TÜSİAD Başkanı Kaslowski: Kürt sorununun tamamen çözüldüğünü henüz söyleyemeyiz
Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski, derneğin hazırladığı ‘Geleceği İnşa’ raporuyla ilgili T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Türkiye’de demokrasinin bugünkü durumunu değerlendiren Kaslowski, Kürt sorununun henüz çözülemediğini belirtti.
Ortak geleceğimizi kimseyi geride bırakmadan inşa etmek için toplumsal dayanışma ve işbirliğine ihtiyacımız var diyorsunuz. Belki geleceği inşa için bugüne kadar kimlerin geride bırakıldığını tespit ile başlamak gerekiyor. Sizce toplumun hangi kesimleri ve neden geri bırakıldı?
Kaslowski: Ülkemizde özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gelir adaletsizliği ve bölgeler arasında kalkınmışlık farkları dikkat çekici boyutta. Eğitime, istihdama ve sağlığa erişimde cinsiyete ve bölgelere göre eşitsizlikler hala devam ediyor. Bu tablonun ardında derin ve iç içe geçmiş sosyolojik, kültürel, ekonomik pek çok faktör yattığını söyleyebiliriz. Ayrıca tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik kriz, doğal afet, pandemi gibi sosyo-ekonomik yansımaları olan süreçler kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, mülteciler gibi dezavantajlı grupları çok daha olumsuz etkiliyor.
Geleceği inşa ederken büyüme modelinin kapsayıcı olması, refahın toplumun tüm kesimlerine yayılması gerekiyor. Bu nedenle raporumuzun hedeflerinden biri “adil Türkiye”. Dil, din, mezhep, ırk, köken ayrımı olmadan herkesin eşit ve özgür yaşadığı, toplumda hiçbir kesimin geride kalmadığı bir kalkınmayı sağlayabileceğimize inanıyoruz. Bunu başarmakta farklı toplum kesimlerinin diyalog ve işbirliği kritik önemde.
1997 yılında Bülent Tanör tarafından hazırlanan ‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ isimli raporu yayınlamıştınız. 2007 yılında Zafer Üskül tarafından bu raporun daha geniş halini de ‘herkesi kapsayacak yeni bir toplumsal sözleşme’ mottosuyla ortaya koydunuz. Her iki rapor da dönemi için ‘demokrasi konusunda ufuk açan konuları’ gündeme getiriyordu. İlk raporun üstünden 25 yıl ikincisinin üzerinden 14 yıl geçti. Geleceği İnşa raporunuzda da ‘demokrasi vurgusu’ yapılan noktalar var. Konuşmalarınızda da raporda da belirtiyorsunuz ama bir daha sorayım. Türkiye’de demokrasinin bugün bulunduğu durumu nasıl tarif ediyorsunuz?
Kaslowski: Demokrasimizin kurumsallaşmamış olması yeni bir durum değil. Türkiye hiçbir zaman, devletin toplum ve bireyle ilişkisinin tam olarak dengeli ve demokratik olabildiği bir ülke olamadı. Zaman zaman geriye giden, yine zaman zaman hızlanan inişli çıkışlı bir demokratikleşme tarihimiz var. Mevcut dönemin de ilerleme dönemlerinden biri olmadığını görmek gerekiyor. Ama unutmayalım, Türkiye bu inişli çıkışlı dönemlerin son toplamında, tarihsel olarak demokratikleşme yolunda artıları daha fazla olan bir ülkedir. Diğer taraftan toplumun farklı kesimleri metropolleşme ile birlikte daha fazla etkileşime girmekte ve bu durum toplumun, özellikle gençlerin demokrasi bilincini ve talebini beslemekte. Bu da gelecek için umut veriyor. Biz de geleceği inşa çalışmamızda, kalkınma ve gelişmenin üç unsurundan biri olarak kurumlar ve kuralların kapsayıcı şekilde güçlendirilmesini savunuyoruz.
