Makaleler

Suriye’deki Dürziler neden günlerdir sokaklarda?

Suriye’nin Suveyda ve komşusu Deraa illerinde 10 gündür protestolar sürüyor. Doğrudan Beşşar Esed ve rejimini hedef alan protestolarda “Suriye bizimdir, Esed hanedanının değil!” ” Halk rejimi devirmek istiyor!” (Arap Baharı’nın en gözde sloganı) gibi sloganlar atılıyor. Pazar günü şehirde yaşayan emekli subaylar toplanarak ‘geçici bir yönetim heyeti’ oluşturacaklarını duyurdular. Ve bunun için Suveyda’nın ezici çoğunluğunu oluşturan Dürzilerin ruhani liderlerinin de onayını aldılar. ‘Şeyhul akl’ denen bu din adamları halk nezdinde büyük bir itibara haizdir.

Dürzi bayraklarıyla caddeleri dolduran Suveyda halkı geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Medeni kanunda özel bir statü sahibi olan Dürziler baş kaldırınca; rejimin, kendisini ‘azınlıkların koruyucusu’ olarak tanıtan argümanı da büyük bir darbe yedi.

Lama Abbas vakasının ardından Suriye’de kısa bir sessizlik oldu. Daha sonra Beşşar Esed, uzun bir aradan sonra 8 Ağustos’ta kamuoyu önüne çıktı ve ortalığı karıştıracak bir tutum sergiledi. BAE’den yayın yapan Sky News Arabiyya televizyon kanalına yarım saatlik bir röportaj veren Esed, bir yandan Arap Ligi’nin Suriye için geliştirdiği ‘Arap inisyatifi’ni ters çevirecek sözler sarfederken, öte yandan (bu kadar yıkımdan sonra) zamanında 2011 baharına dönme imkânı olsaydı halk kalkışmasına aşırı şiddetle cevap verme stratejisini aynen tekrarlayacağını gözlerini kırpmadan söylüyordu. Esed’e göre “Çünkü başka türlü davranmak daha büyük zararlara yol açacaktı!”

Bunu söyleyen Esed’in söz ettiği “Suriye” bugün en azından dört ayrı devletçikten ibaret olup, 5 yabancı devletin askeri güçlerinin kontrolü altındadır. Ve Esed rejiminin kontrolündeki bölgeler tam bir ekonomik ve sosyal yıkım yaşamakta. Esed ise buna karşı her sorumluluğu rejiminde değil dış güçlerde görmektedir. “Ülkeden kaçmış olan milyonlarca mülteci, elektriksiz, susuz, işsiz, maddi imkanlardan yoksun olarak ülkeye nasıl geri dönebilir ki?” diyebiliyor, ülke yönetimini elinde tutan bu zat. Yani Arap ülkelerine “Bu sorunları benim için halledin, sonra benden mültecilerin geri dönmelerini kabul etmemi isteyin” demeye getiriyor!

Ürdün ve Körfez ülkelerine “ihraç” etmekte olduğu uyuşturucu belasına gelince “Dışardan ülkeye sokulan terör devleti zayıflattı, aslında her zaman mevcut olan uyuşturucu kaçakçılığı devletin zayıflaması sonucunda güç kazanarak gelişip başka ülkelere taştı” diyerek bu sorunun çözümünü terörü yaratıp Suriye’ye sokan ülkelerin bundan vazgeçmeleri olduğunda görüyor! Yani keptagon üretimi ve ihracatının halihazır şartlarda durmayacağını söylemiş oluyor.

Röportajda bol miktarda ilginç açıklama var. Ama gerek Arap, gerekse yerli kamuoyunda röportajın yarattığı olumsuz etki bakımından yukardakilerle yetinebiliriz. Bir benzetme yapmak gerekiyorsa, Esed’in 30 Mart 2011’de Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayı göstermek yerinde olur. 15 Mart’ta başlayan rejim karşıtı halk gösterilerinden sonra kamuoyu önüne ilk çıkışıydı. Sivil gösterileri bastırmak için kullandığı şiddet ölümlere yol açmışken, Esed gergin havayı dağıtacak sözler söylemek yerine halka meydan okumuş, Türkiyeli aktivist ve gazeteci Hakan Albayrak’ın da saydığı gibi 29 kere kahkahalarla gülmüştü. Halbuki bir devlet başkanı olarak Deraa ve Banyas gibi şehirlerde sivillerin akan kanına bir saygı, bir yas ilan etmesi gerekiyordu. Kısacası o meş’um demeci insanların öfkesine öfke katarak ateşin üstüne benzin dökmek olmuştu.

Aynı kışkırtıcı etki, Sky News Arabiyye röportajıyla tekrarlandı. Ama bu yetmemiş gibi, bir de devlet memurlarına verilen maaşlara yüzde 100 oranında zam yapmaz mı? İşte ateş o zaman iyice alevlendi bizzat rejimin toplumsal tabanında! Çünkü bu zamdan sonra bile ortalama bir aylık maaş 24 doları geçmiyordu, dahası da var: bu zamla eş zamanlı olarak akaryakıt fiyatları, devletin desteği çekilerek, üç katına yükseldi. Öte yandan Esed’in röportajının yarattığı olumsuz etki sonucu Suriye Lirası dolar karşısında bin lira kadar değer kaybederek, 1 doların karşılığı 14 bin liradan 15 bin liraya tırmandı (2011’de 1 dolar 47 Suriye lirası ediyordu). Neticede Suriyeliler maaşlara getirilen yüzde 100 zammı rejimin kendileriyle alay etmesi gibi algıladı.

Ve buna karşı peş peşe rejim karşıtı sert yayınlar yapan Alevi kökenli yeni aktivistler ortaya çıkmaya başladı, yayınlarında açıkça Beşşar Esed’i ülke yönetimini terk etmeye çağırdılar. Bunların birisi hariç hepsi de ülke içinden ve gerçek kimlikleriyle rejime meydan okuyordu. Ülke dışından yayın yapan eski bir rejim destekçisi gazeteci olan Kinan Vakkaf ise birkaç kere tutuklanıp salıverildikten sonra kısa bir süre önce Beyrut’a kaçmıştı.

Dahası bu bireysel çıkışlar süredursun, birkaç şehrin sokaklarında rejim karşıtı pusulalar saçan, duvarlara sloganlar yazan örgütlü hareket eden, şimdiye kadar kimlikleri ya da sayıları bilinmeyen oluşumlar meydana çıktı; ’10 Ağustos Hareketi’ ‘Sivil Emek Hareketi’ ‘Özgür Alevi Subaylar’ gibi… Bunlar şimdiye kadar yeraltı hareketler olarak Facebook gibi mecralardan yayınlar yapıyordu.

Alevi toplumunda yaşanan bu muhalif hareketlilik daha kapsamlı bir analizi hak ediyor. Şimdilik bu kadarıyla yetinip Suveyda ve komşusu Deraa illerinde 9 gün kadar önce başlayan kitle eylemlerinden bahsetmem gerekiyor.

Aslında Suveyda ilinde her zaman muhalif bir hareketlilik vardı. Ama genellikle yerel ve ekonomik sorunlara odaklanıyor, rejime karşı doğrudan bir siyasi tutumdan kaçınıyordu. Bu yeni eylemlilik dalgası ise doğrudan Beşşar Esed ve rejimini hedef alıyor, her gün yapılan ve yüzlerce kişinin katıldığı gösterilerde atılan ve pankartlara yazılan sloganlardan bazıları şöyle:

  • Suriye bizimdir, Esed hanedanının değil!
  • Ey Esed! Seni istemiyoruz!
  • Hadi çek git ey Esed!
  • Halk rejimi devirmek istiyor! (Bu, Arap Baharı rüzgarının 2010-2011’de estiği ülkelerde çıkan toplu eylemlerin en gözde sloganıydı)
  • Suriye özgürdür özgür, Beşşar kapı dışarı!
  • BM Güvenlik konseyinin 2254 numaralı kararı hayata geçirilsin!
  • Siyasi tutuklular salıverilsin!

Toplu eylemler Suveyda merkezden de taşarak ilin küçük şehir ve beldelerini de kapsıyor, ama her gün kırsaldan da gelenlerin katılımıyla en büyük gösteriler Suveyde merkezde gerçekleşiyor. Eylemler, öfkeli sloganlar ve pankartlara ek olarak, topluca söylenen şarkılar ve halaylar içerirken, çok sayıda kadının da katılımı dikkat çekiyor. Her sabah saat 11’de ‘El Kerameh (onur)’ meydanı diye adlandırdıkları, resmi adıyla Trafik Meydanı’nda toplanarak bir şenlik atmosferinde eylemlerini yapıyor, video kayıtlarını sosyal medya mecralarında yayımlıyorlar.

Bunun yanı sıra rejime yönelik başka eylemler de gerçekleşti. Mesela ilan edilen ve hala geçerliliğini koruyan genel grev ve sivil itaatsizlik çerçevesinde Baas Partisi’nin il merkezine kilit vurulup, merkezde çalışan görevliler içeri girmekten men edildi. Ama aynı zamanda merkeze ve başka kamu dairelerine, olası vandal eylemleri engellemek için koruma tahsis edildi. Bu tedbirlerin alınması, rejime şiddet kullanmasını kolaylaştıracak hiçbir bahanenin verilmemesi arzusunun ifadesidir.

Suveyde şehrinin tam grevi ve sivil itaatsizliğinin sonucu olarak kamu dairelerinin kapatılması, yeni bir gelişmeye kapıyı araladı. Pazar günü ilde yaşayan emekli subaylar toplanarak şehre ‘geçici bir yönetim heyeti’ oluşturacaklarını bir bildiriyle kamuoyuna duyurdular. Ve bunun için ilin ezici çoğunluğunu oluşturan insanların, Dürzi dinine inananların ruhani liderlerinin onayını da aldılar. ‘Şeyhul akl’ denen bu din adamları halk nezdinde büyük bir itibara haizdir. Hafız Esed zamanından bu yana, rejim her zaman bu din adamlarını yakınında tutmakta özen göstermiştir. Ama şu anda onları da kaybetmiş bulunuyor. Onlar da halkın taleplerini benimsediklerini günler önce bildirmişlerdir.

Özetle, Suveyda halkı geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Medeni kanunda özel bir statü sahibi olan Dürziler baş kaldırınca; rejimin, kendisini ‘azınlıkların koruyucusu’ olarak tanıtan argümanı da büyük bir darbe yemiş durumdadır.

Komşu il Deraa’nın irili ufaklı şehir ve köylerinde ise daha çok gece gösterileri yapılmakta. Rejimin yıkılması gerektiğini içeren sloganlar yazılı pankartların yanı sıra ‘devrim bayrağı’ denen yeşilli siyahlı bayrak dalgalandırılıyor ve bazen bina tepelerine, yüksek duvarlara asılıyor. Ama burada, ve başka şehirlerde (Deyruzzor, Halep, Şam, Ceble gibi) Suveyda’nın aksine, rejim şiddet kullanarak gösterileri dağıtıyor.

Suveyda’da olanlar karşısında ise rejim hala suskun, hiçbir şiddet kullanmıyor. Sadece sosyal iletişim ağlarında ‘rejimin bilinç altı’ diye niteleyebileceğimiz bir söylemle muhalif hareketliliğe gözdağı vermeye çalışan figürler ortaya çıkıp tehditler saçıyor.      

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu