seçimlerde merkez sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) ve merkez soldaki Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar’ın (S&D) parlamentodaki mutlak çoğunluğu kaybedebileceklerine işaret etti, “Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalye dağılımı nedeniyle Türkiye-AB ilişkileri daha da kırılgan hale gelebilir. Türkiye-AB ilişkilerinde, Avrupa Komisyonu’nda sağlanacak bir takım ilerlemeler parlamento tarafından engellenebilir. Süreçler kilitlenebilir” tahmininde bulundu.

“Türkiye’nin mali kaynaklara erişimi sekteye uğrayabilir”

Türkiye ise resmi açıklamalarında AB üyelik hedefinin korunduğuna vurgu yapıyor. Ancak Erdoğan’ın demokrasi ve ekonomideki yapısal reformlar konusunda adım atmaya yanaşmaması nedeniyle bu söylem Avrupa başkentlerinde artık ciddiye alınmıyor.

Bununla birlikte Ankara’nın AB’den, Gümrük Birliği’nin modernize edilmesi, 2016 Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vize serbesti tanınması ve AB’nin inşa edilecek yeni güvenlik ve savunma mimarisinde yer almak gibi bir dizi alanda talepleri bulunuyor.

İşte AP, tüm bu konularda söz hakkına sahip. Bu alanlardaki ilerlemelerin parlamentoda onaylanması gerekecek. AP’nin bir anlamda veto yetkisi bulunuyor.

Alper Üçok, “Türkiye, hâlâ resmi olarak aday ülke konumunda olduğu için birtakım mali kaynaklardan yararlanma imkanına sahip. Son sözü ise AP söylüyor. Aşırı sağcılar ya da birtakım aşırı gruplar, Türkiye’ye mali kaynakların azaltılmasını talep edebilir, bazı ödeneklerin tahsis edilmesini sekteye uğratabilirler” endişesini paylaştı.

“Otoriter Erdoğan’ı rahatlatır” iddiası

Bazı analistler AB’de aşırı sağın güçlenmesinin Türkiye’ye ve Avrupa’daki Türk diasporasına zarar vereceğine dikkat çekmekle birlikte bunun popülist ve otoriter bir lider olan Erdoğan’ı aslında kısa vadede çok da rahatsız etmeyebileceğini, üzerindeki demokratikleşme baskısının azalabileceğini söylüyor.

Ancak CATS uzmanı Yaşar Aydın, “Popülist, otoriter liderlerin tabii ki Türkiye’deki demokrasi konusunda kaygıları bulunmuyor. Evet milliyetçi popülizmin AB’de yükselmesi aynı zamanda Türkiye’de de demokrasi umudunu zayıflatır. Ama aşırı sağın yükselmesi, Türkiye ile ilişkileri bozar. Ayrıca göçmen karşıtlığının kontrolden çıkması Avrupa’daki Türklere zarar verir” diyerek bunun da AB-Türkiye ilişkilerine zarar vereceğinin altını çiziyor.

“Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmış oldu”

Bu arada AB’de milliyetçi popülistler güç kazanırken Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren sol partiler ve Yeşiller güç kaybediyor.

Yaşar Aydın, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’nden uzaklaşarak sadece bu kesimlerin desteğini kaybetmekle kalmadığı, aynı zamanda uluslararası siyaset sahnesindeki ağırlığını arttırma fırsatını da kaçırdığı görüşünde.

Türkiye’de sıkça dile getirilen “Biz kriterleri yerine getirseydik AB bizi yine üye olarak almazdı” yaklaşımının da yanlış olduğuna vurgu yapan CATS uzmanı, şu değerlendirmeyi aktarıyor:

“Evet, AB Türkiye’yi üye olarak almayabilirdi. Ama demokratik, yargı bağımsızlığının olduğu bir Türkiye’nin dünyadaki itibarı, yumuşak gücü bambaşka olurdu. İttifaklar oluşturmada ağırlığı olurdu. Demokratik bir Türkiye’ye Eurofighter vermekte bu kadar isteksiz olunur muydu? Şu anda Gazze ihtilafını çözme girişimlerinde Türkiye yer alamıyor. Oysa Türkiye’nin Filistin konusunda bir ağırlığı olabilirdi. Ayrıca sadece politikaları değil, Erdoğan’ın ‘Nazi’ ithamları gibi sert söylemleri de çok hasar bıraktı. Önce Türkiye’yi destekleyenleri incitti ve daha sonra da artık Türkiye’yi savunamayacakları noktaya getirdi. Türkiye ne yazık ki, adeta kendi ayağına kurşun sıkmış oldu.”