Tanör’ün de Üskül’ün de raporlarında ‘Kürt sorunu’ ayrı birer başlık altında işlenmiş ve öneriler sunulmuştu. Geleceği İnşa raporunun hem kısa özetini hem 232 sayfalık tamamını okumuş bir gazeteci olarak raporda ayrı başlık açılmadığını, Kürt kelimesinin 6 kere, o da Konda’nın 2 raporuna atıfta bulunurken ve dipnotlarda geçtiğini gördüm. Sorum şu. Size göre Kürt sorunu çözüldü mü? Çözülmedi ise şu anki durum ve gelecek için nasıl bir yol haritası olmalı? Daha önce bu konularda fikir ortaya koymuş ve önemsemiş bir Dernek olduğunuz için bu soruyu önemsiyorum.
Kaslowski: Kürt sorununun tamamen çözüldüğünü henüz söyleyemeyiz. Geleceğimizin inşasında, ülkemizin birikmiş sorunlarını çözme kapasitesini geliştirecek bir zeminin oluşturulmasını çok önemli görüyoruz. Kürt sorunu maalesef dünyadaki pek çok benzeri gibi terörle mücadele ile karışabilen bir sorun. Öncelikle herkesin silahlı mücadelenin bir araç olamayacağını, örgütün silahlı mücadeleden geri dönülmez bir şekilde vazgeçmesinin zorunluluk olduğunu kabul etmesi gerekir. Diğer taraftan teröre karşı mücadele ile temel insan haklarının karıştırılmaması, terörle mücadelenin hakların kısıtlanmasına neden olmaması gerekir. Toplumsal ve siyasal diyalog bu karışıklığı önlemede en önemli aracımızdır. Türkiye her iki amacı aynı anda gerçekleştirebilecek bir olgunlukta ve deneyimde bir ülkedir.
Türkiye’nin doğusunda okullaşma oranlarının düşüklüğüne, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde eğitime erişimde cinsiyete dayalı farkların giderilmemiş olmasına dikkat çekiyorsunuz. Bu bölgelerde ayrıca Kürt nüfusun çoğunluğu da dikkate alındığında okullaşma kadar anadilde eğitim sorunu yaşandığını da düşünüyor musunuz? Eylül 2012’de seçmeli ders olarak müfredata giren (Kırmanci ve Zazaki) aynı yıl 28 ilde 18 bin 847 öğrencinin seçtiği Kürtçe’nin ilerleyen yıllarda ‘öğretmen yokluğundan ya da yeterli başvuru yok denilerek’ fiili olarak kaldırılmasını’ nasıl karşılıyorsunuz?
Kaslowski: Eğitime erişimde cinsiyete dayalı farkların devam etmesinde, kız çocuklarının eğitime ve çalışma hayatına katılması önündeki geleneksel önyargıların hala devam ediyor olması önemli bir faktör. Bölgelerin sosyo-ekonomik koşullarıyla da birleştiğinde, özellikle kız çocuklarının okuldan alınma riski artıyor. Toplumsal zihniyet dönüşümünü sağlamak halen önemli bir mücadele alanı.
Öte yandan, kültürel hakların geliştirilmesi kapsamında ana dilin öğretimi konusunda ülkemiz özellikle AB uyum sürecinde mütevazi bazı adımlar atmaya çalıştı fakat pek bir mesafe alınamadı. Türkiye’de temel müfredat ve eğitim dilinin resmi dil olan Türkçe olması gerektiği yönündeki ve daha önce 2012’de TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdiğimiz görüşümüzü tekrar etmek istiyorum. O görüşümüzde ayrıca anadilin o dilin edebiyatı ve kültürüyle birlikte kapsamlı bir program olarak öğretilmesi gerektiğini de belirtmiştik. Bu konu hem kültürel haklar hem de pedagojik ihtiyaçlar açısından değerlendirilmeli.