BRICS AB’ye alternatif olabilir mi?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyareti sırasında yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin BRICS’e katılma kararı aldığı yönünde uluslararası medyada çıkan haberler, geniş yankı buldu ve piyasalarda da hareketliliğe yol açtı.

Son bir kaç aydır yatay hareket eden dolar/TL, bir anda 40 kuruşluk bir artışla, 32,60’ın üzerine çıktı. Borsa günü yüzde 1,82’lik düşüşle 10.364 puandan tamamladı.

Gerçi uluslararası basında yer alan haberlerde Fidan’ın “Türkiye BRICS’e üye olmak istiyor mu?” sorusuna, “Gayet tabii ki isteriz, neden olmasın?” yanıtını verdiği aktarılırken Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberlerde bu ifadelere yer verilmemesi soru işaretlerine neden oldu.

Hatta Türk Dışişleri Bakanlığı konuya açıklık getirmek durumunda kaldı, kendisine yöneltilen sorular üzerine Fidan’ın aslında “AB ile Gümrük Birliği’ne sahip olmakla birlikte BRICS gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği fırsatlarını da araştırıyoruz” ifadelerini kullandığını duyurdu.

Peki BRICS gerçekten de bazı kesimler tarafından iddia edildiği gibi AB’ye alternatif olabilir mi?

TÜSİAD Berlin Direktörü Üçok, bu soruyu “Ancak BRICS’in ne olduğunu bilmeyenler, bunun Türkiye için AB’ye bir alternatif olduğunu dile getirebilir” ifadeleriyle yanıtladı. Üçok, Türkiye’nin BRICS’e katılması halinde dünyaya sembolik de olsa yörüngesiyle ilgili bir mesaj vermiş olacağını söylemekle birlikte “BRICS, ekonomik bir blok değil. Bir çoğu G20 ülkesi olan, Batı’ya alternatif teşkil etmek isteyen ekonomiler bunlar. Türkiye de ‘Ben artık Batılı büyük ekonomiler arasında değilim, Batı’ya alternatifim’ demek istiyorsa BRICS’e katılır. Ama ne sekreteryası, ne komisyonları, ne bir gümrük birliği var. Kendileri aralarında biraz koordine olmaya çalışan, yılda bir sefer toplanan sonra dağılan bir grup. Yani Türkiye açısından AB’nin bir alternatifi değil tabii ki” diye konuştu.

Üçok ayrıca, “Gümrük Birliği’nin bir parçası olduğu için Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatı, toplam ticaretinin yüzde 50’sini oluşturuyor. Türkiye Çin’e yılda 3 milyar dolar, Rusya’ya 10 milyar dolar, AB’ye ise 120 milyar dolar ihracat yapıyor. Arada büyük bir fark var” sözleriyle Türkiye’nin AB ile ticari ilişkilerinin önemine vurgu yapıyor.

Çin, Türkiye üzerinde AB kotalarını baypas edebilir mi?

AKP hükümetinin bir süredir Çin’e Türkiye’ye yatırım yapma çağrısı yaparken Gümrük Birliği’ne işaret etmesi de dikkat çekiyor.

AB’nin de ABD gibi Çin ile ilişkilerinde sertleşmeye gitmesi, elektrikli otomobiller, batarya, güneşi enerjisi sistemleri gibi bazı ürünlere ek tarifeler, vergiler getirmesi gündemde. Ama şayet Çin Türkiye’ye yatırım yaparsa, yani üretimi Türkiye’de yaparsa, o zaman Gümrük Birliği sayesinde ürünlerini Türk malı gibi AB’ye ihraç edebilir.

Peki o zaman Türkiye, AB’nin uyguladığı tarifeleri baypas etmesi için Çin’e imkan sağlamış olmaz mı?

Alper Üçok bu soruyu, “Tabii ki Türkiye yatırımcı çekmek isteyebilir ama AB’nin kota uygulayacağı sektörler için ‘gelin yatırım yapın, Türk malı gibi AB’ye satın’ diye davet edilirlerse çok ilginç olur tabii. Amaçlanan buysa, Gümrük Birliği güncellensin derken daha da geriye gitme ihtimalimiz olabilir” sözleriyle yanıtladı.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu